Arzu Kadumi, 38 yaşında ufak tefek bir kadın. Gözlerinin altındaki mor halkalar uzun zamandır rahat bir uyku uyuyamadığının işareti. 13 yıl önce üniversitede tanışıp evlendiği Filistinli eşi Beşar Fehmi Kadumi 6 ay önce Halep’te kaybolduğu günden bu yana iki çocuğuyla gazeteci eşi için başvurmadık merci, çalınmadık kapı bırakmamış. Ancak hiçbir yerden bir cevap alamayan Arzu Hanım şimdilerde Suriye’ye eşini aramak için gitmeyi düşünüyor.
Arzu Kadumi’nin T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Haberi ilk aldığınızda ne hissettiniz?
Açıkçası bu kadar vahim bir durumun olacağını hiç aklıma getirmedim, zira gazetecilerin zaman zaman bu tür bölgelerde başlarına bu tür şeyler geleceğini biliyorum. Ben çocuklarla eşimin memleketi olan Kudüs’teydim. Beşar’ın ailesinin yanındaydım. Ramazan bayramıydı ve Beşar’da son kez bir Halep haberi yapıp yanımıza gelecekti. Haberi duyunca hemen İstanbul’a eve gelmek istedim, zira Beşar en fazla bir iki güne kadar eve döner geldiğinde evde olmalıyım diye düşündüm. 6 aylık bir bekleyiş olabileceği aklımın ucundan geçmezdi.
- İstanbul’a gelince ne yaptınız?
Her şey çok hızla oldu. Cüneyt Ünal’ın eşi ile biraraya geldik. Dışişleri’nden Osman Sertİstanbul’a geldi ve “Merak etmeyin elimizden geleni yapıyoruz” dedi. Bu gibi durumlarda hep umuda sarılıyorsunuz uzun süre eşimin sağsalim geleceği inancını hep korudum. Ama Cüneyt’in video görüntüsü çıkıpta eşimden ses seda çıkmayınca endişelenmeye başladım.
- Yanınızda kim vardı?
En başından beri gazeteci Elif Ural yanımda. Hatta eşim ve Cüneyt’in kaybolduklarını duyunca Kudüs’teki akrabalardan benim telefonumu almış, İstanbul’a geldiğimin ertesi günü bana ulaştı. Önceden tanışmıyorduk ama şimdi bir aileyiz. Her adımda, her kararda Elif’le beraber düşünüp beraber hareket ediyoruz. Bir de Ahmet Algüvercin var. O da sağ olsun gerek eylemler gerek diğer konularda hep var. Başka’da kimse yok. Hiç kimse yok.
- Süreç nasıl gelişti?
Elif ve Ahmet önce sosyal medyada kampanya başlattılar, ardından Cüneyt ve eşim için her Salı Suriye Konsolosluğu önünde eylemler yapmaya başladık. Cüneyt geldiğinden beri de devam ediyor. Cüneyt ailesiyle Ankara’ya taşındı . Eylemleri eş zamanlı o da orada devam ettiriyor ama gazeteci camiası çok vefasızmış, bu 6 ayda ben bunu gördüm.
- Bunu biraz açar mısınız?
Eşim 13 yıldır Türkiye’de gazetecilik yapıyor. Bunun son 7 yılında da Al Hurra’da çalışıyordu. 13 yıldır bahsettiği arkadaşları vardı. Biri de bir gün bir eyleme gelmedi. Onun dışında her Salı yapılan eylemlere gelen 15 kiişilik kemik bir kadro var. Hemen hepsi de kendileri bizzat savaş bölgelerinde çalışmış kişiler. Onların dışında Türk medyası ayağa filan kalkmadı. Hele tanınmış gazetecilerden vs eylemlere gelen bir Allah’ın kulu yok. Elif, Ahmet ve ben herkese mailler attık, telefonlar ettik. Ahmet Hakan defalarca bizim eylemler sırasında konsolosluğun hemen karşısındaki kafede arkadaşlarıyla oturdu. Bir kere de burada ne oluyor demişliği yok. Merak ediyorum Suriye’de kaybolan Ali Kırca, Ahmet Hakan, rahmetli Birand olsaydı yine bu mu olurdu tavır? Benim kocamın o insanlardan daha mı değersiz hayatı? Veya benim kocam o isimler kadar gazeteci değil mi?
- Sizce eşinizin Filistinli olması Türk gazetecileri açısından bir eyleme katılmama nedeni olabilir mi?
Eşim Filistinli olduğu için zaten Türkiye’nin yapabileceklerinin sınırlı olduğunu biliyorum ama ben Türk vatandaşıyım, çocuklarım Türk vatandaşı. Ayrıca gazeteciliğin milliyeti mi var? Gerek siyasilerin İsrail- Filistin meselesindeki sert çıklamalarından yola çıkarak, “Filistin bizim meselemiz” demelerini hatırlatırım, gerekse TVler, gazeteler Filistin’deki olayları manşet manşet verirken bir Filistinliye Türkiye sınırları içinde sahip çıkamamalarını ben anlamıyorum.
- Eşinizin çalıştığı kurum bu olayda nerede duruyor?
Al Hurra ile ilk günden beri Elif konuşuyor. Benim İngilizcem olmadığı için o takip ediyor. Açıkçası haberleri onlar bizden alıyor. Eşimin maaşını her ay göndermenin dışında birşey yaptıkları yok. Bir kere de üst düzey iki yönetici İstanbul’a ziyarete geldi. Çocuklarıma oyuncak kıyafet getirmişler. Onların babalarına ihtiyaçları var. Oyuncağa değil.
