Ata Demirer: Mizah insanların ilacı; hem oynayanın hem de izleyenin morale ihtiyacı var

Ata Demirer: Mizah insanların ilacı; hem oynayanın hem de izleyenin morale ihtiyacı var

Oyuncu ve komedyen Ata Demirer,  sinema ve mizahtan hiçbir dönem uzaklaşılmaması gerektiğini belirterek "Mizah insanların ilacı, hem oynayanın hem de izleyenin morale ihtiyacı var" dedi. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun düzeliceğine de inandığını ifade eden Demirer "Ben ümitliyim. Vatanıma güveniyorum" diye konuştu.

Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'na söyleşi veren Ata Demirer'in yanıtları şöyle:

Ülkenin durumuyla ilgili hâletiruhiyen nedir? Genel olarak neler hissediyorsun? Böyle bir dönemde sinema yapmak nasıl bir şey? 

Sinemayı bırak bir de gösteri yapıyoruz. Yapmamız lazım. Çünkü mizah insanların ilacı. Sanat insanların ilacı. Hem oynayanın hem de izleyenin morale ihtiyacı var. Eve ne kadar kapanabilirsin canım? Bir gün, iki gün yani...  Bundan dolayı dayak yediğin olmadı mı senin hiç mesela?  “Millet canından bezmiş, sen sahneye çıkıyorsun” diyenler? 

Çok can yakıcı bir şey olduğunda iptal ederiz zaten.  Peki memleketle ilgili duyguların...

Ben ümitliyim. Vatanıma güveniyorum.  Bırakıp gitmek gibi lafları çok duyuyoruz bu aralar...

Nereye gideceğiz? Gurbet başka bir şey. Gurbette de çalıştım, gördüm. Üç-beş gün sonra başlıyorsun özlemeye. Benzer mi insanın vatanına, memleketine yahu?

Tatlı bir yorgunluk var mı üzerinde?

Olmaz mı! Çok güzel hatıralarla geçti bu filmin çekimleri. İnşallah vizyona da aynı güzel hatıraları bırakır. Samimi söylüyorum, çok güzeldi. Deniz filmi yaptık ya bir de... Gerçi bir yorumunda filmlerin yazın çekilmesini komedyenlerin rahatına düşkünlüğüne bağlamıştın ama yaz hikayesi anlatıyorsan ne yapacaksın? Kış hikayesi anlat bir tane de...

Onu da yaptım; “Niyazi Gül Dörtnala”, İzmir... Geberdik orada ormanlarda eşofman üstleriyle. (Gülüyor) Kış hikayesi yapmak için kışın çekmek gerekiyor. Kış, vizyon tarihi bir de. Yazın vizyonu olmayan bir ülkeyiz biz. Gerçi ben sadece vizyonu düşünerek çekmedim. Sevdiğim için yaz hikayesi çektim. Buna itirazım yok. Senin tarzın, sinemanın dokusu o oldu. Renkleri, hikâyeleri ve o pozitif yanı güzel filmlerinin...

Orman seven adam, masal anlatırken ormanla ilgili şeyler uydurur değil mi? Benim ormanım da Ege. Oranın insanlarını anlatmak hoşuma gidiyor. Bu bir duygu tatmini aslında. Ege benim ütopyam. Orada algım açılıyor, orada bir şeyler hissediyorum ve aşk devam etsin diye kağıtlara döküyorum. O bir duygu... 

Ama bu bir Urfa filmi ya da bir Karadeniz filmi yapmak istemediğim anlamına gelmiyor. Sipariş gibi olsun istemiyorum sadece. İnsanın içinden geldiği zaman yapmalı diye düşünüyorum açıkçası. İstanbul’da da bir sürü filmde oynadım; “Neredesin Firuze”, “Osmanlı Cumhuriyeti”... İlk “Eyyvah Eyvah”ın da yarısı İstanbul’da geçiyor.   Yılın kaç ayını Bozcaada’da geçiriyorsun?

Mart gibi gidiyorum, ekim sonu gibi geliyorum. 

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın