Arjantin darbelerle nasıl yüzleşti?

Arjantin darbelerle nasıl yüzleşti?

Türkiye askeri diktatörlük dönemi ile hukuki yüzleşmede ilk adımı geçtiğimiz nisan ayında attı. 4 Nisan 2012 günü, 12 Eylül darbesinin ilk duruşması gerçekleşti. Ancak iki önemli sanık Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ‘sağlık sorunları’ nedeniyle duruşmalara gelmemesi ve işkencecilerin yargılanmaması soru işaretleri yarattı: Kimler işbirlikçi sayılmalı ve nasıl cezalandırılmalı? Davaların sınırı var mı? Hükümetin ve sivil toplumun bu süreçte rolü ne olmalı?

ABD’nin Northwestern Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktorası yapan Mert Arslanalp, Buenos Aires’te Milliyet için bir dizi röportaj yaptı. Türkiye ve Arjantin’de sosyal hak mücadeleleri üzerine çalışan Arslanalp, yüzleşme sürecinde sivil toplumun yerini araştırdı. Milliyet’in Roma muhabiri Övgü Pınar ise Arjantin’de demokrasinin bugünkü durumunu mercek altına aldı.

HIJOS (Unutmaya ve Sessizliğe karşı Kimlik ve Adalet için Çocuklar) 1995’te diktatörlük döneminde kaybolanların çocukları tarafından kuruldu. Öncelikle kişisel hikayelerini birbirlerine anlatmak için bir araya gelen grup, zamanla ortak hareket etmek üzere örgütlenmeye başladı. Plazo de Mayo anneleri yıllardır mücadele ediyordu ama hükümet politikaları bu çabaları boşa çıkarmıştı. HIJOS böylece diktatörlüğün faillerinin yargılanması ve cezalandırılması için harekete geçti. Martin Fraga örgütün çalışmalarını anlattı:

Diktatörlük dönemini nasıl tanımlıyorsunuz?

Askeri diktatörlük zamanında yaşananları soykırım diye tanımlıyoruz. Diğer ülkelerde ırk, din, etnik sorunlar etrafında soykırımlar yaşandı, burada ise politik kimlikler etrafında. Askeri diktatörlük, silahlı veya silahsız, örgütlü veya örgütsüz her türlü siyasi muhalefeti fiziki olarak yok etmek istedi; bu yüzden siyasi düzlemde işlenmiş bir soykırımdan bahsediyoruz. ‘İki şeytan’ teorisini de reddediyoruz. Bu teoriye göre solcu gerillalar ile askeri cuntadan oluşan iki silahlı güç birbiriyle çarpışıyordu. Ama bu söylem silahlı mücadele vermemiş binlerce insanın yokedilmesini gözardı ediyor. Ayrıca diktatörlüğe karşı sivil toplumun direnişi meşrudur.

HİJOS diktatörlük öncesi dönemdeki silahlı mücadeleyi eleştiriyor mu?

Bu konuda oluşmuş ortak bir görüşümüz yok, hala tartışıyoruz. Fakat, her zaman babalarımızın uğruna mücadele verdikleri amaçları sahipleniyoruz, kullandıkları metodların iyiliği kötülüğü tartışma konusu olsa da hiçbir şekilde maruz kaldıkları sonucu meşru görmüyoruz. Kaçırılmaları, kaybedilmeleri, öldürülmeleri hiçbir şekilde Arjantin’de veya dünyanın herhangi bir yerinde meşru görülemez. Hiçbir politik, ekonomik, sosyal bağlam yapılanları haklı çıkaramaz.

Tek tek anlattık

90’larda siyasal bağlamın diktatörlüğün yargılanması için menfi olduğunu söylediniz, bu ortamda HIJOS nasıl bir mücadele yöntemi seçti?

Davaların ve cezalandırmaların önündeki engeller nedeniyle daha başka ve yeni yollar aramaya başladık ve ‘escrache’ yöntemini bulduk. Escrache Arjantin argosunda birinin ipliğini pazara çıkarmak demek. Hukuksal cezalandırma mümkün olmadığı için, HIJOS, topluma diktatörlüğün faillerinin kim olduğunu ifşa etmeye karar verdi. Diktatörlük faillerinden birinin yaşadığı yeri öğrenince, o mahalleye gidip komşularıyla tanışıp, bu kişinin kim olduğunu neler yaptığını anlatıyoruz, afişler hazırlıyıp sokaklara asıyoruz, esnaflarla konuşuyoruz, ardından evinin önünde yürüyüş yapıp gürültü çıkarıyoruz ve medyayı çağırıyoruz.

