T24 - PKK saldırısında iki ablasını ve arkadaşlarını kaybeden 17 yaşındaki lise öğrencisi Nuran Evin, "O kadar hayat doluydum ki beni yatağa mahkum ettiler. Bir de dalga geçer gibi özür dilediler. Ben de Kürdüm. Hepimiz aynı bayrağın altında, aynı ekmeği yiyoruz. Ama artık Kürtlüğümden utanıyorum" dedi.
Nuran Evin, olaydan 2 ay sonra tedavi gördüğü hastane odasında yaşadığı kabus dolu günleri Vatan'dan Öznur Karslı’ya anlattı.
Siirt’te PKK’nın roketatarlı ve uzun namlulu silahlarla saldırdığı sivil otomobilden yaralı kurtulan Nuran Evin konuştu. Omuriliğime isabet eden şarapneller yüzünden belden aşağısı tutmayan genç kız, “İki ablamı ve en yakın iki arkadaşımı öldürdüler. Beni bu hale getirdiler, bir de dalga geçer gibi özür dilediler” diyor.
Çocuk, kadın, yaşlı dinlemeden kanlı saldırılarıyla masum sivilleri hedef alan terör örgütü PKK, Siirt’te 21 Eylül 2011’de sivil bir otomobile yaptığı saldırıda 4 genç kızı öldürmüş, iki genç kızın da yaşamını karartmıştı.
Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA)’da tedavisine devam edilen genç kızlardan Gülcan Olgaç, saldırı sonrasında sağ bacağını kaybederken, Siirt’ten İstanbul’a sevk edilen Nuran Evin ise omuriliğine isabet eden şarapnel parçaları sebebiyle vücudunun belden aşağısını kullanamıyor.
Korkunç olayda iki ablasını ve arkadaşlarını kaybeden 17 yaşındaki Nuran Evin, olaydan 2 ay sonra tedavi gördüğü hastane odasında yaşadığı kabus dolu günleri anlattı.
Uzun süredir Siirt’ten kopmak isteği içinde olduğunu söyleyen Nuran, öfke ve isyan doluydu:
"Artık Siirt’e gitmem"
“Ben o kadar hayat dolu insandım ki, beni yatağa bağlı hayata mahkum ettiler. Ablam okula gidecek diye kendi çapımızda bir veda partisi yapmak istedik. Her zaman gittiğimiz Tolga Çay Bahçesi’ne gidip bir çay içecek, kendimizce eylenecektik. O gün de kullanmadığımız yolu kullandık nedense. Gideceğimiz yere varmadan bizi taramaya başladılar. Hatırladığım tek şey ablam Zeynep’in korkunç haliydi. Siirt’i artık hep bu olayla hatırlayacağım. Beni hiçbir güç, ailem bile artık oraya götüremez. Yaralarımla yeni bir hayat kurmaya çalışacağım. Ben her yaz İstanbul’a geldiğimde Siirt’e dönmek istemezdim. Ortaköy’ü, Beşiktaş’ı görünce Siirt’i güzümde canlandırırdım. Bizim tek keyfimiz Tolga Çay Bahçesi’ydi.”
Hamile kadını duyunca...
“PKK genç, yaşlı, çoluk çocuk dinlemediğini bizden sonra yaptığı saldırılarda da ispat etti. Ben hasta yatağımda annesinin karnında ölen çocuğu görünce kendimi teselli ettim. Artık terör haberlerini nefret kelimesinin çok ötesinde bir hisle takip ediyorum. Hasta yatağımda kıvranırken televizyonda PKK’nın özür dileğini duydum. Bizleri gördükçe o özürden hiç utanmayacaklar mı? Özür dileyerek bizim hayatımızla dalga geçtiklerini söylemek istediler açıkça.”