Arada sırada basın açıklaması yayınlıyor, eylemleri de her hafta düzenli takip ettirip ekranda yayınlıyorlar ancak sorumluluklarını tam yerine getirdiklerini söyleyemem.
- Ne gibi?
Eşimin Halep’te çatışmada yaralandığını biliyoruz. Cüneyt anlattı. Ve Cüneyt ona yardım ederken yakalandılar. Eşim ve Cüneyt’e çelik yelek vermeden onları oraya Al Hurra yolladı. Eğer çelik yelekleri olsaydı Beşar vurulmayacak ve oradan kaçabileceklerdi belki de. Ayrıca eşim, 7 senedir sigortasız çalıştırıyorlar. Sigortasız çalıştırdığın adamı nasıl savaşa yollarsın? Savaş muhabirliği eğitimi vermiş de değiller. Bunların vebali büyük.
- CHP, Cüneyt Ünal için Suriye’ye gitti. Beşar için de böyle birşey olacak mı?
O olay da başka bir muamma. CHP’li vekiller Şam’a gidiş öncesi bana defalarca “İçeriyle konuştuk, kocanızı da alacağız” dediler. Hatta Hasan Akgöl, “Eğer Beşar’ı vermezlerse Cüneyt’i de almam” diye bir cümle sarfetti. Ben de o heyetle Şam’a gidecek, bizzat Beşar Esad ile görüşecektim. Bunların hepsi önceden konuşulmuştu. Ama ne zaman ki sınıra geldik, milletvekilleri “Arzu gelmesin” demeye başladı. Ben ısrar edince geri adım attılar, ama bu sefer de Suriye sınırı tarafında bir yetkili “Sen giremezsin kocan İsraille bağlantılı” diye beni kapıdan çevirdi. “Eşim Doğu Kudüslü, onunla beraber 1 buçuk milyon Filistinli İsrail’le bağlantılı” diye cevap verdim, ama kâr etmedi. Bana kocamı bir daha görmek istiyorsam Suriye’ye girmememi söyledi o görevli. Ben de kaldım. Sonra öğrendik ki o şahıs bizzat Esad’ın sarayında görevliymiş. Milletvekilleri ile Saray’a kadar gitmiş.
Ama daha ilginci Suriye’ye giden heyette gazeteci meslek örgütleri temsilcilerinin olması ve CHP’li vekillerin onları otelde ekerek, evet resmen ekerek Esad görüşmesine yalnız gitmeleridir.
- Nasıl yani?
Gazeteciler Cemiyeti, Haber Kameramanları Derneği, Gazeteciler Sendikası ve Diplomasi Muhabirleri Derneği’nden birer temsilci vardı heyette ve bu heyeti bizzat Refik Eryılmaz talep etmişti. Bunlar grupça içeri girdiler. Şam’da bir otelde konaklamışlar ve oradan Saray’dan haber gelmesini beklemeye başlamışlar görüşme için. Ancak milletvekilleri heyetin geri kalanına “Biz bir istişare toplantısı yapalım dışarda sonra beraber gideriz” diyerek meslek grupları temsilcilerini otelde bırakıp onlardan habersiz Saray’a gitmişler. Saray’da Esad ile sadece kendileri görüşmüş. Kısacası o görüşmede ne konuşuldu, ne oldu biz bilmiyoruz. Cüneyt Ünal’ı alıp geldiler. Yol boyunca Cüneyt’e “Beşar’ın yarasının ağır olduğunu tekrar tekrar söyle” diye ısrarcı olmuşlar. Bana da kocamı bulamadıklarını ama Beşar Esad’ın kocamı eğer Suriye’deyse bulma sözü verdiğini söylediler. Yıkıldım.
- Sonrasında bir haber aldınız mı CHP’den?
Hayır. Hatta bana Cüneyt’le geldiklerinde “Beşar için yılbaşında yeniden gideceğiz” demişlerdi. Şimdi “Suriye rejiminden bir haber gelmedikçe ne diye gidelim” diyorlar.
- Peki hükümetten bir destek alıyor musunuz?
Dışişleri Bakanlığı ve bakanın danışmanı Osman Sert, ilk günden bu yana manevi destek. Ama Türkiye’nin yapacağı çok bir şey yok deniyor, zira Suriye ile diplomatik ilişki yok. Öte yandan Elif’le Başbakan’a gittik. 45 dakika görüştük. İran üzerinden durumla ilgileneceğini söyledi. Ama sonrasında ses seda yok. Elbette Başbakan’ın sabah akşam bununla uğraşmasını beklemiyorum ama danışmanları en azından ayda bir kere bir telefon açıp şudur budur diyebilirlerdi. Bir de Hayrünnisa (Gül) Hanım aradı. O kadar.
- Eşinizin yaşadığına inanıyor musunuz?
Bütün kalbimle. Eğer ölmüş olsaydı bir yerlerden cesedi çıkardı. Ama Suriye mühtemelen kocamı elinde tutuyor ve yıllarca destekledikleri Filistin davası nedeniyle bir Filistinli gazeteciyi tutuklamalarının dünyada iyi görünmeyeceğinden yola çıkarak bu konuda bir şey söylemiyorlar sanırım.
YARIN: Arzu Kadumi anlatıyor; ‘Beşar’ın kaybolmasıyla bütün hayatım değişti’