ARINÇ: MENDERES İLE BAYKAL OLAYININ HİÇBİR ALAKASI YOK!

ARINÇ: MENDERES İLE  BAYKAL OLAYININ HİÇBİR ALAKASI YOK!

T24 –  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gizli kaset tuzaklarındaki görüntüler nedeniyle özel hayatları sorgulanan Deniz Baykal ve eski MHP'lilerin durumunun, Yassıada'da evlilik dışı ilişkisi de yargılama konusu yapılan Adnan Menderes olayıyla “hiç  alakası olmadığını” savundu. Arınç, AKP'yi terör örgütüyle müzakere etmekle suçlayan MHP'nin yöneticileri için “AK Parti'yi böyle suçlarken yanlarındaki aşufteye sağcılar yuvarlaktır, diyorlar” sözleriyle tepki gösterdi. Arınç, “İşin kötüsü Ceza Kanunu'nda zinayı suç sayan bir madde de yok” dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ahaber'de yayınlanan “Bi Sormak Lazım” programında Selin Ongun'un sorularını yanıtladı. Arınç'ın Ongun'un sorularına verdiği cevaplar özetle şöyle:

'Kastamonu planı hepimizi ürküttü'

- Kastamonu'da PKK'nın üstlendiği saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Planlanmış bir terör olayı, çok üzücü bir olay. Son aylarda uzunca bir süredir bu tür eylemlerin arkası biraz kesilmişti. Sadece mayın patlaması, Yüksekova'da görülen bir olay dışında bu tür bir olaya rastlanmamıştı. Tabii bu plan hepimizi ürküttü. Ne için, neye karşı yapıldı? Telsiz talimatlarından olay anlaşıldı. Artık hedefin kim olduğu çok açık ortada. Bir; polisler. Bir sorumsuz kadın milletvekili (BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel-T24) bir toplantı sırasında bir emniyet amirini tokatlayacak kadar densiz bir hareket yaptı. Polislere karşı bir eylem içindeler. Allah polislerimizi de, askerlerimizi de korusun. Polisin hedefte olduğunu söylüyorlar. Biz de hedefte olmaktan çıkarmaya çalışıyoruz. Ama Başbakanlığın aracının hemen önündeki polis otosuna ateş açıldı. Niçin başka bir yerde, başka bir araca değil, özellikle miting sonrasında saldırıldı? Bu saldırı ve “Bundan sonra hedefte AK Parti var” denmesi gösteriyor ki, hedef polis ve AK Parti'dir. Hedefte AK Parti'nin olduğunu, BDP'lilerin ve bu eylemleri yapanların her sözlerinde görmemek için, bu ülkede yaşamıyor olmak lazım.

- Kastamonu saldırısı, sizce açılım sırasında Reşadiye'de yapılan saldırıya benzer bir eylem mi?

Bunu istihbaratımız, Başbakanlığımız mutlaka değerlendiriyor. Reşadiye'de 7 askerimiz şehit edilmişti. O zaman da konuşuldu, acaba eylemi kimler yaptı, dendi. O zaman Karadeniz'e sızmak isteyen örgütün eylemi olduğu anlaşıldı. Burada önemli olan bu PKK mıdır, onu taşeron olarak kulananlar mıdır, bunlara bakılıyor.

- Kandil odaklı bir eylem olduğu bilgilerine ne diyorsunuz?

Benim bir şey söylememe gerek yok ki, dinleme kayıtları bunu gösteriyor. Başarılı olduk, diyorlar. Bunların arka planında önemli bir şey olmalı.

- Kimi akıllardan şöyle bir senaryo geçti;  böylesi bir eylemle, Öcalan'ın da durumunun zora sokulması amaçlanıyor?

Bunları cevaplandırabilecek bir noktada değilim. Mahir Kaynak veya benzeri isimlere bunları sorun. Ben hükümet üyesiyim, herhangi bir analiz yapacak durumda değilim. Bir komplo varsa bunları öğreneceğiz.

'BDP PKK'yı lanetlemiyor, açıklaması cılız'

- Aysel Tuğluk'un kötü şeyler olacak sözlerinden sonra, Kastamonu olayıyla ilgili olarak o ana kadar BDP'den bir açıklama gelmediğini eleştirdiniz. 20 dakika sonra Demirtaş'tan bir açıklama geldi.

