-Arınç: Zorunlu askerlik uygulaması sürecek ANKARA (A.A) - 01.12.2011 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Zorunlu askerlik uygulaması devam edecektir, belki askerlik sürelerinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir yasal çalışma yapılabilir'' dedi. Arınç, NTV canlı yayınında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bülent Arınç, bedelli askerlik konusundaki tartışmalara ilişkin, ''Adı üzerinde bedelli askerlik, bedelsiz askerlik değil. CHP'nin çok yersiz eleştirilerine dikkat edilmesini istiyorum. CHP'nin geçmişte verdiği bir teklif bedelli askerliğe yönelik değil, bedelsiz askerliğe yönelikti. Çünkü orada limitler kabul edilmiş ve bu limitleri ödeyenlerin askerlik yapmayacağı öngörülmüştü'' dedi. MHP'nin itirazlarının da temelde elde edilecek miktarın hangi amaçla kullanılacağı ve kamuoyundaki bazı tepkilerle ilgili olduğunu ifade eden Arınç, ''Herkesin makul diyebileceği bir düzenlemenin yapılması isteniyordu. Biz buna dikkat ettik. Ancak MHP, 21 günlük askerlik süresinin de bir şekilde yaptırılmasında ısrarlı'' dedi. -Vicdani ret...- Arınç, vicdani ret konusuna ilişkin olarak da ''Bu konuda en son Sayın Başbakanımız bedelli, vicdani ret konusunda hiçbir düzenleme yapılmayacağını, bunu düşünmediğini ifade etti. Bir defa bedelli askerlik konusu hükme bağlanırken bunun yanında vicdani ret getirilmesi, siyasi açıdan da psikolojik ve moral açısından da doğru bir unsur değil'' dedi. Başbakan Yardımcısı Arınç, konuya ilişkin şunları söyledi: ''Bedelli askerlik, dövizle askerlik şartlar gerektirdikçe devam edecektir. Belki 3 sene sonra, 5 sene sonra bazı uygulamalar değişebilir ama zorunlu askerlik uygulamasından bu aşamada vazgeçmek durumunda değiliz. Zorunlu askerlik devam ettiği sürece 'ben şu şu sebeplerle askerlik yapmak istemiyorum' diyenlere uygulanan 2 hüküm var şu anda. Birisi halkı askerlikten soğutmak, ikincisi emre itaatsizlik. Askeri Ceza Kanununda, Türk Ceza Kanunda bazı hükümler üstüste konulduğu zaman ve tekerrür ettiği zaman, bu sebeple cezaevinde sayısı az da olsa insanlar var, bu insanlar cezaevinden çıkamayacak noktaya geliyorlar. Çıkıp tekrar giriyorlar, devam eden suç noktasında. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de konsey kararlarını da Türkiye'ye ilettiği nokta buna bir yasal çözüm bulun. Çünkü özgürlüklerin kısıtlanmasının, hele hele bu sebeple kısıtlanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu iddia ediyoruz diyorlar. Bunda haklılık payı var, bunu dikkate almamız lazım.'' Arınç, Türkiye'nin aynı mahkeme kararlarına, aynı konsey kararlarına uyarak daha önce iç mevzuatta düzenleme yapıldığını anımsatarak, ''Yani vicdani ret veya bir başka isim koyun ben şu sebeple askerlik yapmak istemiyorum diyenlere, mesela Yahova şahitleri için de bu gerekliliktir. Onların da inancında askerlik yapmak, savaş yapmak, kan dökmek bunlar yoktur. Bunları ceza mevzuatındaki hükümleri yeniden gözden geçirmek suretiyle bir çözüme ulaştırabileceğimizi düşünüyorum'' dedi. Bülent, kamu hizmetinin gündeme gelip gelmediğiyle ilgili soruya karşılık da ''Bizim o konuda şu tedbire yönelinecek veya ceza sürelerini şu şekilde değiştirebilecek diyeceğim somut bir öneri şu anda yok ama kapsamlı olarak düşünüyoruz'' yanıtını verdi. Tutukluluka süreleriyle ilgili çekince ve kaygılarını daha önce dile getirdiği ifade edilerek, bu görüşlerinin kabinede nasıl değerlendirildiği ve bununla ilgili bir düzenlemenin gelecek