Artıları ve eksileriyle Barack Obama

Artıları ve eksileriyle Barack Obama

Amerika'nın ilk siyah başkanı olarak tarih kitaplarında yerini alan Barack Obama, bugün görevini Cumhuriyetçi Donald Trump'a devrediyor. Obama, halkın çoğu tarafından genelde "olumlu" olarak değerlendirilen ancak başarı hanesindeki eksi ve artıları karışık bir grafik çizen performansla Beyaz Saray'dan ayrılıyor.

8 yıl önce "Evet, yapabiliriz" sloganı ve Washington'da değişim rüzgarları estirme vaadiyle iktidara gelen Obama, Pew Araştırma Şirketi'nin verilerine göre, eşi Michelle'in performansı ile birlikte görev süresini tamamlarken en yüksek onay alan başkanlar arasında yer aldı.

Ankete katılanların yüzde 18'i Obama'yı "olağanüstü" düzeyde başarılı bulurken, yüzde 28'i "ortalamanın üstü", yüzde 26'sı da "ortalama düzeyde" gördüğünü belirtti. Obama'yı "ortalamanın altında" görenlerin oranı sadece yüzde 11, "başarısız" bulanların oranı ise yüzde 16'da kaldı.

Bununla birlikte pek çok Amerikalı, Obama'nın ülkenin karşı karşıya olduğu temel sorunlar karşısında ilerleme kaydedip kaydetmediği ve başarılarının başarısızlıklarından daha ağır basıp basmayacağı konusunda kuşkulu.

Obama'nın mirası konusunda Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, birbirlerine neredeyse taban tabana zıt görüşlere sahip ve ülkedeki partizan bölünme, geçmişte hiç görülmediği kadar ileri boyutlara ulaşmış durumda.

Bu nedenle Obama'nın başarı karnesindeki notları, görüşü sorulan kişilere göre farklılık gösteriyor. Ayrıca izlenen pek çok politikanın uzun dönemli etkileri düşünüldüğünde, bunların başarısı konusunda şu aşamada kesin bir hüküm vermek zor.

Yine de temel başlıklar altında ele alındığında, genel olarak şu gözlemleri yapmak mümkün:

47 yaşındayken ABD'nin 44. Başkanı olan Obama'nın, pek çok rakibi tarafından bile en çok takdir edilen yanlarından biri, olumlu kişiliği ile tutarlı biçimde sergilediği doğal, mütevazi ve soğukkanlı davranışları oldu. Ailesine ve çocuklara düşkünlüğü, esprili yanlarını gösteren videoları ve fotoğrafları ile sık sık medyada yeralan ve övgü toplayan Obama, eşi Michelle ile birlikte halk arasına karışmaktan çekinmeyen, alçakgönüllü ve zarif bir çift, Beyaz Saray'da büyüyen kızlarıyla da örnek bir aile görüntüsü verdi.

8 yıl boyunca özel ve iş hayatında Amerika'ya "skandalsız" bir dönem geçirterek adeta medyayı şaşırtan Obama, Clinton ve Bush'n çalkantılı yıllarının ardından "başkanlık makamının saygınlığını yeniden tesis eden lider" olarak takdir kazandı.

Obama'nın ilk seçim zaferinde belki de en önemli rolü oynayan 2008'deki konut piyasası ve otomotiv krizi, Demokrat başkanın Cumhuriyetçilerin hiçbir desteği olmadan uygulamaya koyduğu ekonomik canlandırma paketi ile büyük ölçüde atlatıldı. 8 yıl önce yüzde 10'lara varan işsizlik oranı bugün en düşük düzeyine inerken, bütçe açıkları büyük ölçüde kapatıldı ve Wall Street piyasaları rekor düzeylere ulaştı.

2010 yılında yürürlüğe giren, ancak Cumhuriyetçilerin iktidara gelir gelmez feshetme sözü verdiği sağlık reformu yasası (Obamacare), uygulamadaki aksaklıklar ve artan primler konusunda aldığı eleştirilere rağmen, Obama'nın başkanlık dönemine damgasını vuran en önemli kararlardan biri oldu. Daha önce sağlık sigortası bulunmayan 20 milyona yakın kişinin sigortalanmasını sağlayan program, ülke tarihindeki en kapsamlı federal yardım programlarından biri haline geldi.

Orduda görev yapan eşcinsellerle ilgili 1990'larda egemen olan "Sorma, söyleme" politikası ve eşcinsel evliliklerine getrilen kısıtlamalar Obama döneminde ortadan kaldırıldı. Obama, Anayasa Mahkemesi'nde boşalan koltuklara liberal eğilimli iki hakim atadı ve federal düzeyde rekor sayıda atadığı kadın, azınlık ve eşcinsel hakimlerle yargıya damgasını vurdu.

İran'ın nükleer silah edinmesini engelleyen anlaşma için yapılan pazarlıklar, Obama'nın, Trump'ın "felaket" olarak nitelendirmesine rağmen dış politikasının önemli başarıları arasında gösterilebilir. Obama yönetimi, Cumhuriyetçilerin zayıf bulmasına rağmen İran'a yaptırımları daha da sıklaştıran ve Tahran'ın bomba üretmesinin yolunu tıkayan anlaşmanın altı ülke tarafından müzakere edilip kabulüne önderlik etti.