Bu yöntemle nasıl tepkiler aldınız?

Farklı tepkiler alıyorduk. Bazıları hiçbir şey yapmıyordu, başkalarıysa o kişiyle konuşmamaya başlıyor, esnaf satış yapmıyordu. Bazen soykırımcı mahalleyı terk etmek durumunda kalıyordu. Medya kuruluşları maalesef çoğu zaman escarche’yi olumsuz bir gözle gösteriyorlardı. Şiddet eylemi olmamakla birlikte zaman zaman soykırımcıların evlerinin kapısına kanı ifade eden kırmızı boya atıyorduk, en sert eylemimiz bu. 2003’te soykırımcılara karşı dava açmak mümkün olduktan sonra escarche yapmamaya karar verdik.

HIJOS yargılama sürecine nasıl katılıyor?

Komisyonlar halinde çalışıyoruz. Hukuk komisyonumuz diktatörlükte işlenen suçlara dair araştırma yapıyor, kanıt topluyor, avukatlarımız ve bizler duruşmalara katılıp, ifade veriyoruz. Bu davaların sahibi sadece kaybedilenlerin çocukları olarak bizler değiliz. Bize göre toplumun tamamı diktatörlüğün kurbanı oldu. Bu yüzden sivil toplumun birçok kesimini dava sürecine dahil etmeye çalışıyoruz.

Bu davaların sınırı ne olmalı? Kimler yargılanmalı, nerede durmalı?

Bizler davaların sadece soykırımcılarla sınırlı kalmaması gerektiğini, onların sivil işbirlikçilerini de kapsaması gerektiğini düşünüyoruz. Arjantin’de devlet terörü sadece askerler tarafından uygulanmadı, sivil toplumun belli kesimleri aktif olarak bu soykırımı destekledi. Özellikle kilise, ekonomik iktidar odakları ve yargının belli kesimleri... Sürece aktif olarak katılan siviller de yargılanmalı.

Aktif katılımı nasıl tanımlıyorsunuz?

Suç ortaklığı/yardakçılık ile aktif katılımı ayırıyoruz. Bazı şirket patronları, talepleriyle sorun çıkardıklarını düşündükleri işçileri kaçırılmaları için askerlere teslim ettiler; bu aktif katılımdır. Ama bazı kesimler diktatörlüğün ekonomik politikalarından faydalanmış olabilir, bunlar suç ortağıdır ama aktif olarak katılmamışlardır.

Örneğin diktatörlüğü ideolojik olarak destekleyen medya yargılanmalı mı?

Biz her zaman diktatörlüğü medyada propaganda yaparak destekleyen gazeticileri işaret ediyoruz ve bu kesimlerin de yaptıklarının belli hukuki sonuçları olması gerektğini düşünüyoruz. fakat bunun ne olması gerektğini tam olarak bilmiyorum, tutuklanmalılar mı yoksa başka tür bir yaptırıma mı maruz kalmalılar bilmiyorum. Bu hukuki olarak belirlenmeli, kamusal olarak destekleyenlerden bahsediyorum, bireysel destekten değil.

Arjantin geçmişiyle yeterince yüzleşti artık uzlaşma zamanı diyenlere ne dersiniz?

Biz uzlaşma barışma söylemini reddediyoruz. çünkü bu söylemin derdi adalet arayışı değil, her şeyi unutmak. Başka ülkelerde işe yaramış olabilir ama burada her şeyin tamamen unutulması anlamına geliyor, bunun olduğu ülke gerçek bir demokrasi değildir.

Geç kalmak üzereydik

Kirchner hükümeti niçin önceki hükümetlerin aksine diktatörlük döneminin yargılanmasına destek verdi?

Kirchner hükümeti gördü ki harekete geçilmezse on yıl sonra soykırımcıları yargılamak mümkün olmayacak çünkü birçoğu ölecek. Onların istediği daha bütünleşmiş, daha demokratik, daha adil bir ülke bırakmak, demokrasiyi konsolide etmek. Bunu yapabilmek için soykırımcıların yargılanmasını bir kenara bırakamazlardı.