Evet çok seri bir açıklama geldi, “Hepimizin acısı” dedi. Her kötü olaydan sonra insani bir refleksle “kötü oldu, Allah rahmet eylesin” demek mümkün. Ama “Terörü lanetliyoruz” yerine “kötü oldu” demek cılız bir açıklama. BDP'liler bu örgütü kınamaktan mümkün olduğunca uzak duruyor.

- BDP'nin seçimlere girmemesi bile konuşuluyor. Birkaç gün içinde gerilim tırmandı, seçim güvenliği tartışılıyor, ne diyorsunuz?

Seçim güvenliği her halükarda sağlanacaktır. Ancak bu bağımsız adaylarle BDP'liler seçime giderken gerginlikten medet umuyorlar. Bölge halkının yüzde 80'i bu tür olayları benimsemiyor. Örgütün veya siyasetçilerin baskı, tehdit, şantajlarıyla seslerini yükseltemeyen büyük bir topluluk  var. Örgütün tehditlerinden bıkmış usanmış durumdalar. Orada ne kadar çabalarsalar çabalasınlar, bölge halkının büyük bir bölümünün hem AK Parti 'ye, hem de BDP dışındakileri tercih edeceği görülecektir. Oyları belirli bir yere kanalize etmek için adeta bir PR çalışması yapıyorlar.  YSK bağımsız adaylar hakkında bir karar verdi. Kim YSK üyeleri? Yargıtay ve Danıştay'dan seçilenler. Bunların AK Parti ile ilgisi olduğunu söyleyen bir insan çıkabilir mi, hayır çıkamaz. Geçmişte de AK Parti'ye karşı çoğu zaman ret kararı vermiş bir kurul. En son yurtdışındaki yurttaşlarımızın oy kullanması için çabalayan hükümete karşı bir karar vermiş bir kurul. Şimdi böyle bir kurulun kararına karşı “dağa çıkacağız, AK Parti'nin binalarına saldıracağız” dediler. Yapılacak açıklama mı bunlar?

'Meclis'ten kaç oy çıkarsa çıksın anayasayı halka soracağız'

- Bir hukukçu olarak, yeni anayasa bağlamında Kürt sorununda nasıl bir şablondan yanasınız?

Anayasa ile Kürt sorununu yan yana getirmenin bence çok fazla bir anlamı yok. Yeni anayasa geçmişten beri tartışılan bir konudur. Biz iki darbenin anayasasıyla yönetiliyoruz. 60'tan bu yana 50 yıl geçti. Türkiye bu kadar demokratikleşme adımından sonra hâlâ darbe anayasıyla gidemez. Bu düşünceye katılan kim varsa, seçimden sonra daha özgürlükçü, daha çağdaş, ideolojisi olmayan bir anayasa yapacağız.

- TÜSİAD, TESEV, Abant Platformu gibi sivil toplum kuruluşları anayasa raporları hazırlıyor. Bu değerlendirmelerde yeni anayasada hiçbir etnik kimliğe vurgu yapılmaması önerisini nasıl karşılıyorsunuz?

13 Haziran'da anayasa taslağımızı ortaya koyduğumuzda bunun cevabını alacaksınız. Temel haklar odaklı, ideolojisi olmayan bir anayasadan söz ediyorum. Sayın Başbakanımız referandumu müteakip “herkes hazırlığını yapsın, 12 Haziran'dan sonra gelsinler, elimizdekini ortaya koyalım, mümkün olduğu kadar mutabakatla yeni anayasa yapalım” dedi. Biz bu anayasa Meclis'te kaç oyla kabul edilirse edilsin, elbette asgari oy olan 330'un üzeri için söylüyorum,  sonunda yine referanduma gideceğiz. Yani Meclis'in kabul ettiğini milletin önüne koyacağız.  Diyelim ki MHP, CHP sırtını döndü, hiç konuşmadı. Önemli olan 330'u bulmaktır. 330'u da bulmadıktan sonra millete dönüp diyeceğiz ki, ey millet izin vermediler, sen karar ver.

- Hiçbir etnik kimliğe vurgu yapılmaması önerisine ne diyorsunuz?

 

Bu bir öneridir. Kürt kardeşlerimizi sadece o bölgede yaşıyor diye de düşünmeyelim. Her yerde Kürt yurttaşlarımız yaşıyor. Onların ağzından bu talepler çıkmıyor. Bunları politize olmuş insanlar ve bazı siyasetçiler söylüyor, söyleyebilirler. Meclis etnik kimliğe vurgu yapan bir anayasa mı yapacak, etnik kimliğe vurgu yapmayan bir anayasa mı yapacak, 12 Haziran'dan sonra görülecek. Biz esasen 2007 seçimlerinden sonra da yeni anayasa taslağını ortaya koymuştuk, ama kapatma davası açtılar. Etnik köken ve diğer unsurları herkes elindekini ortaya koyduğu zaman göreceğiz.

