Atalay: Dileğimiz Suriyelileri uğurlamak

Atalay: Dileğimiz Suriyelileri uğurlamak

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Türkiye’deki Suriyelilerin entegrasyonuyla ilgili şimdilik uzun vadeli bir projenin olmadığını, bu konuda ciddi bir sorun görmediklerini söyledi.

Al Jazeera’den Ece Göksedef’e konuşan Atalay, Suriyelilerin gelecekte ülkelerine dönmeleri üzerine plan yaptıklarını, ancak her ihtimali de değerlendireceklerini belirtti.

Suriye’de savaşın başlamasının ardından kısa süre içerisinde muhaliflerin sonuç alacağı beklentisi olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, bunun olmayacağını fark ettikten sonra Suriyeli sığınmacı sayının hızla arttığını belirtti.

Ağustos 2014 itibariyle Türkiye’de 22 kampta 220 bin Suriyeli kalıyor, şehirlerde kendi imkânlarıyla yaşayan ve kamplarda yaşamak istemeyen Suriyeli sayısı ise bir milyona yakın. Kamplarda kalan Suriyeliler ile ilgili her türlü bilgi, Türk yetkililerde mevcut. Ancak şehirlerde yaşayanların yaklaşık yüzde 40’ı kayıt altında değil.

Atalay'a göre bir kısmı da organize olarak dilencilik yapıyor. Kamplarda boş yerler olmasına rağmen şehirlerde çadırlarda, parklarda yaşayan Suriyelilerin kampa gitmek istemediklerini belirten Atalay, eğitim ve sağlık alanında her türlü hizmetin verildiğini, çalışma izni konusunda ise henüz bir karar alınamadığını belirtti. 'Suriyelilere vatandaşlık verilir mi' sorusuna ise 'Şu anda alınacak bir karar değil. Her şey biter, kalan nüfusun durumu değerlendirilir.' diye cevap verdi.

 

Bazı şehirlerde Türk vatandaşları Suriyelilerle ilgili sıkıntıları olduğunu söylüyor, nitekim bazı olaylar da çıktı. Bu konuyla ilgili Türk hükümeti ne öngörüyor?

Milletimiz bu konuda çok insani ve fedakâr tavır gösterdi. Bu olay çıktı dediğimiz, Kilis’te küçük bir olay yaşandı, ama ilk başta Kilis misafir kabul etti, ilk kampımız oradaydı. Hastaneler, mağazalar her yerde kendi nüfusumuz kadar Suriyeli var. Kolay bir şey değil, aynı dili de konuşmuyorlar. Gaziantep’te mesela yaklaşık 200 bin Suriyeli var. Buralarda ufak tefek olayların olması normal. Kahramanmaraş’taki provokatif. Kimlerin provoke ettiği de ortada.

Diyelim ki vatandaşlar hastaneye gidiyor, nüfus artınca kendileriyle aynı dili konuşmayan insanlar da var, kendilerine daha geç sıra geliyor her yerde, buna sinirleniyorlar, şikâyetler olacak bunlar normal. Ama öyle Suriyeli kardeşlerimize karşı ben büyük bir olumsuzluk görmüyorum şu anda.

 

Bir çalışma var mı yoksa bu olaylar toplumun kendi içindeki dinamiklerine mi bırakıldı?

Hiçbir yer kendi başına bırakılmıyor, her yerde yerel yöneticilerimiz var. Seçimden sonra o illerin, kamp olan ve Suriyelilerin çok olduğu illerin valileriyle bir araya geleceğiz. Yardımlaşıyoruz onlarla ama valilerimiz, belediye başkanlarımız, sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) işbirliği halinde güzel çalışmalar yapıyorlar. Onların yerel bazda olması daha iyi oluyor.

İki haftada bir Başbakanlıkta Suriyelilerle ilgili koordinasyon toplantısı yapıyoruz, tüm birimler katılıyor oraya. Valileri çağırdığımız da oldu bazen. Orada bu konuları değerlendiriyoruz.

 

Dilencilik yapan veya sokaklarda yaşayan Suriyelilerle ilgili de sıkıntılar var.