günlerde söz konusu olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Arınç, tutukluluk süresine ilişkin görüşlerinin belli olduğunu vurguladı. Arınç, şöyle konuştu: ''Uzun tutukluluk sürelerinin sonunda mağduriyetlere yol açtığının da canlı tanığıyım. Dolayısıyla siyasi görüşümüz çok farklı olur, dünya görüşümüz çok farklı olur, kişisel birbirlerimize husumetlerimiz olabilir. Bunların hepsi bir tarafa. Bir insan tutuklandıktan sonra mutlaka davası açılmalı, kısa sürede yargılaması yapılmalı ve mahkeme bir sonuca ulaşmalıdır. Yok mahkeme aylarca, yıllarca sürecek noktaya gelirse ki doğru değil, o takdirde o kişilerin tutuklulukla şahsi hürriyetlerinden mahrum edilmesinin ben yanlış olduğunu söylüyorum. Bu düşüncelerim sebebiyle en yakınımdaki kimseler tarafından da eleştirildiğimin farkındayım. Ama benim adım Bülent Arınç, yani inandığımı söylüyorum bu inandığımda da haklı ve doğru olduğuma güveniyorum.'' Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Tutukluluk süreleriyle ilgili geçmişte zaten bir düzenleme yapıldı. 2006'da tutukluluk sürelerinin beş yıl ve on yılla sınırlandırıldığını biliyoruz. Sonra bunlar geçen yıl başından itibaren kendi yerlerine oturunca tahliyeler başladı. Bu tahliyelerde en çok dikkati çeken hususlarda filan Hizbullah sanığı dışarıya çıktı, filan cani dışarıya çıktı şeklinde. Belki kamuoyu bunların tutukluluk sıfatını taşıdığını bile unutmuştu. Aradan bu kadar süre geçtikten sonra bunlar ya berat etmiştir ya hüküm giymiştir diye düşünüyorlar. Yani cezaevindeki bir insana artık hükümlü gözüyle bakılmaya başlanmıştı. Fakat arada uzun muhakeme süresi, Yargıtay'a gitmiş gelmiş, dosyalar bozulmuş, tekrar görülmüş. Bir de baktık ki on sene geçmesine rağmen bile bazı insanlar hala tutukluluk sıfatıyla içeride bulunuyorlar. O zaman CHP bunu, bazılarının milletvekili seçilmiş olması sebebiyle ant içemediler, yasama görevine başlayamadılar, 'bu insanlar artık tahliye edilsin' noktasına geldi. Yargıya böyle bir şey söylemek mümkün değil. 'Bunlar milletvekili seçildi siz bunları dışarı çıkarın'. Emsalleri var ama bu bir yargı kararıdır. Yargıya da kimsenin talimat vermesi söz konusu değil. CHP dedik ki 'Ben bir kanun teklifi hazırlayacağım. Bunu Meclis'te çıkaralım. Bu insanlar aramıza dönsünler'. Ver bakalım teklifini. Teklif hala gelmedi. Aradan altı ay geçti. Çünkü böyle bir teklif vermeleri söz konusu değil. Süreleri daha aşağılara çekerseniz o zaman uyuşturucu baronlarının, üç beş kişiyi öldürmüş cinayet sanıklarının, falan terör örgütünün mensuplarının dışarı çıkması mümkün. Bunlara da evet diyecek misiniz? Kamu vicdanı bu konuda ne diyecek diye ince ince düşünüyoruz. Adalet Bakanımız bununla yatıyor, bununla kalkıyor. Doğru, objektif, herkes için geçerli ve kamu vicdanını yaralamayacak bir düzenlemeyi nasıl yaparız diye Adalet Bakanımızın büyük bir endişe taşıdığının ve büyük bir çalışma yaptığının ben şahidiyim.'' -''Bu konuyu objektif bir sonuca bağlayacaksa parlamento bağlayacaktır'' Arınç, böylelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki dosyaların eritilmesinin de sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin soruya ise ''Adil yargılama hakkının istismar edilmesi veyahut da gözetilmemiş olması Türkiye'yi sürekli meşgul edecek. Ve bu kararlar Türkiye üzerinde büyük bir yük meydana getirecek. Yani biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının yargı yetkisini kabul etmişiz. Bunları uygulamak