Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, Türk Lirası'nın dolar karşısında değer kaybını ele aldığı yazısında “Ekonomide denge bırakmaz, her şey alt üst olur” yorumunu yaptı. Hiç kimsenin ‘Hadi canım, dolar 6 lira da olur muymuş’ diyemediğini ifade eden Aktaş’a göre tüm hesaplar yeniden yapılmak durumunda.
Aktaş’ın bugün (7 Ağustos 2018) “Tüm hesaplar yeniden yapılmak durumunda” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Dolar temmuz ayını 4.89 düzeyinde kapattı. Dün ise doların 5.20'ye dayandığını gördük. Henüz bir hafta bile geçmedi oysa, dolarda yüzde 6'yı aşan bir artış yaşandı.
Doların çok hızlı arttığı değerlendirmesi yapılan temmuz ayının tümündeki oran da yüzde 6 olmuştu.
Bir haftada bir aydaki kadar, hatta bir miktar üstünde artış kaydedildi. Bu kur artışına dağ dayanmaz!
Bu kur artışı ekonomide denge bırakmaz, her şey alt üst olur.
Dövizde eşikleri hızla aşıyoruz. Bakın geçen yılı 3.81'den kapatmıştık ve bir süre 4'e ne zaman ulaşılacağını konuştuk. Sıra 5 liraya geldi, onu da bir çırpıda aşıverdik. Ve bugünlerde 6 lira konuşulmaya başlandı bile.
Artık hiç kimse "Hadi canım, dolar 6 lira da olur muymuş" demiyor, diyemiyor. Sayı büyüdükçe de zaten artışlar öyle bir-iki kuruş olmuyor; beş kuruş, on kuruş düzeyine ulaşıyor. Dolar, tırıs gitmiyor, artık dörtnala koşuyor.
Doların 5.20'ye dayanması, en başta enflasyon tahminini zora sokmuş durumda. Merkez Bankası'nın yüzde 13.40'lık TÜFE tahmininin tutması için son beş ayda yüzde 3.31'i aşmamamız gerekiyor ya hani. Dövizin böyle baş döndüren bir hızla seyrettiği bir süreçte nasıl olacak da beş aylık artışı bu düzeyde tutabileceğiz, tam bir muamma.
Akaryakıt fiyatlarını ÖTV'den fedakarlık ederek sabit tutuyoruz ve bu fedakarlığın parasal karşılığı yaklaşık 1.8 milyar lira oldu. Kurun böylesine arttığı, İran'a dönük yaptırımlar yüzünden ham petrol fiyatının daha da yükseleceğinin aşikar olduğu bir süreçte akaryakıt fiyatları üstündeki baskı daha da büyüyecek. Ama zam yapılmadığı için yük bütçeye binecek, enflasyona doğrudan bir etki söz konusu olmayacak.
Ancak, kur artışının zorladığı zam yalnızca akaryakıt değil ki. Öyle olsa sorunu halletmiştik bile...
Yüksek kurun yalnızca tüketim mallarının fiyatını etkileyeceği görüşü eksik bir değerlendirme. Biz sanıldığı gibi yalnızca tüketim malları ithal ediyor değiliz. İmalat sanayimiz büyük ölçüde ithal girdiye bağlı. Bu yüzden üretim maliyetlerimiz de kur artışına yakın hızda artacak.
Ayrıca akaryakıt fiyatları sabit tutuluyor olsa bile enerjimizin neredeyse tümünü ithal ediyoruz.
İşte doğalgaza ve üretimde ağırlıkla doğalgaz kullanıldığı için elektriğe gelen zam...
Dolayısıyla kur artışının enflasyonu etkilemesinden kaçınma şansımız yok. İşte bu yüzden diyoruz ya son beş ayı yüzde 3.31'lik bir enflasyonla aşma şansımızın çok azaldığını...
Bu arada Merkez Bankası tarafından dün yayımlanan temmuz ayı fiyat gelişmeleri raporunda döviz kurundaki artışın fiyatlar üstündeki baskısına bir kez daha dikkat çekildi.
Raporda temmuz ayında tüketici fiyatlarının yüzde 0.55 arttığı ve yıllık artışın yüzde 15.85'e yükseldiği hatırlatılarak "Enfl asyondaki yükselişe en belirgin katkı döviz kuru geçişkenliğinin yüksek olduğu temel mal gurubundan gelmiştir. Bu kalemde alt gruplar geneline yayılan fiyat artışları izlenmiştir" denildi.
Kur artışının enflasyonu tırmandırması olumsuzluğun yalnızca bir boyutu. Bazı kesimler var ki onlar fiyat artışını olumsuzluk bile olarak bile görmeyecek kadar sıkıntı yaşıyorlar. Reel sektör kuruluşlarından söz ediyoruz. Finansal kesim dışında kalan kuruluşların ya da bir başka ifadeyle reel sektör kuruluşlarının mayıs sonu itibarıyla 119.4 milyar dolar döviz varlığı bulunuyor. Ancak bu kuruşların döviz yükümlülükleri tam 336.7 milyar dolar. Yani reel sektör kuruluşlarının mayıs ayı itibarıyla dövizde 217.3 milyar dolar açıkları var. Tamam bu açığı hemen kapatmak gerekmiyor, hatta bir yıla kadar vadelide 6.5 milyar dolarlık döviz pozisyonu fazlası var. Ama yine de büyük fotoğrafa bakmak durumundayız ve 217.3 milyar dolarlık açığın TL karşılığı her geçen gün büyüyor. Reel sektörün dövizdeki açığı geçen yıl sonunda 213.5 milyar dolardı. 2017 sonundaki 3.81'lik kura göre bu açığın karşılığı 813.4 milyar liraydı. Aradan beş ay geçti, mayıs sonuna geldik; açık pozisyon yalnızca 3.8 milyar dolar arttı. Ancak mayıs sonundaki 217.3 milyar dolarlık açık pozisyonun TL karşılığı 4.48 olan dolar kuruna göre 973.5 milyar liraya yükseldi. Açık pozisyonun içinde bulunduğumuz günlerde hangi düzeyde olduğunu bilme şansımız yok. Ama varsayalım ki mayıs sonundaki düzey değişmedi, reel sektör yine 217.3 milyar dolarlık bir açık pozisyon taşıyor. Artık bu açık pozisyonun TL karşılığı 5.20'lik kurdan hesaplarsak 1 trilyon 130 milyar liraya yükselmiş durumda. Topu topu iki ay bir haftalık dönem. Açık pozisyonun TL karşılığında tam 156 milyar liralık artış var... Bu yükü durumu en sağlam görünen şirketler bile taşıyamazlar ya da iyimser yaklaşalım, çok zor taşırlar. Bu kur artışı, ekonomide yumuşak karnımızdır. Öyle hamasi nutuklarla üstesinden gelinemeyecek kadar yalın ve ağır bir sorundur. Yurtdışından borçlanmanın kolay ve ucuz olduğu yıllarda Türk şirketlerini buralardan borçlanmaya yönelttik. Sonra bu yanlış gidişi tersine çevirmek adına yurtdışı borçlanmaya sınır getirdik ama büyük bir yanlış yapılmış, yükümlülük altına girilmişti bir kere. İşte tablo ortada! Reel sektörün 220 milyar dolar civarında net döviz borcu var ve dolar da 5 liranın üstünde... Türkiye'de kamunun dış borcu çok düşük, diye kendimizi avutuyoruz. Özel sektörün dış borcu da nihayetinde Türkiye'nin dış borcudur.