Bandırma 2 No'lu T Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Süleyman Gültekin, kameraların önünde kendilerine işkence edildiğini ileri sürdü. Gültekin, sivil toplum örgütlerine gönderdiği mektubunda, "Rapor alıp suç duyurusunda bulunduk. Şu ana kadar cevap alamadık. İşkence zanlıları kameraların önünde işkence yapıyor. Yargılamayı bir yana bırakalım, soruşturmaya dahi gerek duyulmuyor" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'ten Hilal Köse'nin haberi şöyle:
Bandırma 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde kalan Süleyman Gültekin, infaz koruma memurları tarafından darp edildiklerini yazdı. “Mahmut Demirel, Cemil Yeğin, Halil İdiz, Osman Bozkur ve ben, disiplin cezası nedeniyle İnfaz Hakimliği’ne götürülmek üzere koğuşlardan çıkarıldık. Arama bahanesiyle saldırıya uğradık. Ellerimi ters kelepçe yapıp yerde, tüm askerler öldürmek kastıyla tekmelediler. Diğer arkadaşlar da gardiyanlar tarafından darp edildi. Mahmut Demirel’in yırtılan kaşına dört dikiş atıldı. Rapor alıp suç duyurusunda bulunduk. Şu ana kadar cevap alamadık. İşkence zanlıları kameraların önünde işkence yapıyor. Yargılamayı bir yana bırakalım, soruşturmaya dahi gerek duyulmuyor.”
Niğde E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu Rozerin Kalkan, 10 aydır hücrede tutulduğunu belirterek, “Davam başlayalı bir ay oldu. Ne hücre cezam var ne de ağırlaştırılmış müebbet hapis aldım. Havalandırmaya yalnızca bir saat çıkabiliyorum. Tek haberleşme kaynağım Cumhuriyet gazetesiyken şu anda onu da alamıyorum. Görüşlerde ailem dışında kimseyle iletişimim yok” dedi.
Bandırma 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nden mektup gönderen Mehmet Çakır, Giresun E Tipi Kapalı Cezaevi’nde günlük aktivitelerde yardıma muhtaç olduğuna dair rapor alacakken apar topar, işkenceyle Bandırma’ya sürgün edildiğini belirtti. Çakır, “Giresun Cezaevi’nden o kamera kayıtlarının istenmesini, sizlerin aracılığıyla dava açmak istiyorum. Engelli bir insanın nasıl yerlerde süründüğünü, nasıl darp edildiğini insanların da o kamera kayıtlarından izlemesini istiyorum. Buraya geldim geleli, yolun da etkisiyle ağzımdan kan gelmektedir. Ellerim ayaklarım tutmamaktadır. Bunun tek sorumlusu beni ölüme terk eden Giresun cezaevi yetkilileridir”
Rize L Tipi Kapalı Cezaevi’nden yazan Rıdvan Yusufoğlu, mektubunda “Gönderdiğiniz mektubu maalesef alamadım. Disiplin kurulu hiçbir gerekçe belirtmeden mektuba el konulduğunu belirten tebligatta bulundu. İnfaz hakimliğine itirazda bulunacağım. Anayasa Mahkemesi’ne kadar gideceğim. En son size yazdığım mektuptan sonra izleme heyeti geldi. TBMM insan hakları komisyonunun talebiyle gelmişlerdi. Sorunlarımızı onlara da aktardım. Pek fazla değişen bir şey olmadı. Bizim için çok daha önemli temel sorunlarımızdan biri var. Tutuklu ve hükümlü sayısı 1500’e yakın ancak sağlık hizmeti yok. Bunun dışında daha önce sözünü ettiğim montumu alabildim. Kış bitti öylece alabildim” ifadelerini kullandı.
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlüsü Ayetullah Ay, tedavi olamamaktan şikâyetçi. Mektubunda, “Rahatsızlığım nedeniyle arkadaşlarım acile kaldırılmam için memurları çağırdılar. Israr sonucu beni alıp, bekleme odasına götürdüler. Bir saat sonra bir jandarma bir sağlıkçıyla geldi. Adeta sorguya çektiler. Bir saat sonra hastaneye götürüldüm. Ayaküstü doktorlar on saniyeyi geçmeyen bir diyalogtan sonra kolumdan bir tüp kan alındı. İki saat aynı bekleme odasında bekledim. İshal olduğum için tuvalete gitmem gerekiyordu. Uzman çavuş, lavabo birkaç adım ötemizde olduğu halde defalarca söylememe rağmen götürmedi. Sonra kan değerlerin temiz diye koğuşa götürdüler. Ertesi gün de hastane sevki acil yazılmadığı için polikliniğe götürülmedim. Benim sağlık sorunumla ilgili bir doktora danışmanızı rica ediyorum. Onlardan artık insaniyet beklemek beyhude. Kendi tedavimi kendim bulmak zorundayım. Hangi ilaçları kullansam, ne tür diyet uygulasam? Bağırsaklarımdan çok fazla kan geliyor” dedi. Kanamanın antibiyotik kullandıktan sonra başladığını ifade eden Ay, şöyle devam etti: “Karnımın solt alt tarafında derinde hissettiğim bir ağrı var. Elimde bastırdığımda bir yumru şeklinde sertlik hissediyorum... Hastaneye götürüp en azından bir serum vururlar kendime gelirim diye düşünüyordum... Gittiğime pişman oldum. Benim adıma hekime danışırsanız müteşekkir olurum...”
Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi’nden 7 siyasi mahpus, “Yıllardır basık, kirli, çoğu zaman üstteki hücrelerin lağım sularının damladığı sağlıksız gözlem odalarında tutuluyoruz. Normal koğuşlara geçme taleplerimiz reddediliyor. Dar ve kuyu gibi derin olan havalandırmalarımızın üstü tel kafeslerle kapatılmış olduğundan gökyüzünü bile olağan haliyle görebilme şansına sahip değiliz. Revire zamanında çıkarılmıyoruz. Hastane sevklerimiz çok geciktiriliyor. Siyasi kimliğimiz nedeniyle personelin tahrik edici tutumlarına maruz kalıyoruz. Tepki gösterince hücre cezası veriyorlar. Bir süredir arama adı altında odalarımıza sık sık baskın düzenleniyor. Kantinden aldığımız kalem, kağıt, kitap, dergi ve defter gibi malzemelerimize el konuluyor. Çıplak arama dayatılıyor. Karşı koyanların işkenceyle üzerleri çıkarılıyor. Dışardan kitap alamıyoruz. Cezaevi kütüphanesine muhtacız. Kütüphanenin niteliksiz olması bir yana haftada bir kitap alma hakkı da uygulanmıyor” diye yazdı. Bir süre önce el konulan radyolarının verilmediğini belirten mahpuslar, şöyle devam etti: “Mektuplarımız bazen verilmiyor. APS ile hızlı postaların verilmesi bile aylarca geciktiriliyor. İnfaz hakimliği bu uygulamayı kaldırdığı halde cezaevi idaresi keyfi olarak sürdürüyor. Teknik arızalar gerekçesiyle SEGBİS’le duruşmalara katılamadığımız için yargılanmamız da sağlıklı bir şekilde olmuyor. Üçten fazla kişiyle fotoğraf çektirilmemesi, tahammül edilemeyecek şekilde kötü kokan yemeklerin verilmesi gibi dayatmalarla yaşam şartlarımız sürekli zorlaştırılıyor.”
Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Deniz Özdemir, tutuklu olduğu halde bir yıldır ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimine tabi tutulduğunu ifade ederek, tek kişilik hücrede tutulduğunu, sohbete ve ortak alana çıkarılmadığını ve hiçbir şekilde diğer mahpuslarla iletişime geçmesine izin verilmediğini anlattı. Özdemir, “Kaburgamda ve ayağımda kırıklar var. Düzenli tedavi edilmiyorum. 40 günlük açlık grevi yaptım ve sonrasında doktora çıkarılmadım” dedi. OHAL’le birlikte baskıların arttığını söyleyen Özdemir, aynı davadan tutuklu olanların aynı koridorda tutulduklarını, OHAL sonrası ise hapishanenin değişik yerlerine dağıtıldıklarını anlattı. Bir koridorda üç odanın bulunduğunu her odaya farklı davanın tutuklarının konulduğunu belirterek, “OHAL bahanesiyle anne, baba ve kardeşten başka kimseyle görüş yapamyıyoruz” diye yazdı.
Maltepe 1 No’lu L Tipi Cezaevi’ndeki C-18 koğuşundan 14 mahpus, yaklaşık altı aydır bir arada olduklarını belirterek, çıplak arama dayatması,kitap gazete yasakları sıraladılar. Atölyelere çıkarılma hakkından yararlanamadıklarını belirterek, haftada bir saat spora çıkarıldıklarını belirttiler. Hastane sevklerinde kelepçeli muayene dayatılıyor. “Biz ailelerimizin yardımıyla ayakta duruyoruz. Koğuşta olması gereken demirbaşları ailelerimizin katkılarıyla temin ediyoruz. Örneğin, musluk, floresan, su tesisatları vb. Bozuk demirbaşların değiştirilmesi gerekirken değiştirilmemektedir. Değiştirildiği takdirde ise ücretleri bizlerden kesilmesi söz konusudur” dediler.
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden Zeynel Karabulut, cezaevindeki hak ihlallerini sıraladığı mektubunda, “Kemal Tufan’ın düzenli olarak tetkikleri yapılmalı. Hepatit B, bronşit, eklem romatizması var. Damarlarında iltihaplanma, yapılması gereken üç dişi olduğu söylenmiş. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde diş hekiminden kelepçenin çıkarılmasını istemiş. Hekim ise kelepçe çıkarılırsa hiçbir işlem yapmayacağını söylemiş ve “Sen kelepçeli muayeneyi kabul etmediğin için biz de kelepçeyi açmadığımız için boş yere gidip gelme, stres yapıp moralini bozma, dayanabildiğin kadar dayan” diyerek kendince çözüm üretmiştir. Kalça kemiklerinde, dizlerinde, kasıklarındaki ağrıları nedeniyle çekilen MR sonucunu tüm girişimlerine rağmen alamamıştır. Resul Kocatürk, siroz teşhisiyle Ankara Numune’de tedavi görüyor. En son kolonoskopi için hastaneye götürülmüş, randevu saati geçtiği için cezaevine geri getirilmiş. Tetkik 3.5 ay sonraya ertelenmiş, ultrason randevusuna da götürülmemiştir” dedi. Karabulut, üç kişilik koğuşlarda 6 kişinin barındırıldığını belirterek, yeni düzenlemeye uygun ihtiyaçların karşılanmadığını da belirtti.
Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden tutulan Halil Dağ, mektubunda “Odalarımızdaki tüm kitaplarımıza el konuldu. Dışardan kitap verilmiyor. 5 kitap sınırlaması var. Onları bitirince kantinden alabilirsiniz deniliyor. Sanki biz burda para kazanıyoruz. Bu sorunun çözümünü istiyoruz” dedi