T24 - Star gazetesi yazarı Mehmet Altan, YAŞ atamalarında askerin "saha avantajını" kullandığını söyledi. Altan, T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın'ın "Bir darbe dönemi eseri olarak YAŞ Kanunu!" başlıklı yazısına atıfta bulunarak, "İçinde YAŞ Yasası’nın da bulunduğu, darbecilerin süresiz hâkimiyetini esas alan ‘darbe yasaları’, aradan geçen kırk yıla rağmen sapasağlam duruyor ise demokratik arzu iki adım atar, ardından da yeniden bir adım geriler... Mevzuat aynı durdukça, nihai bir demokratikleşme mümkün olamaz" dedi.
Mehmet Altan'ın "Askerler saha avantajını kullandı..." başlığıyla yayımlanan (5 Ağustos 2011) yazısı şöyle:
Askerler saha avantajını kullandı…
Maliye, ulaştırma, sağlık ya da herhangi bir bakanlıktaki ‘personelin’ tayin, terfi ve emeklilikleri hiç kimsenin umuru olmaz iken, ‘askeri personelin’ özlük haklarının görüşüldüğü Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantıları ve dolayısıyla Ağustos ayı neden sürekli Türkiye’yi diken üzerinde tutan bir merak ya da kriz kaynağına dönüşür? Ve neden herhangi bir bakanlığın bürokratik yönetimi bizi ilgilendirmez iken ‘askeri komuta kademesi’ için günlerce çene yorarız? * * * Cuma günkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın demokratikleşme konusundaki çok olumlu sivil inisiyatifi, dünkü YAŞ kararlarıyla kısmen atalete uğradı, askeriye ‘saha avantajını’ kullandı. ‘Saha avantajı’ demem boşuna değil… Doğan Akın, T-24 web sitesinde, YAŞ Yasası’nın kotarıldığı dönemin siyasal şartlarının tomografisini çekiyordu: “…Yüksek Askeri Şûra’yı (YAŞ) düzenleyen kanun, Çankaya’da asker cumhurbaşkanı alışkanlığının hâkim olduğu bir dönemde, üstelik 12 Mart 1971 darbesinin dumanı tüterken hazırlandı. 1925 tarihli ‘Şurayı Askerinin Teşkilat ve Vezaifi Hakkındaki Kanun’ kaldırılarak ‘Yüksek Askeri Şûra’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’ parlamentodan geçirildi.” Yüksek Askeri Şura Yasası, 17 Temmuz 1972 tarihinde, ‘ara rejim’ döneminde parlamentoda kabul ediliyor… İçinde YAŞ Yasası’nın da bulunduğu, darbecilerin süresiz hâkimiyetini esas alan ‘darbe yasaları’, aradan geçen kırk yıla rağmen sapasağlam duruyor ise demokratik arzu iki adım atar, ardından da yeniden bir adım geriler… Mevzuat aynı durdukça, nihai bir demokratikleşme mümkün olamaz… * * * ‘Sivil iradenin’ güvenilmez ve tehlikeli olduğu iddiasıyla askeri egemenliği diri tutmak isteyen bir eğitimden geçmiş, üstelik de yaşını başını almış insanların zihniyetlerinin bir anda dönüşerek demokrasiye bağlı hale gelmeleri kolay değil... Sicili ‘demokratik teamüllere’ uygun memur bulmak çok zorlaşıyor...
Şura nedeniyle, savcının tutuklama isteğinin taca atıldığı ‘internet andıcı’ davasında, akıl almaz skandalların ‘emir-komuta’ zinciri içinde yaşandığı beyan edilmedi mi? Demek ki olumlu adımların menzile erişmesi için eğitimden başlayarak çok köklü bir değişim, sistemli bir kurumsallaşma gereği var. Aslında, bunların hepsinin somut reçetesi bıkmadan usanmadan tekrarlayıp durduğum ‘Avrupa Birliği 2011 İlerleme Raporu’nda bulunuyor. Tabii kalıcı bir demokratikleşme arzusu ilkesel ise sadece askerlerle sınırlı olmamalı; Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmadan, Alevilerin cemevi sorununu çözmeden, Kürt yerleşim bölgelerine eski adlarını iade etmeden, asker ne kadar sivilleşir, rejim ne kadar demokratikleşebilir, bu da günümüzün temel sorusu… * * * Patlamaya hazır barut fıçısı gibi duran Kürt sorunu ve Ankara’daki terör zirvesi… Muhtemel bir durgunluktan ürkerek inisiyatif alan Merkez Bankası… Galatasaray’a sıçrayan şike soruşturması… Öyle bir gündem ki Türkiye’de günler yaz kış demeden, rodeo yapar gibi geçiyor… * * * Bütün ömrünü YAŞ kararları izleyerek tüketmiş bir Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşıyım… Kökleşmiş demokrasiyle yönetilen bir ülkede doğmuş olsaydım, umurumda olmayacaktı... Neyse ki dünya var… Neyse ki ‘dünya vatandaşlığı’ var… Yakında gerçekleşecek olan ‘Jüpiter’e yolculuk’ haberi beni en çok gönendiren ve sevindiren haber oldu… Gelişmiş dünyada emsali kalmayan akıl dışı bir Ankara gündemi dışına çıkarak derin derin oksijenlendim, insanlığa dua ettim…