Astana görüşmeleri: Türkiye'nin beklentileri neler?

Astana görüşmeleri: Türkiye'nin beklentileri neler?

Diplomatlar, siyasetçilerin ve Suriye'de savaşan silahlı muhalif grupların komutanları, Astana'da eksi altı derecede dünyanın en yakıcı, en sıcak sorunlarından birini çözmek için yeni görüşmelere başlıyor.

Suriye'de 300 binden fazla kişinin ölümü, milyonlarca kişinin yerinden edilmesine neden olan savaşa siyasi çözüm bulmayı uman görüşmeler, birden fazla ilke sahne oluyor.

Bunlardan birincisi, Suriye'deki silahlı muhalif grupların komutanlarının ilk kez çözüm arayışı için masaya oturması.

Zira bundan önce Cenevre'de yapılan görüşmelerde askeri liderler değil, muhaliflerin siyasi temsilcileri masada olmuştu.

Bu yeni durum, hem siyasi liderlerinin sahadaki etkinliğinin sorgulanmasının bir sonucu hem de askeri durumun daha önemli hale gelmesi şeklinde görülüyor.

İkinci ilk ise Suriye hükümeti ve muhaliflerin ilk kez aynı masaya oturması. Bu konu o kadar hassas ki, görüşmelerin yapılacağı mekan belli olmasına rağmen, Pazar günü öğleden sonraya kadar iki tarafın aynı masa etrafında mı olacağı yoksa ayrı odalarda aracılar yoluyla mı görüşeceği halen belirsizliğini koruyordu.

Üçüncüsü ise Türkiye açısından bir ilk: Her ne kadar bugüne kadar Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile dolaylı görüşmeler olduğu söylenmiş olsa da uzun yıllar Esad'sız geçiş süreci fikrinin en hararetli savunucu olan Ankara ve Suriye hükümeti ilk kez bir masa etrafında oturuyor.

Bütün bu tablo karşısında Astana'da gördüğümüz diplomatları, iyimser ve güler yüzlü; ilk kez masaya oturacak ve sözleri dinlenecek olan muhalif komutanlar ise mutlu ve rahat diye tarif etmek mümkün.

Muhalifler arasında da Türkiye'nin desteklediği Faylak El Şam ve Sultan Murat Tugayı'nın liderleri de yer alıyor.

Bazı yorumculara göre, ABD'nin masadaki isteksiz görünümü dışında bu tablo neredeyse mükemmel.

ABD'nin Astana görüşmelerine iki gün kala, Kazakistan Büyükelçisi George Albert Krol'un toplantılara gözlemci sıfatıyla katılacağını açıklaması, Rusya ve Türkiye'nin Washington'a yaptığı davetin kısmen de olsa karşılıksız bırakılmadığı anlamına geliyor.

ABD ile birlikte masada eksik olduğu düşünülen grupların arasında Türkiye'nin kırmızı çizgisi olan Kürt grup Demokratik Birlik Partisi (PYD) de var.

Türkiye, PKK ile bir farkı olmadığını söylediği PYD'nin toplantılara katılmasına karşı olduğunu söylemiş ve bu talebi Rusya tarafında da kabul görmüştü.

Barzani'nin desteklediği ve Türkiye'nin de ilişki içinde olduğu Suriye Ulusal Kürt Konseyi ise görüşmelere katılıyor.

Türkiye'nin Rusya ve İran ile birlikte bu görüşmelerin garantörlüğünü üstlenmesi ise, Ankara'nın bugüne kadar Suriye konusunda aldığı en etkili siyasi inisiyatif olarak görülüyor.

Türkiye'nin Astana'dan beklentilerini BBC Türkçe'ye değerlendiren konuya yakın bir diplomatik kaynak, Suriye'nin toprak bütünlüğünü, "Esad'ın olmadığı bir geleceği" ve ateşkesin devam etmesinin öneminin vurgulandığını belirtiyor.