Belki o görüntülerin bir kısmı bizleri de rahatsız etti, gelen insanların ihtiyaçları yeterince karşılanamadığı için, yardım edilmediği için, kimi farklı sebeplerle olabilir. Bu bizim ülkede çok iyi karşılanmaz, onlara eğer ihtiyacı varsa yardım etmek gerekir. Biz de valilerimize onu söyledik genelgemizde: ‘Bu insanlarla görüşün, eğer yardım ediyorsanız edin, yoksa kamplarımızda yer var.’ Kamplarımızda şu an 30 bin kişilik yer var ancak gelen yok. Şehirlerde kalanlar kamplara gelmek istemiyor. Kendiniz ihtiyaçlarınızı karşılıyorsanız karşılayın ama dilencilik iyi bir görüntü değil.

Tabii şu da var. Her ülkede bunları organize olanlar yapanlar vardır. Türkiye’de bu olmuştu, kapkaç günlerinde bunların organize suç örgütü gibi çalıştığını görmüşüzdür. Çocukları toplarlar onlara bu işleri yaptırırlar. Suriye içinde de bunların hemen hemen bir kısmının yaptığı iş bu... Burada da organize bunu yapıyorlar. Dilencilikle ilgili bir tavır aldık, dedik ki bunlara müsaade etmeyin, ihtiyacını karşılayın, kampa gelecekleri kampa gönderin. Ama bir kısmı da organize işte, onlarla ilgileniyorlar.

 

Dilencilik yapanların kamplara alınması için genelge gönderdiniz. Bu mecbur mu tutulacak? Kamplara gitmek istemezlerse ya da gittikten sonra yine çıkmak istemeleri durumunda öngörülen bir plan var mı?

Genelgeyi aylar önce, bu görüntüler ilk ortaya çıktığında göndermiştik. Çünkü biz de rahatsız oluyoruz. Dışarıdakiler için devlet olarak şu anda yerel yönetimlerimiz oralardaki misafirhaneleri kullanıyorlar, bazen vatandaşlar, STK’lar da irtibat kuruyor bunlarla. Aslında tüm bunlar için kampta yerimiz var. İki tane yeni kamp çalışması içindeyiz. Ama şu anda insanlar, şehirdekiler kapma dönmek istemiyor. İstanbul’dan bir ara valimiz bir grubu göndermek istedi, direndiler istemediler. Öyle de durumlar var doğrusu…

 

Suça karışmış, dilencilik yapan ve sokakta yaşayan Suriyelilerle ilgili sayı var mı elinize?

Var ama şimdi sayı vermeyeyim. Suça karıştığı için iade edilenler, geri gönderilenler var. Adi suça karışırsa burada da yargılananlar var ama kampın düzenini bozan, bulunduğu yerde rahatsızlık oluşturanların geri gönderilmesi gibi bir yöntemi uyguladık.

 

Şehirdekiler kayıtlı mı?

Şehirlerde yaşayanların hepsi pasaportla girenler değil. Karşıda risk olduğunda pasaportsuz da girmeler oldu. Normal olarak şehirdekilerin büyük kısmının pasaportlu olması lazım ama öyle değil. Mali durumu daha iyi olanlar, belli iş yapanlardan pasaportuyla gelip buraya yerleşen, burada iş yapanlar da var. Tekdüze değil, çok farklı durumda bir nüfus var karşımızda.

 

Suriyelilerin yakın zamanda geri dönmeleri öngörülmüyor. Kalıcı bir entegrasyon için bir proje var mı?

Kamplarda kalanların hepsi dil öğreniyor, sadece okul çağındakiler değil. Halkın içinde 3-4 yıl kalınca da Türkçeyi öğreniyorlar. Ama diyelim ki sizin kastettiğiniz istihdam alanı hassas bir konu. Çok yerde şirketler kurdular, Gaziantep gibi yerlerde fabrikalarda filan çalışıyorlar. Ama Çalışma Bakanlığı veya hükümetimizin henüz bunların çalışma izinleriyle ilgili bir kararı olmadı. Bütün bunların çalışılması lazım... Geleceğe yönelik Türkiye’nin bunları değerlendirmesi lazım... Bütün bunlar iyi çalışılması gereken konular. Ama entegrasyonda çok büyük problem görmüyorum, dil bariyeri aşıldığında her şey daha rahat oluyor.

