Aspirinin yararları her zaman gündemde olan bir konu. Bununla birlikte yan etkilerinden de bahsediliyor. Prof. Dr. E. Murat Tuzcu Milliyet gazetesindeki yazısında (26.01.09), aspirinin faydaları yanında, yan etkilerinin “devede kulak” misali kaldığını söylüyor. Tuzcu’nun yazısı şöyle: “Aspirin benzeri etkileri olan ilaçlar 3 bin yıl önce bilinmekteydi. Hipokrat, söğüt ağacı kabuğundan yapılan bir ilacın -günümüz aspirinine benzeyen bir madde- ağrılara iyi geldiğinden söz eder. İlk defa 1898’de piyasaya çıkan modern aspirin, uzun yıllar ağrı kesici olarak kullanıldı. 1940’larda California’da bir doktor, ağrıları için aspirin verdiği hastalarının kalp krizi geçirmediğini gözledi. Bu olumlu etkinin ne yolla gerçekleştiğinin anlaşılması ise 25 yıl aldı. Trombositler Kalp krizine damarın içinde oluşan pıhtı neden olur. Pıhtı oluşmasındaki ilk yapı taşları, trombosit denilen kan hücreleridir. Kanımızda üç farklı hücre vardır; oksijeni taşıyan ve kana kırmızı rengini veren alyuvarlar; bizi mikroplara karşı koruyan akyuvarlar; pıhtılaşmayı başlatan trombositler. Alyuvarlar en ağır hücre oldukları için akan kanın merkezine yakın yerdedirler; akyuvarlar dışarda; en hafif olan trombositler ise damar duvarına en yakın yerlerde dolaşırlar. Vücudumuzda pıhtı oluşmasını gerektirecek bir durum yoksa, trombositler kanın içinde sakin, sessiz, durmadan dolaşırlar. Bir yerimiz kesildiğinde duvara yakın gezen trombositler hemen yırtılmış duvara yapışır ve bir değişimdir başlar. Normalde, bozuk para gibi yuvarlak ve yassı olan trombositler düzgün yüzeyli, kaygan hücrelerdir. Uyarılıp faal hale gelince, şekillerini değiştirip yüzeylerinde girintiler çıkıntılar oluşturur, yapışkan hale gelirler. Bu değişimi, seferberlik halinde, yedeklerin askere çağrılmasına benzetebiliriz. Faal hale geçirilen yedek askerlerin, özel elbiseleri, donanımları ve silahlarıyla, sivil hallerindekinden çok farklı görünümleriyle, ülkenin sınırlarını koruması gibi, trombositler de açılan delikleri kapayıp kanamayı durdurmaya çalışırlar. Trombositler askere çağrılıyor Trombositleri birçok etken uyarıp faal hale getirir. Bunların kimi damar duvarından, kimi kandan kaynaklanır, kimi de trombositlerin salgıladığı maddelerdir. Bu uyarıları, seferberlikte yedeklere mektupla, telgrafla, haber verildiği gibi radyo ve televizyonlar kanalıyla da çağrı yapılmasına benzetebiliriz. Kanama yerine ulaşıp duvara yapışan trombositler, kana salgıladıkları haberci maddeler yoluyla faal hale getirdikleri arkadaşlarını da çağırıp birbirlerine yapışmaya başlarlar. Böylelikle bir tıkaç oluşturulur. Kesi küçükse bu, kanamayı durdurmaya yeter. Büyükse, başka maddeler de yardıma çağrılır ve pıhtı büyütülüp sağlamlaştırılır. Aspirin nasıl etki eder? Aspirin, olay yerindeki trombositlerin kana saldığı, diğer trombositleri faal hale getiren ve yara yerine gelip yapışmalarını sağlayan maddelerin üretimini durdurur. Böylece pıhtı oluşumuna önemli bir darbe indirilmiş olur. Lakin aspirin, trombositlerin faal hale geçip birbirlerine yapışmalarını sağlayan çeşitli yollardan yalnız birine etki eder. Başka yollardan devam eden süreç, eskisi kadar etkin olmasa da, işini sürdürür. Bu yüzden, aspirin alan biri tıraş olurken yüzünü keserse, kanamanın durması beklenenden daha uzun sürer. Trombositlerin pıhtılaşmayı başlatmaları