Astana görüşmelerinin önceliklerinden bir tanesinin ateşkesi güçlendirmek olduğu belirtilirken, toplantının ana hedefinin ise Türkiye ve Rusya'nın garantörlüğü ve İran'ın katılımıyla Suriye hükümetini ve muhalif grupları, Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi huzurunda bir araya getirmek olduğu söyleniyor.

Vurgulanan bir başka nokta ise, Astana görüşmelerinin BM'nin Cenevre'de 7 Şubat'ta yapacağı toplantılara bir "temel" oluşturması.

Türkiye'nin Astana ile beklentilerini ve buradaki görüşmelerle ile ilgili yorumlarını BBC Türkçe ile paylaşan analistler ise farklı noktalara dikkat çekiyor.

Bu yorumların kilit noktalarından biri de Türkiye'nin Suriye politikasındaki değişiklik ve Esad'a yönelik tutumundaki farklılık.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un geçmişte uygulanan Suriye politikasını eleştirmesiyle daha da açık olarak ifade edilen bu değişim Türkiye'nin "daha esnek davranması" şeklinde değerlendiriliyor.

Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nden Prof. Dr. Cengiz Tomar, Ankara'nın tutumunu, "Türkiye yaptığı bir buçuk yıllık politika değişikliğinden sonra eli güçlü olarak gidiyor" diye yorumluyor.

Ankara'nın beklentilerini, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, IŞİD'in bölgeden uzaklaştırılması ve Kürt kantonlarının bağımsızlık elde etmemesi olarak sıralayan Tomar, özellikle Kürt Savunma Birlikleri (YPG) ve PYD'nin çağrılmamasıyla Türkiye'nin istediğini elde ettiğini söylüyor.

Esad ile ilgili olarak ise Tomar, "Muhalefet ve Suriye ordusu açısından Türkiye eskiden beri, Esed'in gitmesinde ısrarcıydı. Ancak bu noktada Türkiye'nin biraz da esnek hareket edeceği ve belki de geçiş sürecinde Beşar Esed'in olmasına razı olması beklenebilir" diyor.

İran, Rusya, Suriye hükümeti, Türkiye ve muhaliflerin her birinin birbirinden ayrı gündemleri ve hedefleri olduğu ise muhakkak. Peki bu ortamda Astana'nın ilk görüşmelerinden neleri beklemek gerçekçi olur?

Tomar, "Benim beklediğim ateşkesin en azından uzaması. Birkaç günde bir siyasi çözüm beklemiyorum. Üç, beş aya yayılacak bir süreç olması lazım. Bir de ateşkesin dışında bir rol haritası üzerine konuşulabilir. Ama bunun dışında bir siyasi anlaşma beklemiyorum. Çünkü herkes elini yüksekten açacaktır" diyor.

ABD'nin aktif olarak masada olmamasını bir eksiklik olarak değerlendiren, Tomar, Cenevre'ye kıyasla Astana'yı daha gerçekçi bulduğunu belirtiyor.

Suriye'de Batı'nın desteklediği politik aktörlerin BM'nin arabuluculuğunda masaya oturduğu Cenevre görüşmeleri 7 Şubat'ta yapılacak.

Astana'ya katılan aktörler, Kazakistan'ın başkentinde yapılacak görüşmelerin Cenevre'ye bir temel ve tamamlayıcı bir unsur olacağını söylüyor.

Ancak analistler sahada etkin olan aktörlerin bir araya gelmesiyle ağırlığın Astana'ya kaymasının da mümkün olduğunu gözlemliyor.

The Washington Institute düşünce kuruluşunun internet sitesinde konuyla ilgili detaylı bir yazı kaleme alan akademisyen Fabrice Balanche, "Resmi olarak Astana, Cenevre'nin yerine geçmek için değil, onu tamamlamak için planlandı. Bununla birlikte, sonunda, taraflar savaş alanında kimin üstünlüğe sahip olduğuna bağlı olarak bir süreci diğerine tercih edebilirler" diyor.