Bu tür göç olaylarında herkes bilir ki sonunda zaten gelenin tamamı gitmez. Burada yerleşenler var. Sayı gün geçtikçe artıyor. Devlet olarak biz her türlü ihtimali düşünüp çalışma yapmak durumundayız ve çalışıyoruz. Ama biz şöyle bir şey içinde değiliz; 'bu nüfusun tamamı Türkiye’de kalıyor, bunlarla ilgili şu kararları alalım' safhasında değiliz. Bütün bu ihtimalleri düşünerek hazırlıklarımız da olur, kendi aramızda görüşüyoruz.

Gelecekte dileğimiz kendi ülkelerinde sorunları biter ve Suriyeli kardeşlerimizi uğurlarız. Orada malı mülkü olan, işi olanlar var, dileğimiz kendi ülkelerinde huzurla yaşamaları.

 

Suriyelilere vatandaşlık verilecek mi?

Şu anda böyle bir kararımız yok. Şu anda alınacak bir karar değil o. Bu ne zaman olur? Her şey biter, kalan nüfusun durumu değerlendirilir. Şu anda böyle bir şey yapmamız çok da yanlış anlaşılır. Gelenleri biz sığınmacı statüsünde alıyoruz, geçici kimlik kartı da veriliyor, burada hayatlarını sürdürüyorlar.

Nüfusun durumuyla ilgili tespitler, gelecek senaryoları, biz de her devlet gibi onları çalışıyoruz. Geleceğe yönelik ihtimallerdir bunlar. Şu anda önemli olan gelen misafirlerimizin Türkiye’de zaruri ihtiyaçları karşılanarak rahat etmeleri ve oturma izinleri.

Al Jazeera Suriyelilerle görüşmelerinde şöyle sorunlar gözlemledi; çalışma izinleri yok ama çalışmak istedikleri için, daha düşük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Türk vatandaşı olan işçiler daha maliyetli olduğu için tercih edilmez hale geliyor. Çalışma izinleri olsa belki de eşit şekilde yararlanabilecekler.

Doğru. Bunları bir ara düşündük, en azından bölgesel olarak çalışma izni versek diye düşündük. Gaziantep’ten böyle bir talep oldu. Gaziantep çünkü sanayinin çok olduğu bir yer, iş gücü ihtiyacı var, orada pek işsiz yoktur, çevreden gelirler hatta. Ama bunu resmi bir karar haline getirmenin kendine göre siyasi hassasiyetleri var. Henüz o safhada olamadık.

 

Sağlık ve eğitim alanında ihtiyaçlar nasıl karşılanıyor?

Biz devlet olarak iyi bir kayıt sistemi yapıyoruz. Sağlık giderlerini, kamp içinde de dışında da olsa biz karşılıyoruz. Onu da AFAD ödüyor. Suriyeli vatandaş sağlık ihtiyacı varsa devlet hastanesine gidiyor, ücretsiz olarak muayene ediliyor, bütün bunlar toplanıyor. Bizim Sağlık Bakanlığı’na çok ciddi bir sağlık ödememiz vardır.

Ciddi bir rakam da eğitim görüyor. Kamplardaki çocukların hepsi rahat eğitim görüyor, kendi okul çağı neyse kampların içindeki okullarda da Suriye’nin kendi müfredatını uyguluyoruz, kitapları çoğaltıldı. Suriyeli ve Türk hocalar var, bunlar Türkçe de öğreniyorlar.

Üniversite çağındakiler için, ister kamp içinde olsun ister dışında, YÖK bir karar aldı. Suriye’de bir üniversitede okuyorsa ve buraya gelmek zorunda kalmışsa okuduğu bölümle ilgili ispatını yaparsa, buradaki üniversitelerde o bölümlerde eğitim imkânı verilecek ve sene kaybına uğramayacaklar. 2800 Suriyeli üniversitede eğitim görüyor, AFAD’ın verdiği rakam bu. Üniversitelerde kontenjan şartı yok. Bazı yerlerde bireysel sorunlar olabilir, kendi bölümünü belgeleyememiş, kanıtlayamamış olabilir. Onlara tekil bakmak lazım…

 

Kaynak: Al Jazeera