Atatürk’ün özel hayatından devrimlere kadar çok sayıda kitabın yazarın araştırmacı Eriş Ülger, 16 Nisan'da yapılması planlanan referandumundan önce "Mustafa Kemal Paşa’da kurtuluştan hemen sonra ‘başkan’ olmak istediği" yönündeki söylemlerle ilgili, “Bu iddiaların gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmadığı gibi iftiradan da öte kara çalmadır” dedi.
Lozan Antlaşması öncesi sözleri ile Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki mesajlarını Atatürk’ün ağzından anlatan Ülger, “Büyük zaferden sonra Mustafa Kemal ne isterse o ünvana sahip olabilirdi. Tek kişide sesini çıkaramazdı. Arzu etseydi halife olurdu, kral olurdu. Çevresindekilerden de bu yönde telkinler de gelmiştir. Ancak, Mustafa Kemal Paşa’nın, bu girişimlere karşı verdiği cevaplar karakterini yansıtması ve ülkesinin yönünü belirlemesi açısından son derece önemli ifadelerdir” dedi.
Eriş Ülger, eski Refah Partili Şevki Yılmaz’ın evet oyu için hadis olduğunu söylemesine de tepki göstererek, “Buradan hayırcı ve evetci diye Türk ulusunu karpuz gibi ikiye bölenler, hayırcıları vatan haini, evetcileri sanki kutsal kimselermiş gibi gösterenler, Yüce Tanrıyı bile evetci diye yorumlayanlar yapmayın, hayırcılardan korkmuyorsanız Allah'tan korkun" dedi.
Fikriye Hanım’ın mezar yeri tartışmalarını sonlandıran ve çok sayıda Atatürk kitaplarını kaleme alan Eriş Ülger’in T24’e değerlendirmeleri şöyle:
Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili son günlerde ‘başkanlık’ sistemi istediği ve hatta TBMM’yi kaldırmak istediğine ilişkin tüm iddiaların gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmadığı gibi iftiradan da öte “bühtandır.” Henüz ne Kurtuluş Savaş kazanılmış ne Lozan Antlaşması imzalanmamışken şunları söyleyen kimse mi başkanlık sistemini savunacaktı?
Atatürk kendi kaleminden şunu söylemiştir:
"Milletin kendi yaşamını kurtarmak, kendi meşru hakkını savunmak için çıkardığı sese katılmak, her kendini bilen vatandaşın görevidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o genel şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla katıldık. Katılmamıza engel olabilecek kişisel rütbeleri, makamları da genel şerefi kurtarmaya yönelik bir amaç uğruna feda ettik.”
Büyük zaferden sonra Mustafa Kemal ne isterse o unvana sahip olabilirdi. Tek kişide sesini çıkaramazdı. Arzu etseydi halife olurdu. Arzu etse kral olurdu. Hatta daha da ileri çevresindekilerden de bu yönde telkinler de gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu girişimlere karşı verdiği aşağıdaki cevap hem kendi karakterini yansıtması açısından hem de ülkesinin yönünü belirlemesi açısından son derece önemli ifadelerdir. Atatürk 17 Temmuz 1924 tarihinde şunları söylemiştir:
“Milletimizin uzun asırlardan beri hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların tahakküm ve istiptadı altında (bir kişinin idaresi altında) ne kadar ezildiğini, onların hırslarını temin yolunda ne kadar büyük felâketlere ve zararlara uğradığını düşünürsek, milletimizin hâkimiyetini eline almış olması hadisesinin bütün azamet (büyüklüğü) ve ehemmiyeti nazarımızda tecelli eder.”
Bir ülkenin başarısı, yalnızca bir insandan istenebilir ve beklenebilir mi? diye soran bir Fransız gazetecisine, Mustafa Kemal’in 1923’de verdiği cevap tarihe düşülecek muhteşem bir not niteliğindedir:
“Bir millet, bir memleket için kurtuluş ve selâmet ve muvaffakıyet istiyorsak bunu yalnız bir şahıstan hiçbir vakit talep etmemeliyiz.”
Buradan hayırcı ve evetci diye Türk ulusunu karpuz gibi ikiye bölenler, hayırcıları vatan haini, evetcileri sanki kutsal kimselermiş gibi gösterenler, hiç utanmadan, sıkılmadan kişisel iradesini kullanıp hayır diyenler için terörist, evetcileri vatansever gibi gösterenler, yüce Tanrı'yı bile evetci diye yorumlayanlar yapmayın, hayırcılardan korkmuyorsanız Allah'tan korkun.