Peki siyasi çözüm nasıl mümkün olacak?

Suriye savaşının da belli bir noktaya ulaştığını, grupların ve askeri güçlerin belli alanlarda "konsolide olduğunu" vurgulayan Tomar, "Savaş daha da uzarsa, anlaşma yapılacak bir Suriye de kalmayacak. Herkes savaştan yoruldu" diyor.

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Ahmet Kasım Han ise Türkiye'nin hedefinin "YPG ve ABD işbirliğini maliyetli hale getirecek ve aynı zamanda İran'ın güneyinde dokunulmaz olarak faaliyet göstermesini engelleyecek bir dengeyi kurmak" olduğunu belirtiyor.

Astana'da ne olacağından çok, nelerin olmayacağının daha açık olarak görüldüğünü belirten Han'a göre de, "Amerikalılar bu işin neresinde olduklarını açık etmedikçe, açıktan veya ima ile sürece onay vermedikçe kesinlik arz eden bir anlaşma olmayacak."

Bunun yanında Rusya'nın da kendi çıkarlarıyla az bile olsa ihtilafa düşecek bir geçiş süreci yönetimine "cevaz vermeyeceğini" vurgulayan Han, "Bu da rejim kalacak demek ama Esad belli bir vadede gidebilir" diyor.

Kasım 2016'da düşürülen Rus uçağından bu yana Türkiye ve Rusya arasındaki gelişmeler bazıları için şaşırtıcı bir hızda ilerliyor. Suriye konusunda iki ayrı tarafı destekleyen bu iki ülkenin garantörlükte olduğu gibi etkin ateşkes gibi konularda uzlaşması Suriye'de doğrudan etki yarattı.

Özelde Moskova ve Ankara'nın; genelde ise masa başına oturacak olanların çıkarlarının veya amaçlarının uzun vadede ortak olmasını beklemek ise pek gerçekçi görünmüyor.

Bir Türk yetkilinin toplantılarla ilgili BBC'ye söylediği şu cümleler bunu açıkça ortaya koyuyor:

"Yarın hangi konularda fikir ayrılığı yaşayacağımıza değil, bugün birlikte neler yapabileceğimize odaklanmak daha iyi."

Astana görüşmelerinin önemli olduğunu söyleyen Han, şu uyarıyı da dile getiriyor:

"Kendi içinde çok önemli bir başlangıç. Ama çok önemli bir başlangıç, harika bir sonun garantörü değil. Yeni başlıyoruz. Suriye iç savaşı daha bitmedi. Yol kazası kabilinden olabilecek şeylerin adedi de hayli fazla."

Görüşmelerin yapılacağı otelin lobisi çoğunlukla gazetecilerle, koridorları ise gelip geçen diplomatlar ve Pazartesi yapılacak toplantıların hazırlıkları ile ilgilenen otel personeli ile dolu.

Bu toplantının atmosferini "temkinli bir iyimserlik" diye tarif etmek yanlış olmaz. Ancak görüşmelere ev sahipliği yapan Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı gibi tabloya daha olumlu bakanlar da var.

BBC'nin sorularını yanıtlayan bakan yardımcısı, görüşmelere ev sahipliği yaparken toplantıların başarısız olma riskine karşı "çekingen olmadıklarını" söyleyerek başarıyla sonuçlanan bir örneği hatırlattı:

"Kazakistan İran nükleer programıyla ilgili görüşmelere de 2013 yılında ev sahipliği yapmıştı. Sonunda bu konunun çözülmesiyle sonuçlanmıştı."

Bu iyimserliğin gerçekçi olup olmadığı ile ilgili ipuçları iki gün sürmesi beklenen toplantı sonrasında gelecek.

Ancak Esad yönetimi ve muhalifler arasında yüzbinlerce hayata mal olan savaşın altıncı yılında görüşmelerin arabulucular vasıtasıyla başlaması bir milat olarak anılabilir.