-Arınç: Yakın tarihle yüzleşmede bir adım ANKARA (A.A) - 23.11.2011 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dünkü grup toplantısındaki konuşmasında Dersim konusuyla ilgili, ''Bu konuda 'Evet bu tarihlerde böyle acılar yaşanmıştır. Bu acıların tanığı olanlar da vardır, resmi kayıtlar da bunu söylemektedir. Bir dönemin yüz karası bir olayıdır. Bundan Cumhuriyet Halk Partisi adına da şahsım adına da büyük üzüntü duyuyorum' diyebilseydi inanın Kılıçdaroğlu bir misli daha büyürdü, Cumhuriyet Halk Partisi bir misli daha halka yaklaşırdı'' dedi. Arınç, TRT Haber'de canlı yayında soruları yanıtladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Dersim'' açıklamalarını ve CHP'lilerden gelen yanıtların anımsatılması üzerine, Arınç, Başbakan Erdoğan'ın bu konuda belgeleriyle açıklamalarda bulunmasını Türkiye'nin yakın tarihiyle yüzleşmesi konusunda çok önemli bir adım olarak değerlendirdi. CHP'nin çok eski bir parti olduğunu, ifade eden Arınç, ''Devleti kuran, cumhuriyeti ilan eden, kurucusunun da Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyleyerek, bugünkü CHP kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor'' diye konuştu. Tek partili dönemde Türkiye'nin çok kara günler yaşadığını dile getiren Arınç, bunların kitaplaştırıldığını, o kitapların yasaklandığını, yazanlarının yokluğa mahkum edildiğini anlattı. Arınç, ''Sonraki dönemlerde geçmişteki mezalim veya totaliter davranışlar, halka tepeden bakmalar, halkın inancı, kültürü, dini ve onu var eden sebeplerle CHP'nin mücadelesi her zaman tartışıldı. Darbe oldu, darbeyle yasaklamalar dönemine girdi. Çünkü, CHP artı Ordu eşittir iktidar formülü Türkiye'de bir dönem çok geçerliydi'' dedi. -''Mezalim çok kolay konuşulmazdı''- Arınç, 1936-37-38 Dersim'de Seyit Rıza ve arkadaşlarının isyan ettiğinin ve çok kanlı şekilde bastırıldığının söylendiğini, yazıldığını, kulaktan kulağa konuşulduğunu ancak bununla ilgili belgelerin, fotoğrafların, o zamanın tanıklarının, yaşanan mezalimin çok kolay konuşulmadığını aktardı. Bir CHP'li olan Onur Öymen'in ''Dersim'de de böyle şeyler olmuştu o zaman da analar ağlamıştı ama devlet gereğini yapmıştı'' şeklinde ifadelerde bulunduğunu belirten Arınç, ''Buna, Sayın Kılıçdaroğlu, o zaman genel başkan değildi, karşı çıktı veya karşı çıkar gibi davrandı. Tunceli'ye gitmişti dönüşünde partide yine bu sözlerinden vazgeçti, unuttu, karşı tarafı istifaya davet etmişti. Bundan vazgeçti'' ifadelerini kullandı. Bu konunun gündeme gelmesinin ardından Başbakan Erdoğan'ın da bu konuya eğilenlerin de Dersim'de yaşananları anlatmaya başladıklarını dile getiren Arınç, şöyle devam etti: ''O zamanın tanıklarından Muhsin Batur'lar, İhsan Sabri Çağlayangil'ler... Kılıçdaroğlu'nun kendi ailesinden 40'a yakın insanın öldürülmesi, çocukların başka taraflara götürülmesi, 13-15 bin kişinin Tunceli'den Dersim'den alınarak Türkiye'nin başka bölgelerine götürülmesi konuşulmaya başlandı. Bu kez Tuncelili olmakla övünen ve bir konuda şikayetçi olduğunu da ifade eden Sayın Kılıçdaroğlu, bu meselenin esasını konuşmak ve geçmişte bir yanlış yapıldıysa bundan kendisini sıyırmak gerektiğini düşündü. Çünkü gerçekten geçmişte bu ve buna benzer olaylar çokça yaşanmış olabilir ama bunları artık desteklememek, tasvip etmemek, bu olaydan dolayı üzüntüsünü ifade etmek yakışır.'' CHP'den Tunceli milletvekili olarak seçilmiş Hüseyin Aydın'ın ''Ben bu işin mağduruyum, ailem de bu işin mağduru. Bu Cumhuriyet Halk Partisinin bir zulmüdür. Bunu devlet