Amerika'nın Küba ile ilişkilerini 50 yılı aşkın süre sonra normalleştiren Obama, 2015'de Paris'te imzalanan BM İklim Değişikliği Anlaşması'na da liderlik yaptı.

11 Eylül saldırılarını düzenleyen El Kaide örgütünün lideri Usame Bin Ladin, 2011 yılında Başkan Obama'nın Amerikan Özel Kuvvetleri'ne verdiği emirle Pakistan'da saklandığı evde yakalanıp öldürüldü.

Obama'nın değişiklik vaadiyle Beyaz Saray'a gelmesine karşın, George W. Bush'un 11 Eylül'den sonra "terörle mücadele" önlemleri kapsamında izlediği politikaları hemen hemen aynı biçimde devam ettirmesi, değişiklik umuduyla kendisine oy veren pek çok kişiyi düş kırıklığına uğrattı.

İnsansız uçuş yapan araçlardan terör zanlılarına yönelik hava vuruşlarını daha da arttıran Obama, Bush döneminde başlatılan gözetleme ve dinleme programlarını da benzer biçimde sürdürdü. Kuzey Kore konusunda Bush'tan da fazla "şahin" bir tutum takınan Obama, ülkenin nükleer silahlardan arındırılması müzakerelerine yeniden başlanması için Pyong Yang'a herhangi bir tavizde bulunmayı reddetti.

Obama'nın dış politikada sık eleştiri aldığı noktalardan biri de, Bush'un "aşırı müdahaleci" olarak görülen politika yanlışlarını tekrar etmemek adına, bu kez daha aşırı bir uca gitmesi ve Amerika'nın müdahale etmesi beklenen sorunlu bölgelerdeki gelişmelere seyirci kalması.

Libya'da Arap Baharı'nın ardından Muammer Kaddafi'yi devirmek için Amerika'nın hava gücünü kullanmaktan çekinmeyen Obama, onun yerine geçen yönetime yardımcı olacak bir barış gücü göndermeyi reddederek, terör ve milis güçlerince doldurulan güç boşluğu yaratılmasına katkıda bulunmakla suçlanıyor. Bu ortamda ABD'nin Libya Büyükelçisi Christopher Stevens'in da aralarında bulunduğu üç Amerikalı yetkilinin, Bingazi'deki konsolosluk saldırısında hayatını kaybetmesi Washington'da şok etkisi yaratmış ve ardından Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'u siyasi açıdan güç durumda bırakan Kongre soruşturması başlatılmıştı.

Obama, Afganistan'daki Amerikan askerlerinin sayısını da 100 bine çıkarırken, ek askerlerin gönderilmesi için 18 aylık süre geçmesinin, Taliban'ın beklemesine ve bu süre içinde güvenlik kazanımlarını pekiştirme fırsatının kaçırılmasına yolaçtığı belirtiliyor. Taliban, sonuç olarak bugün 2001'den bu yana Afganistan'ın en geniş olan alanında hüküm sürüyor.

Obama, Afganistan'daki duruma benzer eleştirilere Irak konusunda da maruz kaldı. Bu noktada Obama, 2011'de Amerikan askerlerini Irak'tan çekerken Şii lider Maliki'ye açık çek vererek elini aşırı biçimde güçlendirmek ve Sünniler üzerinde uyguladığı baskı ve şiddet ortamına sessiz kalmakla suçlanıyor.

Sünniler arasında Maliki yönetimine karşı beslenen nefret ve öç duygularının Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünü ortaya çıkaran koşulları güçlendirdiğine dikkat çekiliyor. Bazı gözlemcilere göre, Obama, Irak'a üç yıl sonra bir bölümünü geri yollamak zorunda kaldığı askerleri başta Irak'ta tutmaya devam etseydi ve Suriye'deki iç savaşı durdurmak için daha fazla çaba gösterseydi, IŞİD'in yükselişine en baştan engel olabilirdi.

Obama, kendisini özellikle ikinci görev döneminde en fazla zorlayan dış sorunların başında gelen Suriye'deki iç savaş konusunda izlediği çelişkili ya da kararsız politikalarla da başarılı bir sınav veremedi. Amerikan halkının, özellikle Irak bataklığının ardından ülke dışına asker göndermeye sıcak bakmadığını bilen Obama, güç tehdidini etkili biçimde kullanmayarak görev süresi sırasında en az yarım milyon insanın öldüğü ve 10 milyonu aşkın mülteciye yolaçan Suriye iç savaşına seyirci kalmakla suçlandı.

Suriye Devlet Başkanı Başar Esad'a verdiği 'kimyasal silah ültimatomuna' rağmen, 2013'de 'kırmızı çizgiyi' geçen Esad'a karşı askeri müdahaleden son anda vazgeçmesi, sadece Esad'ın değil, onun en büyük müttefiki olan Rusya lideri Vladimir Putin'in de elini güçlendirmesiyle sonuçlandı.

Bazı gözlemcilere göre Arap Baharı'nı yanlış anlayan ve okuyan Obama yönetimi, bunu tabandan gelen liberal demokrasi hareketi kabul edip gereğinden hızlı biçimde destek verdi ve otoriter rejimlerin ne kadar dayanıklı olabileceğini, yıkıldıkları zaman da yerine aşırı unsurların nasıl çabuk geçebileceğini görmezlikten geldi.