Doç. Dr. Barbara Pusch Mercator-İPM Araştırmacısı, Sabancı Üniversitesi
Yaşadığımız küresel dünyada sadece malların değil, insanların da ülke sınırlarını aştığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle duygusal ilişkiler de ulus devletlerin sınırlarını aşıyor. Yabancılara aşık olma istatistikleri hiçbir yerde tutulmadığına göre bu eğilimi ancak evlilik istatistiklerinden çıkartabiliriz.
Örneğin Almanya’da yabancı uyruklularla evlenenler 1990 yılında 39.784 iken bu rakam 2012’de 44.175’e çıktı. Bu 22 yıllık sürede genel evlenme sayısı düştüğü için oransal atış çok daha dikkat çekici. Nitekim 1990 yılında Almanya’da evliliklerin ancak % 7,7’si yabancılarla kıyılmışken bu oran % 3,7 artarak 2012’de % 11,4’e ulaştı. Türkiye’de da benzer bir eğilim söz konusu: Örneğin 2006 yılında Türk vatandaşı ile evlenen yabancı sayısı 15.905 iken, bu rakam 2011 yılında 19.050’ye çıktı. Bu da beş yıl gibi kısa bir sürede % 0,8 bir artış demek.
Bu bağlamda İçişleri Bakanlığı tarafında hazırlanan ‘Polis Vazife ve Salahiyet Kanununu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ ‘sadece’ AKP karşıtı ‘çapulcuların’ değil, birçok yabancı gelin ve damadın (adayının) da dikkatini çekti. Hükümetin toplumsal gösteriler ve sokak eylemleri üzerine ‘iç güvenlik paketi’ olarak hazırladığı bu tasarının yabancılara aşık olan Türk vatandaşlarla veya aşklarını Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulmuş yabancılarla ne alakası var diye sorarsanız, tasarının 33. maddesine bakmakta fayda var. Nitekim tasarının 33. Maddesi, 29.5.2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun üç maddesine değişiklik getirmeyi hedefliyor.
Türk Vatandaşlığı Kanunu'na ilişkin öngörülmüş birinci ve üçüncü değişiklik kanunun genel zihniyetine (ve hükümetin tüm tavırlarına uygun olarak) iktidara daha fazla yetki vermeyi öngörüyor. Nitekim Türk vatandaşlığının kazanılmasında istisnai halleri düzenleyen 12. maddesine ve 403 sayılı kanuna göre Türk vatandaşlığını kaybedenlerin yeniden Türk vatandaşlığına alınmasını düzenleyen 43. maddesine ‘Milli güvenlik bakımından engel teşkil edecek hali bulunanların talepleri Bakanlıkça reddedilir’ diye bir fıkra eklenmek isteniyor.
Tasarın 33. maddesinin 2. fıkrası ise daha şaşırtıcı, çünkü evlilik yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasına ilişkin şartlarında ve esaslarında değişiklik getirmek isteniyor. Şu anda yürürlükte olan 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda şöyle diyor:
‘MADDE 16- (1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir. Başvuru sahiplerinde; a) Aile birliği içinde yaşama, b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama, c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama, şartları aranır…’
Yeni tasarıda ise (c) bendinde yer alan ‘ve kamu düzeni’ ibaresi ‘kamu düzeni ve genel ahlak’ şeklinde değiştirilmesi öngörülüyor! Bu değişikliğin yol açabileceği keyfi uygulamaları öngörmek imkansız.
Durum 25 Kasım tarihli gazete manşetlerinde yansıtılanlardan daha vahim. Bu yeni bir ayıklama stratejisi ve bu süreç aslında 2003’te başladı. 2003’te çıkan 4866 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'da, evlilik akdi ile Türk vatandaşlığına geçiş hakkını hem erkek hem de kadın yabancı eşler için olanaklı kılmışken, ‘sahte yabancı gelinler’i ayıklamak için ilk hamle yapıldı. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra vatandaşlık hakkı artık evlilik tarihinde değil, en az üç yıllık bir bekleme süresinin ardından verilmektedir. Kanun koyucu bu bekleme süresiyle kâğıt üzerinde kalan sahte evliliklerin önüne geçmeyi hedeflemişti.
Yeni tasarıyla kanun koyucu evliliğin gerçekliğinin yanı sıra evliliğin ahlakını da mercek altına alacak. Bunun ne anlama geleceğini henüz hiç kimse bilmiyor. Yabancı eşin akşamleyin içtiği yorgunluk birasının veya sokakta giydiği mini eteğin bu kapsama girip girmeyeceğini henüz belli değil. Kim bilir belki de ‘sadece’ pavyonda çalışan yabancı gelinler veya kadın pazarlayan yabancı damatlar evlilik yoluyla kutsal Türk vatandaşlığına almayacak…. Kanun koyucu neyi düşündüyse düşünsün, durum son derece vahim! Hangi ölçütler dikkate alınarak ahlak seviyesinin nasıl ölçüleceğine ilişkin hiçbir açıklama bulunmuyor.
Türkiye’de göç üzerine çalışan yabancı uyruklu bir sosyolog olarak birçok yabancı gelin ve damatla röportaj yapıp hayat hikâyelerini öğrendim. Bu bağlamda aşk uğruna yabancı bir ülkeye gelme kararlarını ve Türkiye’deki uyum süreçlerini öğrenip analiz ettim. Özellikle ilk yıllarını vatan hasreti, kültür şoku ve (yasal) uyum zorluklarıyla geçirdiklerini biliyorum… Öyle görünüyor ki, işleri daha da zorlaşacak. Onlarla birlikte Türkiyeli eşlerinin başları da daha fazla ağrıyacak. Artık ‘sadece’ 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'un ön gördüğü gibi istisnai bir çalışma izni almaya çalışmak yeterli olmayacak ve bugünkü hükümet, bir Türkiyeli kayınvalide gibi ‘sadece’ hamarat bir gelin veya ‘iyi’ (= eve para getiren ve karısını üzmeyen) bir damat beklemekle yetinmeyecek…
Aşık yabancılara, yabancılara aşık olanlara, yabancı gelinlere ve yabancı damatlara geçmiş olsun!