'Alaton iyi düşünen biridir, ama vatandaşa ayrılma sorusu sormayız'

- Referandum, AKP programında da sık başvurulacak bir yol olarak yer buluyor. İshak Alaton'un “Kürtlere ayrılmak istiyor musunuz, diye soralım, bölünme hastalığı böyle tedavi edilebilir” önerisine ne diyorsunuz?

Ayrılmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz sorusunu mu soracağız? Hanımefendi (Alaton) iyi düşünen bir insandır, ama bu noktada düşünüyorsa, biz vatandaşa gidip de “ayrılmak istiyor musunuz” diye sormayız. Bu tür fantezilerle hareket etmeyiz. Biz temel hakları referanduma sunmayız. Sayın Alaton'un konuşmalarından da istifade ederiz, ama vatandaşa böyle bir soru sormayız.

- Başbakan'ın “Kürt sorunu bitmiştir” sözüne ne diyorsunuz?

Bu ülkede “ben Kürdüm” diyene cezaevi yolu gösteriliyordu. Bağımsız adaylardan biri Şerafettin Elçi'dir. Kendisi bakandı. “Ben Diyarbakırlıyım, Kürdüm, Türkiye'de şu kadar Kürt yaşıyor” dedi, 12 Eylül 1980'den sonra sadece bu sözlerinden dolayı cezaevinde yattı. Şimdi o günler yok. Herkes kendi ana dilinde konuşabilir, radyo, televizyon izleyebilir, ne isterse yapabilir. “Ben Kürdüm, kendimi ifade edemiyorum” diyen birine sorun, nerede ifade edemiyor? Bugün bu kimlikle yurttaşlar eşit ve birinci sınıf vatandaşlardır. Ben de fırsat eşitliğinden yararlanmak istiyorum, üniversite istiyorum, okul istiyorum diyenlere biz bunların yüzde 90'ını da istemeden verdik.

 

'İşin kötüsü, zinayı suç sayan bir madde yok'

 

- Seçim meydanlarında özel hayat tartışması yaşanıyor. Başbakan, gizlice çekilmiş kasetlerdeki görüntüler için “Özel hayat değil, genel ahlaksızlıktır” dedi, siz ne düşünüyorsunuz?

 

Herkesin özel hayatı var ve özel hayat mukaddestir. Mutlaka gizli kalmalıdır. Kendi isteği dışında müdahale ahlaksızlıktır, aynı zamanda da bir suçtur. Ama, kendi evli olduğ eşinden başkalarıyla gayriahlaki ilişkiler kurabiliyorsa, bu ilişkiler sırasında temsil ettiği siyasi misyona hakaret edebiliyorsa (MHP'liler kastediliyor) o zaman bu siyasetçinin bunları niçin yaptığını sorgulamak da ikinci bir görevdir. Ama bir siyasetçinin özel hayatı olmaz diye . Toplumun ortak değerlerine her zaman sahip çıkmalıyız. Sayın Baykal'ın, iki MHP'linin, Akif Hamzaçebi'nin yaptığı için bunlar söylenebilir. Toplumu aldatmaya kimsenin hakkı yok. Sadakat diye bir şey var, toplumun değerleri var. İşin kötüsü Ceza Kanunu'nda zinayı suç sayan bir madde de yok. Kadının zinasına da, erkeğin zinasına da ceza verilemiyor.

Menderes'in özel hayatına müdahale de meşrulaşmış olmuyor mu?

- Böyle baktığınızda, hatırasını incitmeyelim ama, Adnan Menderes'in özel hayatının da Yassıada'da dava konusu edilmesi meşrulaştırılmış olmuyor mu?

