Son olarak 'Asi' dizisinde izlediğimiz Tuba Büyüküstün, ilk sinema filmi 'Sevdaya Durmak'ta 1800'lerde aşkı din farkı engeline takılan Karadeniz kızını oynuyor. ‘Çemberimde Gül Oya’ dizisinde konağın güzel, masum duruşlu kızı Zarife’yi canlandıran Tuba Büyüküstün ‘Ihlamurlar Altında’nın Filiz rolüyle de ismini akıllara kazıtmıştı. Dizi Arap ülkelerine ihraç edilince bir anda o coğrafyanın en aranılan kadın oyuncularından biri oldu. Sonra diğer iki dizi gibi bir Tomris Giritlioğlu projesi olan ‘Asi’nin başrolüne oturdu. Şimdilerde Yusuf Kurçenli’nin Çamlıhemşin’de çektiği sinema filmi ‘Sevdaya Durmak’ta, 1800’lerde, aşkı din farkı engeline takılan bir Karadeniz kızı olarak rol kesiyor. Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Dekorları ve Kostüm Tasarımı bölümünde okurken, okulda gerçekleşen bir katalog çekimiyle dikkatleri çeken Tuba Büyüküstün, bu sezon ‘My Fair Lady’ uyarlaması ‘Benim Güzel Meleğim’ dizisinin Çingene kızı olarak ekrana da gelecek. Büyüküstün, Çamlıhemşin dizi setinde Radikal Gazetesi'nden Bahar Çuhadar'la yaptığı söyleşide şunları konuştu:
‘Sevdaya Durmak’ ilk sinema filminiz, hikâyenin ve Esma’nın sizi çeken yanı ne oldu?Çok naif bir senaryo, olduğu gibi, süsten uzak... Hikâyede bazı şeyler o döneme ait ama bu problemler şimdi de var. Din her dönemde çok önemli, insanların hayatını yönlendiren bir unsur. Bir yandan kendimizle de çelişiyoruz aslında, bu kadar önemli bir şey aşka engel de olabiliyor.
O iki din arası durum size ne hissettirdi?Esma’nın sevgilisinin Hıristiyan olduğundan finale yakın haberi oluyor. Onun için bu sorun değil zaten. Birdenbire engellerle karşılaşıp kendi yolunu seçiyor, başkalarının istediği gibi yaşamayı reddediyor. Sanırım ben de öyle davranırdım.
Üç haftadır Çamlıhemşin’desiniz, ‘Asi’ için uzun süre Antakya’da çiftlikte yaşadınız. Doğanın ortasında kalmak nasıl etkiliyor? İstanbul’a dönünce birdenbire insanlar, dükkânlar, hareket... Hakikaten bir ürkme hissi geliyor başta, adım atamıyorsunuz, arada kalıyorsunuz. Ama artık yavaş yavaş alışıyorum.
Daha önce Doğu Karadeniz’e geldiniz mi?Gelmemiştim ama çok istiyordum. ‘Doğa doğurgandır’ diyoruz ya, ya da ‘tabiat ana’; neden öyle dendiğini anladım hakikaten. Kafanızı çevirdiğiniz her yerden su akıyor. Mucize gibi.
Karadenizlilerle nasıl aranız?O ilişki buraya gelmeden başladı. İstanbul’da horon, şive dersleri almaya başladık. İnsanlarla tanıştık, vakit geçirdik, sohbet ettik, horon geceleri düzenlendi. Filme başlamamız daha kolay oldu.
Bu sene ‘My Fair Lady’nin dizi versiyonunu çekeceksiniz. Orijinalini izlemiş miydiniz?Tabii ki. Audrey Hepburn’ü çok beğenirim, her filmini seyrettim, favorim ‘Tiffany’de Kahvaltı’. Aslında çok bildik bir hikâye. Biz Çingene yapıyoruz karakteri, şimdi onları araştırmaya başladım. Ta Ortaçağ’dan, Bizans’tan anlamaya çalışıyorum, deli gibi Çingenelerin köküne iniyorum şu ara.
Bütün karakterlerinize benzer çalışmalar yapar mısınız?Normalde çok fazla teorik çalışma yapmam, daha çok içgüdüsel gelişiyor bende. Antakya’ya gittiğimde ilk yaptığım şey toprağa elimi sürmek oldu; kokladım, avucumda ezdim, mısırları kopardım Asi’yi anlamak için...
Adınızı hep Arap ülkelerinin yoğun ilgisiyle duyuyoruz. Niye sevdiler sizi?Sadece fiziksel değil. Galiba ilgilerini en çok doğallığım çekti. Makyajsız olabilecekse yapmıyorum gerçekten, çok az, kameranın yadırgamayacağı kadar yapıyorum.
Hangi ülkelere gittiniz?Dubai ve Bahreyn’e. ‘Ihlamurlar Altında’ Dubai’de başladığında, burada bitmişti. Kadınlar alışveriş merkezinde başörtüyü çıkarıp saçını gösteriyordu, “Bak, senin gibi kestirdim” diye. Çok şaşırdım. Dizinin burada bittiğini bilmediği için de “Senin saçın niye öyle değil?” diyorlardı.
Okumayı, tarihi çalışmaları sevdiğiniz anlaşılıyor. Elinizde neler var şu ara?Şu an Boleyn serisinden gidiyorum, onlara takıldım. Aynı anda Mayaları ve Çingeneleri okuyorum.