işlemiştir, dolayısıyla bizim tarihimizle yüzleşmemiz gerekir'' dediğini anlatan Arınç, Aydın'ın bu nedenle kendi partisinden de çok büyük tepki gördüğünü söyledi. Kılıçdaroğlu'nun dün grup toplantısında konuyla ilgili açıklamalarının merakla beklendiğini ifade eden Arınç, ''Maalesef yeni Cumhuriyet Halk Partisi, yeni genel başkan kendisine yakışanı yapmadı. Bu olay vardır, yoktur, hiç o konulara girmeden, 'ben Tunceliliyim, üç tane aslan gibi çocuk yetiştirdim, laikim, Atatürkçüyüm, çağdaşım' bu sözlerle konuşmasını bitirdi. Bu topu taca atmaktır. Konuşulan konu ne, Sayın Kılıçdaroğlu'nun cevapları ne diye baktığınızda birbiriyle irtibatı yok'' diye konuştu. Arınç, şunları söyledi: ''Cumhuriyet Halk Partisine hakim olan zihniyet şudur; geçmişin üzerini örtmek. 'Bu konuları tutma elin yanar, sakın bu konularla ilgili konuşma'... Bu bir paradigmadır. Cumhuriyet Halk Partisi devletle özdeşleşmiş bir partidir. O zamanların il başkanları aynı zamanda valilerdi aynı zamanda genel sekreter içişleri bakanıydı. Yani parti devlet anlayışı vardı. Dolayısıyla partiyle devleti bütünleştirmiş bir zihniyetin devlet ne yaparsa yapsın bunu suç, ayıp olarak görmemek, bu konuyu deşmeye çalışanlar olursa onlara karşı çıkmak, karşı çıkarken de Atatürkçülükten, bahsederek, devrimlerden bahsederek karşı çıkmak, cumhuriyetçi olarak kaşçı çıkmak gibi adeta sloganik bir anlayış var.'' -''Klasik CHP düşüncesi İttihat ve Terakki düşüncesidir''- ''Ergenekon'un avukatlığı da aynı mantıkla mı? Devletin işlemiş olabileceği suçlara karşı...'' denilmesi üzerine Arınç, ''Bu devletçi anlayışın sadece belli bir parti mensuplarıyla ilişkili olduğu da söylenemez. Dediğiniz gibi, bu gözle olaylara bakıldığı zaman devlet yanlış yapmaz. Hatta bir başka devlet büyüğümüzün bir zamanlar söylediği gibi, 'Devlet bazen rutin dışı işler de yapabilir ama önemli olan devletin menfaatidir. Bu menfaatler Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün geçtiğimiz yıl TBMM açılışında söylediği bir cümleyle aynı anlamda ve düzlemde olması gerekir. Derin devlet veya bir başka devlet diye bir ayrım kesinlikle olmamalıdır. Devletin bir tek yüzü vardır iki yüzü yoktur. O bir tek yüzü de hukuktur. Hukukun içinde kalır devlet. Hukukun dışına çıkarsa zulmeden bir aygıt hale gelir'' karşılığını verdi. ''Ancak klasik Cumhuriyet Halk Parti düşüncesi geçmişteki ittihat ve terakki düşüncesidir. Onların yaptıkları her şey doğrudur millet bir şey bilmez ona tepeden ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır'' diyen Arınç, şöyle devam etti: ''Eğer Kılıçdaroğlu, bugüne kadar başka konularda beklentilerimize uyan davranışlarda bulunsaydı veya bizim ümit ettiğimiz kadar yeni Cumhuriyet Halk Partisini artık çağdaş, 21. yüzyılın Türkiye'sinin meselelerine, sorunlarına daha kalıcı, pratik çözümler üreten bir parti olarak ortaya çıkabilseydi inanın yüzde 25'lerde kalmazdı. Ama onlar ne kadar değiştik derlerse desinler klasik statükocu yapılarından bir türlü dışarı çıkamıyorlar.'' Tunceli'de yaşanan olayların bir sendroma neden olduğuna işaret eden Arınç, Diyarbakır'da, Mardin'de Türk soyadlı çok sayıda vatandaş bulunduğunu, bunlardan birinin de Ahmet Türk olduğuna dikkati çekti. Arınç, şöyle devam etti: ''Türk soyadını taşıyan birinin, bulunduğu Demokratik Toplum Partisi kongresinde veya BDP'de veya İmralı ile ilgili görüşlerinde veya örgütün ortaya koyduğu birtakım söylemlerdeki rolüne bakarsanız bu soyadıyla tenakuz içeren bir yapıda olduğunu göreceksiniz. Bir