Yazar Aslı Erdoğan’ın, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mustafa Safran'ın Türklerle Kürtler aynı okullara gidiyor, aynı dersleri işliyorlar. Sıra arkadaşlarına birbirlerinden nefret etmeyi mi öğretiyoruz yani? Tek kelimeyle zırva. Böyle zamanlar için parlatılmış bir zavallının zırvaları. Yazık” sözlerine yanıt verdi. Erdoğan Safran'a yanıt olarak yazdığı mektupta "Size düşünce ve ifade özgürlüğünden söz açmanın umutsuz bir çaba olduğunun farkındayım. Ama bakanlığınızın adında geçen 'Eğitim' sözcüğüne inancınız varsa, eleştiriye biraz daha açık, edebiyata, kültüre, ama hepsinden öte düşünce özgürlüğüne saygılı olmakla yükümlüsünüz" dedi.
Erdoğan geçtiğimiz günlerde İtalyan La Repubblica gazetesine verdiği röportajdaki sözlerinin yanlış aktarılması üzerine sosyal medyada linç edilmiş, hatanın ardından Le Soir gazetesi Erdoğan’dan özür dilerek tekzip yayımlamıştı..
Yaşanan bu olayın ardından Milli Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mustafa Safran, resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Türklerle Kürtler aynı okullara gidiyor, aynı dersleri işliyorlar. Sıra arkadaşlarına birbirlerinden nefret etmeyi mi öğretiyoruz yani? Tek kelimeyle zırva. Böyle zamanlar için parlatılmış bir zavallının zırvaları. Yazık” paylaşımı yaptı.
Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mustafa Safran’a hitaben şunları kaleme aldı:
"Milli Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mustafa Safran’ın hakkımda sarf ettiği sözlere cevabımdır:
Milli Eğitim Bakanlığı’nı temsilen konuşan bir şahsın, kendi ülkesinin, kendi dilinin, dünya ölçeğinde başarılar kazanmış bir yazarına bu şekilde hitap etmesini yakışıksız buldum. Sn. Bakan Yardımcısı, beni aşağılamak uğruna 'böylesi günler için parlatılmış' deyimini kullanırken, aslında beni değil, edebiyatıma önem veren pek çok kişi ve kurumu aşağılamışsınız. Bunların arasında, Simon de Beauvoir, Avrupa Sanat Ödülü, Vaclav Havel, Sait Faik Ödülünün de aralarında bulunduğu 20’nin üzerinde ödül jürisini, kitaplarımı yayınlayan Actes Sud ve Penguin’in de dahil olduğu 30’dan fazla yayıncıyı, dünyanın önde gelen yazarlarını (Günter Wallraf, İan Mc. Ewan) sayabilirim. Bütün bu kurumların ve şahısların, hepsinden öte onbinlerce okurun Türkiye’yi karalamak gibi bir niyetle kitaplarıma değer verdiği iddianız abartılı değil mi? Farklı diller konuşan, farklı politik görüşlere ve edebi beğenilere sahip, hiç tanımadığınız on binlerce okur hakkındaki iddialarınızı hangi belgelere dayandırıyorsunuz?"
"2016 yılında hükümetiniz evime 40 kadar tepeden tırnağa silahlı polisi yolladığında didik didik edilen kütüphanemde o güne dek on bir dile çevrilmiş kitaplarım duruyordu. Bu kitaplar Actes Sud, Gyldendal gibi saygın yayınevlerince yayınlanmış, farklı ülkelerde yılın kitapları arasına alınmış, La Scala gibi önemli tiyatrolarda sahnelenmişti. İlk edebiyat ödülünü 23 yaşında almış, dünya edebiyatının geleceğe kalacak 50 ismi arasında gösterilmiş bir yazarın evine özel harekat polislerini yollayan, onu ağırlaştırılmış müebbet talebiyle yargılayan bir hükümetin bakan yardımcısısınız! Size düşünce ve ifade özgürlüğünden söz açmanın umutsuz bir çaba olduğunun farkındayım. Ama bakanlığınızın adında geçen 'Eğitim' sözcüğüne inancınız varsa, eleştiriye biraz daha açık, edebiyata, kültüre, ama hepsinden öte düşünce özgürlüğüne saygılı olmakla yükümlüsünüz. Bu yükümlülüklerin farkına varmadığınız sürece, bu linç toplumunun üzerine toz kondurmadığınız eğitim sistemimizden nasıl doğduğunu açıklayamayacaksınız. Bence bu açıklama, sırtını iktidara, bürokratik konumlara, hatta kolluk gücüne dayayan herkesin bir yazara hakaret sandığı sözcükleri sıralamasında yatıyor. Ben bir yazar olarak sizlere sadece ayna tuttum. Bir aynayı öfkeyle kırıp parçalamaksa ne yazık ki kimsenin gerçek yüzünüzü değiştirmiyor."