mecburiyetindeyiz. Dikkat edeceğimiz hususları da kendi yapacağımız iç düzenlemelerle ortaya koyacağız. Bu konuyu objektif bir sonuca bağlayacaksa parlamento bağlayacaktır. CHP'nin bu konuda yetkin, yeterli hukukçuları varsa boş durmasınlar. Bu düşünceler ışığında bir kanun teklifini önümüze getirirlerse bunun hukuki açıdan doğru bulursak hiç tereddüt etmeyiz böyle bir düzenleme yaparız'' ifadelerini kullandı. -''Barzani'nin tavsiyesinin çok yalnız kaldığını düşünüyorum''- Arınç, ''terör örgütü PKK'nın silah bırakması konusu ile bu konuda Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetiminin Başkanı Mesud Barzani'nin mesajlarının Türkiye Cumhuriyeti nezdinde nasıl karşılık bulduğunun'' sorulması üzerine de şunları söyledi: ''Bu yeni bir olay değil. Şu kadar yıldan bu yana PKK'nın silah bırakması, eylem yapmaz hale gelmesi, geri çekilmesi, mevsimsel sebeplerle yapılanların dışında biraz siyasi, biraz politik biraz da stratejik açıdan yani 'artık ben silah bırakıyorum veya eylem yapmıyorum. Türkiye'ye yönelik bir tehdit olmaktan çıkıyorum veya çıktım, çıkacağım' demesi önemli bir konudur. Çünkü ben biliyorum ki hem Irak Merkezi Hükümeti hem de Kuzel Irak'daki otonom yönetim PKK'nın varlığından da eylemlerinden de Türkiye'ye bir tehdit oluşturmasında da şu anda fevkalade şikayetçidir. Bize ifade ettikleri budur. Biz de onların bu konudaki samimiyetine güvenmek noktasındayız. Son aylarda örgüte yönelik pek çok başarılı operasyon yapılmasında ve çok iyi sonuçlar alınmasında bu anlayışın önemli bir katkısı olduğunu söylemek istiyorum. Dolayısıyla Barzani bu konuda bir talepte bulunmuş, bir tavsiye, bir telkinde bulunmuş ise ne kadar dinlerler bilmiyorum ama bu onun hem samimiyetini gösterir hem de örgütün silah bırakması konusunda kendilerinin de tavrını gösterir. Ama örgütün hangi kanallardan ve hangi etkilerle hareket ettiğini az çok bildiğimiz için sayın Barzani'nin bu konudaki tavsiyesinin çok yalnız kaldığını düşünüyorum. Umarım etkili olur.'' -Dersim tartışmaları- Dersim tartışmalarına ilişkin sorular üzerine Arınç, yakın tarihin çok iyi bilinmesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi: ''Konu CHP'yi ilgilendiriyor, çünkü o tarihlerde tek parti rejimi var, CHP aynı zamanda devlet. CHP'li bakanların başbakanların o tarihlerdeki pek çok raporlarında bu eyleme karşı takındıkları tavır ve 13-14 bin insanın öldürülmesi karşısındaki raporlar ve bunların sonuçları var. Eğer bugün CHP bu olayı acı bir olay, trajik bir olay, bir facia olarak niteler, katliam olarak nitelendirilmesini ben de çok acı ve haksız buluyorum, ama 'yaşanan acı bir trajedi var, bu acı trajedide CHP'nin o tarihlerdeki sorumluluğu vardır' noktasına gelirse, bunu ifade etmekten kaçınmamalıydı. Bu, bugünkü CHP'yi, halka bütünleşmek isteyen, halka tepeden bakmayan, sosyal demokrat bir CHP olarak, vatandaşıyla kucaklaşmayı, yakın tarihiyle yüzleşmeyi dikkate alan bir CHP'yi daha da büyütürdü. Ama geldiğimiz noktada görüyorum ki, kendisi de Tunceli doğumlu olan, kendisine zamanı geldiğinde 'Dersim'li Kemal Kılıçdaroğlu' diye hitap edilen bir insanın yaşanan bu olaydan dolayı üzüntü duyduğunu anlıyoruz, ancak bu olayı çok fazla önemsemiyor ve bu olaya isyan edenlerin sebebiyet verdiğini söylüyor. CHP'yi aklamaya çalışıyor. İsmet İnönü'yü aklamaya çalışıyor. Hatta fırsat bulursa bu işi Celal Bayar'ın üzerine yıkma gayretleri de var. Buna kamuoyu ve halk vicdanı mutlaka bir değerlendirme yapacaktır.''