Dünyanın başka yerlerinde benzer amaçlar için mücadeleler veren örgütler ve halklar için önerileriniz var mı?

Her türlü olumsuz siysal koşula, engellemelere rağmen mücadeleye devam etmek lazım. Gelip geçen birçok hükümete rağmen burada mücadele hiçbir zaman bir yana bırakılmadı. Metodları zamana ve bağlama uyarlamak gerekiyor, politik duruma göre mücadele araçlarımızı değiştirdik.

Siz HIJOS’a niçin ve ne zaman katıldınız, sizin hikayeniz nedir?

Annem Silvia Monica Paulici ve babam Jorge Fraga, 1978 yılında ben altı aylıkken kaçırıldılar. Ergenlik dönemimde annem ve babam hakkında daha çok şey öğrenmek için bireysel bir arayışa başladım. Üniversiteye başladığımda halen daha nasıl kaçırıldıklarını, nasıl öldürüldüklerini bilmiyordum, bu çok yalnız bir süreçti. Bunun bireysel bir süreç olarak kalmaması gerektiğini düşündüm. 2006 yılından beri HIJOS içinde mücadele veriyorum. Kollektif mücadele çok daha iyi meyveler veriyor. Henüz ailemi kaçıranları bulamadık.

Darbelerin ülkesi Arjantin

-  1930 Yüzyılın ilk darbesi. -  1943 Asker halk desteğiyle yönetimi ele geçirdi. -  1946 Juan Domingo Peron seçimleri kazandı. -  1955 Asker, Juan Peron’u devirdi. 1958’de asker kontrolünde seçim yapıldı. -  1962 Darbe yapıldı. -  1967-1973 Asker ´Arjantin Devrimi’ adı altında darbe yaptı ve 7 yıl iktidarda kaldı. -  1973 Seçimler yapıldı. Peron, 18 yıllık sürgünden sonra 3. kez başkan seçildi. -  1974 Juan Peron öldü. Eşi ve başkan yardımcısı Maria Estela Peron yerine geçti. -  1976 Yeniden Düzenleme Süreci adını alan askeri diktatörlük kuruldu. -  1977 Mayıs Meydanı Anneleri örgütlendi. -  1982 Britanya ile Arjantin arasındaki Malvinas Savaşı’nı Arjantin kaybetti. -  1983 Demokratik Başkanlık seçimlerini Raul R. Alfonsin kazandı. -  22 Nisan 1985 Askeri cunta davaları başladı. -  9 Aralık 1985 General Videla ve Amiral Massera mübbet, General Roberto Viola 17 yıl, Amiral Lambrsuchini 8 yıl, General Agosti 4.5 yıl hapis aldı. -  1986 Punto Final (Son Nokta) Yasası geçti. Davalar, yasanın geçmesinden sonra 60 gün içerisinde yapılan başvurularla sınırlandı. -  1987 Kara ve deniz kuvvetlerine davalar açıldı. -  1987 Albay rutbesinin altındaki asker, polis ve gardiyanları yargılamadan muaf tutan yasa geçti. -  8 Temmuz 1989 Carlos Menem başkan oldu. -  6 Ekim 1989 Cezaevindeki askeri görevliler çıkarılan kararnamelerle affedildi. -  29 Aralık 1990 Cunta kararanamelyle affedildi. -  1995 Hakikat Davaları başladı. HIJOS kuruldu. -  1996 İnsan hakları yürüyüşleri başladı. -  1997 İspanyol yargıç Balthasar Garzon 45 Arjantinli askerin yargılanması için iadelerini istedi. -  25 Mayıs 2003 Nestor Kirchner başkan seçildi. -  21 Ağustos 2003 Kongre, Punto Final ve Obediencia Debida yasalarını iptal etti. -  2006 İlk dava başladı. -  Aralık 2007 Ordu üyeleri ilk kez hüküm giydi. -  Aralık 2010 Diktatör Videla ve General Menendez adam kaçırma, işkence ve cinayet suçlarından müebbet hapis cezası aldı. -  Temmuz 2012 35 bebeği hükümlülerden çalmak suçunda eski Diktatör Videla, 50 yıl ve eski Diktatör Bignone 15 yıl hapis cezasından hüküm giydi.

