'Aşk söz konusu olunca hiçbirimiz rahibe değiliz'

'Aşk söz konusu olunca hiçbirimiz rahibe değiliz'
T24 - İkinci romanı Lâl 'de İslami kültürde çok işlenmeyen bir konuyu, yitip giden kocasını beklerken başka bir erkeğe âşık olan bir kadını anlatan Ayşe Kara: "Dindar kadınlar da âşık olur, hiçbirimiz sanıldığı gibi rahibe değiliz. Erkeklerimiz de rahip değil," dedi.Sabah gazetesi yazarı Müjgan Halis'in "Aşk söz konusu olunca hiçbirimiz rahibe değiliz" başlığıyla (14 Mart 2010) yayımlanan yazısı şöyle:İkinci romanı Lâl 'de İslami kültürde çok işlenmeyen bir konuyu, yitip giden kocasını beklerken başka bir erkeğe âşık olan bir kadını anlatan Ayşe Kara: "Dindar kadınlar da âşık olur, hiçbirimiz sanıldığı gibi rahibe değiliz. Erkeklerimiz de rahip değil," diyor.Ayşe Kara, bir anne. Üç kızı, bir oğlu var. İlkokulu bitirdikten sonra 'kız olduğu için' okutulmayanlardan. Ama evde İslami ilimlerle ilgili eğitimler almış, uzun bir dönem hadis ve tefsir eğitiminden geçmiş. Esprili üslubuyla, 15 yaşında evlendirildiği için kendisini "Profesyonel evliyim, biz okul yerine kocaya gittik. Bizim evlendiğimiz dönemlerde okula gitmeyen kızlar çok makbul kızlardı," diye tanıtıyor. Küçüklüğünden beri okumaya olan merakı daha sonra onu yazmaya götürmüş. Çocuklarını uyuttuktan sonra sabahlara kadar hep okumuş yıllarca... Hece, Türk Edebiyatı, Yörünge ile Tarih ve Düşünce dergilerinde denemeleri, öyküleri yayımlanmaya başlayınca, bunu 2003'de ilk kitabı izlemiş: Bir Tanzimat Prensesi Refia Sultan. Onunla bir araya gelme nedenimiz ise başörtülü bir kadının hem özelini, hem ruh dünyasını, hem de onun gözünden 'bir tür cumhuriyet' olan Fatih'le İstanbul'u anlattığı ikinci romanı Lâl. Romanın kahramanı Nergis aracılığıyla belki de ilk kez, dindar bir kadının aşka bakışına, aldatmaya, terk edilmeye bakışına ve onları yaşayış biçimine tanık oluyoruz. - Kaç yaşınızda 'Artık yazmalıyım' dediniz? - 35 yaşımdaydım sanırım. Hayat gidiyordu, ben kendim için bir şey yapmamıştım. Bir an kendimi bir boşlukta buldum. O halimi Lal'in kahramanı Nergis'e ödünç verdim. Yazı bana bir çıkış kapısı olarak geldi. Romanın dört ayağı var - Neden Lâl? Lâl sizin için neyi ifade ediyor? - Lâl uzun, sancılı bir sürecin sonucu. Galiba ben bu süreçte İbn-i Arabi'nin 'Tanrı Musa'ya ateş olarak göründü,' sözü misali varlığın özünü ateş olarak hissettim. Bu da romana yansıdı, ateş renkli cevher anlamındaki 'Lâl'i kullandım başlık olarak. Aynı zamanda 'dilsiz' anlamıyla da Nergis'in susuşunu ifade ediyor. Bir roman için bunu söylemek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama Lâl'in mimarisi hakkında düşünürken camiyi örnek aldım. Kubbesi aşk; zemini aidiyet... Dört ana karakter, Nergis (güzellik ve aşk), Fatih (düşünce), Fuad (hareket), Nilüfer (otorite) kubbeyi tutan dört ayak... - Kitaptaki Sermüezzin efendi ailesi üzerinden günümüz Müslümanlarını nasıl anlatmak istediniz? - Geleneği temsil misyonu yüklenmişler. Romanın esas kişileri 80 kuşağından Nergis, Fatih ve Fuad. Bugünden ailenin tarihi üzerinden yakın tarihe gidiyoruz; devrimlerin Fatihli muhafazakârlar üzerinde yarattığı travmaya şahit oluyoruz. Ben 80 kuşağındanım. 