Gazeteci Beşar Fehmi Kadumi’nin Suriye’de kaybolması üzerinden altı ay geçti.
20 Ağustos 2012’de kaybolan eşini bulmak için çalmadık kapı bırakmayan Arzu Kadumi, dün yayımlanan söyleşinin ilk bölümünde “kimseden yanıt almadığını” söyledi ve ekledi:
“Gazeteci camiası çok vefasızmış, bu altı ayda bunu gördüm.”
“Merak ediyorum Suriye’de kaybolan Ali Kırca, Ahmet Hakan, rahmetli Birand olsaydı yine bu mu olurdu tavır” diyen Kadumi, “Benim kocamın o insanlardan daha mı değersiz hayatı” diye sordu.
Arzu Kadumi, söyleşinin ikinci bölümünde çocuklarına hem anne, hem baba olmaya çalışsa da zorlandığını anlatıyor.
İşte Kadumi’nin T24’e verdiği söyleşinin ikinci bölümü:
- Eşiniz kaybolduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Her şey. Eşim evden çalışırdı. Ben her gün Büyükşehir Belediyesi’ndeki işime giderdim. Çocuklar okuldan eve dönünce babalarıyla olurdu. Ben altı aydır işe gidemiyorum. Yaşlı bir annem var, bir de halam. Onlar bu zaman boyunca benimle kalmaya başladılar, ancak 11 ve 6 yaşındaki iki çocuğun enerjisiyle başa çıkmak zor. Bunun ötesinde çocuklarım her şeyin farkında ve gün içinde çok defa babalarını soruyorlar. Verecek cevap olmayınca hep beraber oturup ağlıyoruz.
Onun ötesinde bizim ailede Beşar her şeyle ilgilenirdi. Ama o gittiğinden beri her şeyi kendim yapmaya başladım. Mesela ehliyetim vardı, ama 10 yıldır direksiyona oturmamıştım, şimdi bırakın araba kullanmayı, aracı sanayiye servise ben götürüyorum. Mali işlerle ilgileniyorum. Eşimin kanalı (Al Hurra)maaşını halen yolluyor ama Beşar varken bütün ödemeler ondaydı. Nereye, ne ödüyoruz, mortgage ne kadar, araba taksidi nedir, hepsini baştan öğrenmem gerekti.
- İşe gitmiyorum dediniz, bıraktınız mı?
Hayır, ben Büyükşehir Belediyesi’nin internet sayfasında editörüm. Olaydan sonra Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın talimatıyla sağ olsunlar yöneticilerim bana idari izin verdiler. “Ne kadar zamana ihtiyacın varsa al” dediler. Cüneyt geldikten sonra işe gitmeyi denedim, bir hafta kadar gittim ofise, ama kafamı toplayamadığım için yine ara verdim. Beşar’ın nerede, nasıl olduğu, ne şeklide geri getirilebileceği dışında bir şey düşünemiyorum. Kafam sürekli bununla meşgul.
- Çocuklarınızda değişimler var mı?
Olmaz mı? Biz kendi içinde kuralları olan, çocukların belli saatlerde yatıp kalktığı, ödevler bitmeden TV izlenmeyen bir aileydik. Çocuklarım beni her zaman babalarına ziyade daha yumuşak bulmuşlardır. Ama Beşar çocuklara karşı çok disiplinliydi. Enes ve Zehra da asla babalarının sözünden çıkmazdı.
Bu süreçte öncelikle kurallarımız kalmadı. Zaten ilk üç ay kendim darmadağın olduğum için çocuklara da kuralları kaldırdım. İsteyerek değil ama o koşturmada yatma kalkma saatleri, yeme alışkanlıkları değişti. Sonrasında da baba olmadığı için aynı düzeni oturtmakta zorlanıyorum. Çocuklarım her şeyin farkındalar. Enes’i pedagoga götürdüm. Depresyonda değil, ama kaygıları var. O da sürekli babasına endeksliyor her şeyi. “ Lunaparka gidelim mi” dediğimde “Babam gelsin gideriz” diyor.
11 yaşında ama zaman zaman gelip “Anne, babam öldüyse bana söyleyebilirsin, ben büyüdüm artık” diyor. Hatta bir ara “Evin erkeği benim” demeye başlamıştı. Allah’tan vazgeçirdik Elif’le. Babaları gittiğinden bu yana Elif ile beraber bu işlere koştuğumuzu söylemiştim. Çocuklarım da Elif’i kabul etti ve hatta bazen beni dinlemediklerinde Elif devreye giriyor. O daha bir “ otorite” figürü. (Gülüyor)
Ama yine de babanın eksikliği her anlarında var. Enes arkadaşlarının babasını sormasından rahatsız, kızım Zehra’da ne zaman resim yapsa babasını bir dağın arkasında çiziyor. Çocuklar her şeyin farkında.
- Peki, Beşar dönmezse ne yapacaksınız?
Dönecek! Ben kocamın yaşadığından eminim. Suriye er ya da geç onu bırakacak. Eğer buradan birileri bir gün bu işin peşini bırakırsa, ben kendim Suriye’ye gidip kendim bulacağım kocamı. Hastaneler, hapishaneler, her yeri tek tek ararım. Ama kocam gelecek. Gelmek zorunda.