Çocuklarımızı öldürenlerin suratına bakmasınlar

Nestor ve Cristina Kirchner, Arjantin’in siyasi geçmişinde neredeyse bir gelenek haline gelen askeri darbelerle en ciddi şekilde hesaplaşma başlatan liderler olarak da toplumun sevgisini kazandı. Kirchner’lerin askeri rejim yetkililerinin dokunulmazlığını kaldırmasıyla 1976-1981 yıllarında ülkeyi yöneten cunta lideri Jorge Rafael Videla 2010’da ömür boyu hapse mahkum edildi.

İnsan hakları örgütlerine göre, “Kirli Savaş” olarak anılan 1976-1983 arasındaki askeri yönetim sırasında 30 bin sol görüşlü kişi kaçırılarak öldürüldü. 300’den fazla toplama kampında işkence görerek öldürülen, bazıları hala sağken helikopterden denize atılan kayıp kişilerin anneleri tarafından kurulan “Mayıs Meydanı Anneleri” derneği 35 yıldır çocuklarının akıbetinin ortaya çıkarılması için çalışıyor. Bugün 80’li 90’lı yaşlarında olan “kayıp” anneleri, 35 yıldır her perşembe günü, başkanlık sarayı “Pembe Ev”in bulunduğu Mayıs Meydanı’nda gösteri yapıyor.

Bir perşembe buluşmasının ardından sohbet ettiğim Mayıs Meydanı Anneleri (Madres de Plaza de Mayo) derneği kurucularından Juana de Pargament’ten derneğin çalışmalarını ve kendi hikayesini dinledim.

Juana de Pargament, 98 yaşına rağmen büyük bir enerjiyle konuşarak derneğin çalışmalarını anlatıyor. Kendi hikayesini sorduğumda ise durgunlaşıyor. Oğlunun adını söylerken gözleri doluyor. Oğlu Alberto Jose Pargament, 10 Kasım 1976’da 31 yaşında bir doktorken ortadan kaybolmuş. Yoksullara ve dışlanmışlara yardım eden bir hekim olan oğlundan 36 yıldır bir daha hiç haber alamamış.

'Döneceklerini sandık'

“Kayıp” anneleri ilk başlarda çocuklarının gizli hapishanelerde tutuklu olduğunu ve bir gün serbest bırakılacaklarını  düşünüyormuş. Ancak Juana de Pargament, “Artık biliyoruz ki çocuklarımız işkenceyle öldürüldü” diyor.

Cunta lideri General Videla’nın ömür boyu hapse mahkum edildiğini hatırlatarak, “Bu sizin için yeterli mi?” diye sorduğumda ise Pargament hiddetle yumruğunu sallamaya başlıyor ve “Videla hapiste ölmeli ve kimse onunla konuşmamalı. Benim oğlum gibi işkence görsün demiyorum ama kimse onunla konuşmamalı” diyor. Şu anda hükümetin desteğine sahip olsalar da anneler ilk başlarda askeri rejimin yıldırma politikalarına maruz kalmış.

Gösterilerini kendilerine silah doğrultan askerlerin gözlerine baka baka yapmışlar. Derneğin kurucularından Azucena Villaflor ve iki üye, askeri rejim tarafından kaçırılarak öldürülmüş.

Yıllar geçtikçe Mayıs Meydanı Anneleri’nin birer birer hayatlarını kaybetmesiyle sayıları azalsa da etkinliklerinin azaldığı söylenemez. Buenos Aires’te bir kültür merkezi ve derneğin adını taşıyan bir üniversite açmışlar. Derneğin duvarlarını, kayıp çocuklarının devrimci fikirlerine ilham veren Che Guevara, Fidel Castro gibi liderlerin posterleri ve dernek üyelerinin dünya liderleriyle çekilmiş fotoğrafları süslüyor. Anneler, dernek ve üniversite sayesinde çocuklarının devrimci fikirleri yaşatmaya ve yaymaya çalışıyor, yoksullara yardım ediyor.

Kaynakça: CENTER OF LEGAL AND SOCIAL STUDIES INTERNATIONAL CENTER FOR TRANSITIONAL JUSTICE