için mutlaka bir yerimizi kesmemiz gerekmez. Damarlarımızın içini döşeyen, normalde teflon gibi, üzerine hiçbir şeyin yapışmadığı, ince kaygan tabaka bir yerinden çizilip zedelenirse de hemen oraya gidip yapışırlar. Böylece başlayan pıhtı giderek büyüyerek damarı tıkayıp kalp krizine yol açar. Aspirin, bir ölçüde de olsa, bu olayı başından durdurduğu için, kalp krizi oluşmasını önleyici etkiye sahiptir. Aspirin araştırmaları Yüksek riskli hastalarda aspirinin hayat kurtardığına dair kuvvetli deliller var. 1994’te İngiliz Tıp Birliği bilimsel dergisinde (BMJ) yayınlanan bir makalede, 175 araştırmada incelenen 100 bin hastanın verileri değerlendirildi. Daha önce kalp krizi ve inme geçirenler, bacak ve beyin damarlarından hasta olanlar, aspirin alırlarsa bu dertlerin tekrar oluşma risklerinin azaldığı gösterildi. Bununla da kalmadı, bilinen bir kalp hastalığı olmasa da, şeker hastalığı veya yüksek tansiyonu olanlarda da yararlı olduğu gösterildi. Bu gruptakilerin, yaşlı da olsa, aspirin alıyorsa daha sağlıklı ve daha uzun yaşadıkları görüldü. Yeni bir araştırmada, 65 yaşının altındaki kadınlarda, aspirinin kalp krizi riskini azaltmadığı ama inme riskini düşürdüğü görüldü. Riski yüksek olan kadınların, yaşlı olmasalar da, aspirinden yarar görecekleri anlaşılıyor. Aspirinin yan etkileri Gelelim aspirinin yan etkilerine. Bu araştırmalarda onlar da hesaba katılmış. Aspirinin en önemli yan etkisi kanamaya yol açabiliyor olması. En korkunç kanama, beyin kanaması. Çok şükür ki, bu ancak 10 bin aspirin alanın birinde görülüyor. Mide kanaması ise daha sık. Aspirin almayanlarda binde 1 ile 2 arasında görülürken; aspirin alıyorsanız bu risk binde 3 civarına çıkıyor. Bir hesap yapalım; kalp krizi geçirmiş 1000 kişiye aspirin verirsek, bir ay içinde oluşacak 40 yeni kalp krizini önleriz, devam edersek ondan sonraki 2 yıl içinde 40 hastayı daha yeni kalp krizinden koruruz. Bu 1000 kişiden 3 veya 4’ü bir yıl içinde mide kanaması geçirir. Almak mı yararlı almamak mı? Cevabı çok açık değil mi? Kalp-damar hastalığı olmayanlar da almalı mı? Hiçbir kalp damar hastalığı olmayan ve hasta olma riski çok yüksek olmayanların “aspirin almalı mıyım?” sorusuna cevap vermek daha zor. Doğru cevap verebilmek için, hastanın kalp krizi veya inme riski ile kanama riskinin karşılaştırılması gerekir. ABD’de ve İngiltere’de yapılan 4 araştırmada bilinen bir kalp-damar hastalığı olmayan, yaklaşık 50 bin kişinin bir kısmına aspirin diğerlerine aspirine benzeyen ama içi boş hap (plasebo) verildi. Aspirin alanlarda kalp krizinin daha az olduğu görüldü. Bu noktanın üzerinde biraz daha durmakta yarar var. Bir kişinin bir yıl içinde kalp krizi geçirme riskini yüzde 3’ten yüzde 2’ye düşürmek için verilen as-pirin, kanama riskini yüzde yarım artırıyor olmasına rağmen yine de çok yararlıdır. Buna karşılık kalp krizi riski yüzde yarım olan birinde, bunu yüzde 0,3’e indirsek bile kanama riski daha yüksektir. Böyle bir hastaya aspirin vermemekte yarar var. Aspirinin dozu ne olmalı? 75 mg aspirinin trombositlerin birbirine yapışmasını önlemeye yettiğini biliyoruz. 10 binlerce insan üzerinde yapılan çalışmalarda ortaya çıkan sonuç da, yüksek doza ihtiyaç olmadığı yönünde. Ben yine de, aspirin alıp almamaya, dozunun ne olacağına mutlaka doktorunuzla birlikte karar vermenizi tavsiye ederim.”