"Kendi toprağımızda vurulduk"
“Anneme “İstanbul’a yerleşelim” dediğimde bana “toprağımı bırakmam” diyordu. Ama ne oldu? Bizi vuran yine kendi toprağımızın insanı oldu. Önceden terör haberlerini her insan gibi haberlerden izler, üzülürdüm. Ama şimdi ateşin düştüğü yer ben oldum, arkadaşlarım oldu, ablalarım oldu. Benim tek suçum Doğu’da doğmak mı? Biz zaten her konuda geri kaldık. Ben kendimi bildiğimden beri polis olmak istiyordum. Şimdi bu savaş benim hayalimi içimde artık ukde olarak bıraktı. Acılarım canımı daha çok yakmasın diye içimdekilerle yüzleşmek istemiyorum.”
"Kürtlüğümden utanıyorum"
“Başbakanımız artık terör konusunda elinden geleni değil fazlasını yapsın. Bu acının ne kadar zor olduğunu görmek için birden fazla kişinin mi ölmesi gerekiyor. Ben de Kürdüm. Hepimiz aynı bayrağın altında, aynı ekmeği yiyoruz. Ama artık Kürtlüğümden utanıyorum. Eğer bunu kabul etmiyorlarsa kendi cahilliklerinde iyice kaybolsunlar ama daha fazla can almaya devam etmesinler. Yaşama sevinci olan insanların sevinçlerini çalmasınlar. Biz doğuda hem terörle, hem de imkansızlıklarla yaşıyoruz. Yetkililer Siirt’in köylerindeki çocukların korku dolu gözlerine hiç bakmışlar mı? Siirt’teki kadınlar hiç sinemaya, tiyatroya gitmişler mi? Hayır gitmediler, gidemediler. Beni hem bir kadın hem de hemşehrim olarak Emine Erdoğan anlar. Emine Hanım’la bir gün memleketimize gidip, ona Siirt’in gerçeklerini görmek istiyorum. Siirt’te kızlar okutulmuyor, köylerdeki çocuklar için çatışma sesleri artık hayatın akışı olmuş. Çocuklar şiddeti duyarak, yaşayarak, görerek büyüyorlar.”
‘Ben niye yaşıyorum’ dedim
“Benim yaşama hakkımı ihlal ettiler. Ben ablalarımın, arkadaşlarımın o anda öldüklerini gördüğümde ‘Ben niye yaşıyorum’ diye isyan ettim. Onları kaybettikten sonra hayatta olmayı lüks olarak görüyorum artık. Ben ablalarımın, arkadaşlarımın hakkını kimden isteyeceğim? Başbakandan mı, terör örgütünden mi? Hiç birinden, ölen öldüğüyle kalacak. Beni en güzel hastanelere getirdiler, tedavi ettiler. Peki benim abla yaram, arkadaş yaram ne olacak? Bunları kim tedavi edecek? Ne Başbakan, ne de Emine Erdoğan burada yattığımdan beri aramadılar. Beni aramış olmaları hiçbir şey değiştirmeyecek ama içten içe bekledim bunu. Yıllardır en büyük hayalim polislikken, şimdi yürüyebiliyor olmayı hayal ediyorum. Bunun ne demek olduğunu Başbakanın gözlerine baka baka söylemek isterdim.”
"Veda yemeğine gidiyorlardı"
Siirt’te kuaförlük yapan 31 yaşındaki Zeynep Evin, biriktirdiği paralarla kendine yeni bir otomobil almıştı. Hem yeni arabasını kutlamak hem de Hatay’da üniversitede okuyan kardeşi Nergis’e veda yemeği yapmak için 23 Eylül akşamı toplanmaya karar verdiler. Kardeşleri 17 yaşındaki Nuran’ı, onun lise arkadaşı Gülcan Olgaç’ı, Gülcan’ın ablası Nurcan ile arkadaşları Kevser Çekin’i alıp çay bahçesine gitmek için yola çıktılar. Ancak PKK’nın kanlı saldırısı onları yolda yakaladı. Roket atarlı ve uzun namlulu silahlarla yapılan saldırıda Zeynep, Nergis, Nurcan ve Kevser hayatını kaybetti. Nuran ile Gülcan ağır yaralı kurtuldu.