"Arkadaşları tutuklu bir gazetecinin güncesi; o fotoğraflardaki umudun yerinde cezaevlerinin loş ışıkları var"

"Arkadaşları tutuklu bir gazetecinin güncesi; o fotoğraflardaki umudun yerinde cezaevlerinin loş ışıkları var"

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, yazıları veya haberleri nedeniyle "terör" suçlamasıyla tutuklanan gazetecilerle ilgili olarak "O eski fotoğraflardaki umudun yerini artık adliye koridorlarının, cezaevlerinin loş ışıkları ve koyu gölgeleri kaplıyor" dedi.

Ergin, dün (15 Haziran 2017) tutuklu Cumhuriyet yazarları ile bir araya geldiğini belirterek şunları söyledi:

"Evet, tutuklu meslektaşlarımızın, arkadaşlarımızın yakınlarıyla buluşmak, onlarla konuşmak, temas içinde kalmak 2017 yılında biz dışarıdaki gazeteciler için artık mesleğimizin önemli bir parçası haline gelmiş bulunuyor."

Sedat Ergin'in "Arkadaşları tutuklu bir gazetecinin güncesi" başlığıyla yayımlanan (16 Haziran 2017) yazısı şöyle:

Dün güne Enis Berberoğlu’nun eşi Oya Berberoğlu’na ulaşmaya çalışarak başladım. İkisi de eski arkadaşım. Enis’i, o tarihte çalıştığım Cumhuriyet Ankara Bürosu’na katıldığı 1985 yılından beri tanıyorum. Oya ile Ankara Gençlik Parkı Evlenme Dairesi’ndeki nikâhlarında hazır bulunduğumu çok iyi hatırlıyorum.

İkisiyle o yıllardan gelen otuz yılı aşkın bir hukukumuz var. Enis ile Cumhuriyet’te başlayan arkadaşlığımız sonradan uzun yıllar Hürriyet’te devam etti. O yıllarda Ankara’da Siyah Beyaz’da oturup uzun sohbetler yaptığımızda, günün birinde Hürriyet’in genel yayın yönetmenliği görevinde halef-selef olacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.

Dün Oya’yı telefonda bulduğumda, Maçka Parkı’nda eşinin tutukluluğunu protesto etmek amacıyla düzenlenen bir toplantıdaydı. Sesi kuvvetli geliyordu, buna sevindim.

*

Sonradan 25 yıla çevrilen müebbet kararının kendileri için büyük bir şok olduğunu anlattı Oya. Karardan sonra adliyedeki karakolda bir süre sohbet etme imkânları olmuş. O süreyi şöyle anlattı:

“Enis çok rahattı, espriler yapıyordu. ‘Kızımı sana emanet ediyorum, seni de kızıma emanet ediyorum’ dedi. Ayrılacağı sırada polise kemerini çıkartması gerekip gerekmediğini sordu. Polis çıkartmasını söyledi. Kemerini çıkartıp bana verdi. ‘Beni merak etme, ben her koşula hazırladım kendimi’ dedi. Sonra sarıldık, vedalaştık; ardından polisler götürdü...”

“Dilara başta ağladı ama sonra kendisini toparladı. Eve gidip babasının hapishane valizini hazırlamak görevi ona düştü” diye ekledi Oya. Dilara Berberoğlu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, mülteci hakları ve insan hakları konularında uzmanlaşan genç bir avukat. Babasının cezaevi çantasını hazırlamak önceki akşam bir hukukçu olarak onun için değişik bir tecrübe oldu herhalde.

Eşinin önceki akşam hapishaneden küçük bir kâğıt parçasına yazıp avukatı ile gönderdiği notu da telefonda okudu Oya: “Sevgili karıcığım ve güzel kızım. Bu size hapishaneden ilk mektubum. O yüzden kâğıdı böyle biraz uydurma. Sizişimdiden özledim. Şimdilik rahatım yerinde. Benden haber almak size iyi gelir diye yazıyorum. Eğer bu güzel ülke kazanacaksa benim bu çektiğim eziyetin önemi yok, sevgiler.”

*

Oya ile sohbetimizin ardından dün öğle yemeğinde tutuklu Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin eşleriyle buluştum. Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel, Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz, Önder Çelik’in eşi Semra Çelik, Bülent Utku’nun yakını Hafize Sabancı, Murat Sabuncu’nun eşi Eylem Sabuncu, hep birlikte sohbet ettik.

Ortak bir açıklama yaparak Anayasa Mahkemesi’ne dosyayı bir an önce ele alma çağrısında bulundular, “Artık bir zulüm haline dönen haksız tutuklamalara son verin” diye seslendiler. Eşleri, yakınları, dile kolay tam 228 gündür hapiste.

Sohbet sırasında çoğu arkadaşım olan tutuklu meslektaşlarımın cezaevi koşullarından ve ayrıca olağanüstü hal rejiminden kaynaklanan zorluklarını da dinleme imkânım oldu kendilerinden.

FETÖ mağduru olarak Ergenekon suçlamasıyla tam 376 gün Silivri’de yatan Posta yazarı Nedim Şener de sohbete katıldı: “Bizim tutukluluğumuzda avukatlar istedikleri zaman gelip, bizimle istedikleri kadar kalabiliyorlardı.Şimdi müvekkilleriyle haftada bir saat görüşme hakları var. O zamanlar avukatla görüşmeye kimse nezaret etmezdi, şimdi görüşmede infaz memuru da bulunuyor. Eşimiz dışında seçtiğimiz üç yakın kişiyle de haftada bir görüşebiliyorduk, şimdi bu da kalktı.”

*

Bütün anlatılanlar, olağanüstü hal altında tutuklu haklarının ne kadar gerilediğini gösteriyor. Eşi tutuklu olan Eylem Sabuncu, “Eskiden açık görüş ayda birmiş ama biz artık ancak iki ayda bir açık görüşebiliyoruz. Eskiden telefonda haftada bir 10 dakika konuşma süresi verilirken, şimdi iki haftada bir görüşebiliyoruz” diye konuştu.

Eylem Sabuncu’yu dinleyince, bir tutuklunun ailesiyle haftada bir 10 dakika olan görüşme hakkının iki haftada bire düşürülmesinin mantığını çözmeye çalıştım. Zaten özgürlüğünden alıkonmuş bir insanın ailesiyle telefonda görüşme hakkını biraz daha engellemek, kısıtlamak nasıl bir zihniyetin dışavurumudur? Bu nasıl bir acımasızlıktır? Eylem Sabuncu’yu eşiyle haftada bir değil de iki haftada bir görüştürerek devletin hangi yüksek olağanüstü menfaatini karşılamış oluyorsunuz?

*

Evet, tutuklu meslektaşlarımızın, arkadaşlarımızın yakınlarıyla buluşmak, onlarla konuşmak, temas içinde kalmak 2017 yılında biz dışarıdaki gazeteciler için artık mesleğimizin önemli bir parçası haline gelmiş bulunuyor.

Enis ile Oya’nın evlendiği 7 Haziran 1985 günü Ankara’da Gençlik Parkı Evlendirme Dairesi’nin önünde bütün arkadaşlar neşe içinde fotoğrafçıya poz verirken ülkemizin geleceğine umutla bakıyorduk.

O eski fotoğraflardaki umudun yerini artık adliye koridorlarının, cezaevlerinin loş ışıkları ve koyu gölgeleri kaplıyor.