dönem orada yaşayan insanların, yaşanan faciaların etkisinde kalarak kendisini bu sıfatla takdim etmek ihtiyacını belki duymuş olanlar vardır. Onları daha fazla rencide etmeme açısından üzerini örterek söylemeye çalışıyorum; o bölgede tek parti döneminde de tek parti döneminden sonra da yaşanmış olaylarda, devletin ve devlet içerisinde görev yapan pek çok insanların, zulümlerinden haksızlıklarına o kadar çok şahit olunmuştur ki, bir kısım insan, belki sadece bu zulümden kaçmak için gözlerini kapatmış, isimlerini değiştirmiş ve oradan kaçmıştır.'' ''Dersim konusu, ortaya çıktı, bu çok hayırlı bir iş olacak'' diyen Arınç, ''CHP hanesinde yaşanmış o kadar çok olaylar var ki, onlara da sıra gelecek demektir. Bu çok hayırlı bir iş olacak. Bu facianın araştırılması bile Türkiye için çok yararlıdır'' diye konuştu. Tek parti döneminde Dersim olayları gibi Türkçe ezan meselesine kadar birçok yaşanmış olaylar bulunduğunu ifade eden Arınç, ''Bunları görmezden de gelebiliriz, hiç konuşmayabiliriz ama karşı karşıya kaldığımız sorunların temelinde, tarihte yaşanmış o acı olaylar var. Mesela 1980 sonrasında Diyarbakır cezaevinde yaşanmış facia olmasaydı belki terör örgütü bu kadar güçlenmeyecek, bu kadar ortaya çıkmaması olacaktı'' ifadelerini kullandı. -KCK operasyonları- Başbakan Yardımcısı Arınç, KCK operasyonlarıyla ilgili bir soru üzerine de KCK'nın istihbarat raporlarında da savcıların iddianamelerinde de terör örgütü ile doğrudan bağlantılı, ayrılıkçı bir suç örgütü olarak tanımlandığına işaret etti. Ortaya çıkan belgelere göre aralarında profesör, avukat ya da bir yayıncının bulunduğunu, bunların bilimle uğraşması gerekirken, kanun dışı örgütle doğrudan ve dolaylı ilişki içerisinde olduğuna dikkati çeken Arınç, bunun çok kötü bir iş olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Ama bunu yaptıklarını, belgeler ortaya koyuyor. Yargı kararı arkasından gelecek, bildiğim kadarıyla. Bu konu bugünün konusu değil. Diyarbakır'da iki senedir devam eden davalar var. Sanıklar, o davanın bitmemesi için, 'Kürtçe savunma yapacağım' iddiasıyla, itirazıyla mahkemeleri uzatıyormuş. Çünkü mahkemelerin uzaması, bir açıdan propagandaya dönüşüyor. Bunun üzerinden siyaset yapma imkanı veriyor. BDP ve o blokun içerisinde olan, tutuklu bulunan hükümlü 6 kişi, bildiğim kadarıyla son seçimlerde aday yapıldı ve milletvekili seçildi. Bu siyasi propagandaya dönüşebilecek, örgütün bölgede daha kökleşmesi, yurt dışına mesaj verme imkanı taşıyabilecek bir organizasyon. Benim ulaşabildiğim bilgiler, ister iddianame olsun ister istihbarat raporları olsun, bir suç örgütü var ve bu örgütle doğrudan ilişkili çalışan başka isimle kurulmuş bir üst yapı var.'' KCK'ya yönelik düzenlenen operasyonlarda tutuklu bulunan kişi sayısı iddialarını da değerlendiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sayıları BDP'nin iddia ettiği gibi 4-5 bin civarında değildir. Dünkü, bugünkü gözaltılarla bu sayı 600 civarındadır. Ama bir propaganda gösterdiği için 10 mislini, 20 mislini konuşuyorlar. Bu propaganda o kadar çok etkili oluyor ki, masa başında oturup da köşesini yazmaya çalışanlar, 'bu kadarı olur mu, bir siyasal yapılanmaya karşı haksızlık değil mi'' diye günlük yazılarını yazanlar köşelerinde döktürüyorlar. Bu ülkenin, bu hükümetin, anayasa yapılanmasının parçalanmasını, seçilmiş hükümetlerin al aşağı edilmesini hiç kimse meşru ve mazur göremez. Bu operasyonlar devam etmeli, yargıya bir an önce götürülmeli ve yargıda bunu karara bağlamalıdır.''