31 yıldır Fatihliyim, insanların neler konuşup neler söylediğini biliyorum. Bu anlamda içeriden bir bakışım var olaylara. Hakikaten dindar olup dini, Allah'ı kullanan kullanan çok cahil insanlar da var. Ama bir taraftan modern olmak da tamamen donanımlı olmak demek değil. Maalesef hiç telaffuz etmek istemediğim bir kutuplaşma var. Bu bir hidayet romanı değil - Muhafazakâr kesimde ilk defa bir kadının karşı cinsle ilişkilerine dair bu kadar açık satırlarla karşılaşıyoruz. - Çok hidayet romanı okudum, hiçbirini de sevmedim. Sevmediğim bir şekilde niye yazayım? Tamam hidayete erdiler, sonra ne oldu? Bu insanlar yaşıyor, hayatla karşı karşıyalar, dertleri var, çeşitli olayların hayatlarının üzerinde etkileri var. Ben daha önce dindar kesimin yazdığı romanlardan farklı olarak gerçekleri yazmaya çalıştım. Bunu bir edebi değer üstünden yapmaya çabaladım.Amacım özeleştiri yapmak- Neden bir muhafazakâr ailenin dünyasını anlatıyorsunuz? - Onların da herkes gibi hikâye olmaya hakları var. Okumak istediğim romanı yazmak durumunda kaldım diyelim! Özeleştiri yapmak istedim. Muhafazakârları insani yönleri ile anlatmak, kendimizi ifade etmek istemiş de olabilirim: İşte üzerinde konuşup durduğunuz, kıyameti kopardığınız muhafazakâr insanlar... Onların da düşleri, düş kırıklıkları, kalpleri, aşkları, arzuları var. İşte size evlerinin, kalplerinin kapısını sonuna kadar açtım. Lütfen içeri buyurun! - Nergis nasıl bir kadın? - Nergis edebiyatı seven, estetik algısı gelişmiş biri. Anneannesi saraylı olduğu için de güzelliği tanıyor. Eskilerden, gelenekten gelen bir kadın, Tanzimat'la gelen güdükleşme, korunma duygusu onu etkilememiş. Nergis, kocası yitince sokakla hemhal olan bir kadın.Rahibeleştirmeyi kırmak istedim- Tepki alacağınızı düşündünüz mü? - Evet. Yazmak noktasında değil ama yayımlamak noktasında evet. Bunu, bir kısır döngüyü aşmak, muhafazakâr yazarların pasifize edilmiş; rahipleştirilmiş, rahibeleştirilmiş karakterlerini kırmak için bilhassa yaptım. Zaten başka türlü yazmak bence metni eksik kılardı. Erkek karakterleri bu çizgi üzerinden; eril duygularla sağlamlaştırdım. Ama elbette mesafeliler. Teşhirci değiller. Nergis gibi bir kadın ancak evlenebilir, başka bir şey yapamaz ve ancak evlenerek bir erkekle birlikte olabilir.Fatihliler kızlarını okula gönderiyorRomanınız Fatih'te geçiyor. Herkesin Fatih'e karşı bir önyargısı var. Sizin Fatihiniz nasıl bir yer? Şehir içinde bir şehir mi Fatih? - Fatih, konumu itibariyle ta Bizans'tan beri kültür merkezi. Osmanlı'da yine öyle. Fatih Sultan Mehmet, imparatorluk camiini, külliyeleri, su kemerlerini burada yaptırıyor, ilim adamları burada oturuyor. Fatih'te herkes var, ben burada Mehdi bekleyen grupları da gördüm, medeniyete muazzam bir katkı isteğiyle dolu olanları da. Ama önlerinde hep İslam'ı temsil vardır ve kendileri arkada kalmışlardır. - Şimdiki Fatih nasıl bir yer? - Fatih'in hakikaten farklı yüzleri var. Buraya dönüşmek isteyenler, değişmek isteyenler bir uğrar. Sonra başka şekle dönüştürmek isterlerse buradan kaçarlar. Kimileri hakikaten buranın kültürünü hazmeder, kimileri de bir bezelye gibi yemyeşil olur. Yani böyle garip bir kaba softa tarafı da vardır. Kullanılmaya da müsait bir zemini vardır. Ali Kalkancı da gelip burayı mesken tutar. Fakat son zamanlarda Fatih bu kabuğu kırıyor, kendini ifadedeki o sakınmayı aşıp kendini dışa vuruyor. Eskiden Fatihliler çocuklarını okutmazlardı, sonra herkes kızlarını bile okutmaya başladı.