Hiç alakası yok, hiç alakası yok, hiç alakası yok. O hadiseleri biz maalesef 27 Mayıs darbesinden sonra Yassıada'daki köpek davasıyla, bebek davasıyla yaşadık, o dönemin o sırada kötülenmek istendiğini biliyoruz. Bir insan başkasıyla ilişki kurmuş olabilir, ondan çocuğu olmuş olabilir. Onların kendi ahlaklarıyla ilgili bir sorundur. Ama bugün siyasetçilerin garsoniyerleri var. Ama bugün AKP'yi “terör örgütüyle müzakere yapmak”la suçlayıp, daha sonra yanındaki aşufteye “sağcı seçmen yuvarlaktır” diyebiliyor... (Gizli kasetle konuşmaları ortaya çıkınca MHP Genel Başkan Yardımcılığı ile milletvekili adaylığından istifa etmek zorunda kalan Metin Çobanoğlu ile Recai Yıldırım'ı kastediyor-T24)

- ÖSYM olayı sizce ciddi bir zaaf mı?

Ben o konuda konuştum, “kusur varsa ta baştan itibaren bunun mutlaka cezası verilmeli” dedim.

'Başkanlık sistemi için seçimden sonra konuşacağım'

- Başkanlık sistemi, Başbakan'la farklı düşündüğünüz ender konulardan biri oldu. Başkanlık sistemine, demokrasinin bekası için mi karşı çıkıyorsunuz?

12 Haziran'dan sonra söyleyeceğim, bugünün konusu değil bu. Bizim tek farkımız şu, bir sistemi konuşuyoruz, bir ülke nasıl daha iyi yönetilir. Bu bir arayış olacaksa, herkesin fikrini serbestçe söyleyebilmeli. Ben başkanlık istiyorum, başkası yarı başkanlık isteyebilir. Herkes fikrini rahatlıkla söylerken benim tercihimin farklı olması da doğaldır. Bir başkasının talimatıyla hareket etmem. Tayyip Bey'in güçlü liderliğini biliyorlar, bir de başkan olursa nereye gider diye endişe ediyorlar. Hiç endişeye gerek yok, bu bir anayasal sistemdir. Aman şimdi tartışmayalım, tutanın elini yakar düşüncesi de doğru değil.

'Seçimden sonra yargılama süreleri için daha cesur konuşabilirim'

- Tutukluluk sürelerine işaret ederek “Nedim Şener ve Ahmet Şık nereye kaçacaklar” dediniz? Birçok davada yaşanan bir sorun uzun tutukluluk süresi. Bu konuda siyasetin yapacağı bir şey yok mu?

Yargı süreci devam ediyor, soruşturmalar devam ediyor. Ama dosya benim, sizin elinizde değil. Söyleyebileceklerimi söylüyorum, ama daha fazlasını söyleyemem. Bir seçime gidiyoruz ve Silivri'de yargılananlardan bazıları ya bağımsız aday ya da parti adayı. 12 Haziran'dan sonra bu yargılama süreleriyle ilgili çok daha cesur sözler söyleyebilirim.

- Hukukçu kimliğiniz nedeniyle soralım, Şener ve Şık'ın tutuklanmasında savcı Zekeriya Öz “açıklanamayacak deliller”den söz etmişti. Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, sanığın neyle suçlandığını açıkça bilmemesinin adil yargılama ilkesine aykırı olduğunu söylüyor. Bu konuda Ceza Muhakemesi Kanunu'nda açık olmasına ne diyorsunuz?

 

Hiçbir yerde açık yok hanımefendi. Savcı soruşturmayı yapar, elindeki delillere göre tutuklama talep eder veya serbest bırakır. Delil ağır cezalık bir suçsa, kaçma kuşkusu varsa içeriye alınır, soruşturma devam eder. Veya mahkeme bu delillerle bu adamı tutuklayamam der ve serbest bırakır. Tutuklamaya yol açan sebepleri kısaca söyler. Dolayısıyla o kişi ve avukatı onun neyle suçlandığını bilirler. Neyle suçlandığını söyler.  “Bilmiyoruz” diyen yalan söylüyor. Bazı davalar var ki henüz sorgusu yapılmamış sanıklar var. (CMK, katolog suçlarında delillerin sanıklara ve vekillerine açıklanmayabileceği yolunda hükümler içeriyor.  Sanıklara suçun niteliği söyleniyor, ancak neden o eylemle suçlandıklarına ilişkin deliller söylenmeyebiliyor - T24)

'Başörtülü aday için bu dönem konuşulacak hiçbir şey yok'- “Başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyası yapıldı. Başbakan da “Meclis'in başörtülü adaylara açılacağını” söyledi. Bu dönem başörtülü aday gösterilmesini engelleyen neydi?

Artık adaylar gösterildi, o arkadaşlar bile konuşmuyor bu konuyu.

- Konuşuyorlar...

Bu konu üzerinde bu seçim için söylenecek hiçbir şey yok...