"Atatürk, Meclis'i fesih yetkisine karşı çıkan iki vekili bakan yapmıştı"

"Atatürk, Meclis'i fesih yetkisine karşı çıkan iki vekili bakan yapmıştı"

Cumhuriyet Dönemi tarihçisi Sinan Meydan, Meclis'i fesih yetkisine karşı çıkan Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saracoğlu'nu bakan yaptığını belirterek " Atatürk, 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanına fesih ve veto yetkilerine karşı çıkan Mahmut Esat Bozkurt ile Şükrü Saracoğlu'nu köşke çağırıp sabaha kadar onlarla tartışmış ve sabah bu yetkilerden vazgeçmişti. Daha sonra her iki milletvekilini de bakan yapmıştı" dedi.

Sözcü'den Gökmen Ulu'ya söyleşi veren Meydan'ın açıklamaları şöyle:

 

 Önce 1921 Anayasası'nın özünü anlatır mısınız?

  1921 Anayasası, ülke işgal altındayken, savaş devam ederken hazırlanmış, 23 asıl, 1 ek maddeden oluşan bir dosya kağıdını dolduracak boyutta kısa, öz ve olağanüstü bir anayasadır. 1. maddesi, “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” diyordu. 2. maddesi “yasama ve yürütme” güçlerini saraydan, sultandan, halifeden alıp TBMM'ye, millete veriyordu. 1921 Anayasası'nda bırakın partili cumhurbaşkanını, henüz daha ne parti, ne cumhurbaşkanı vardı.

 

En çok tartışma 25. maddede

 

Cumhuriyetin kurulmasından sonra yapılan 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanının yetkileri tartışma konusu olmuş muydu?

9 Mart 1924 tarihinde Yunus Nadi Bey (Menteşe) başkanlığındaki Kanuni Esasi Encümeni, 1924 Anayasası tasarısını Meclis'e sundu.

Tasarının en çok tartışılan maddesi 25'inci maddede “Meclis kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi, reisicumhur da hükümetin mütalâasını aldıktan sonra gerekçesini Meclis'e ve millete bildirmek şartıyla buna karar verebilir” deniliyordu.

Bu madde ile cumhurbaşkanına fesih ve veto yetkileri verilmek isteniyordu. Bu durum o tek partili Meclis'in adeta bir demokrasi sınavı vermesine neden olacaktı.

TBMM'de yapılan oylamanın sonucu ne olmuştu?

Cumhurbaşkanına meclisi “fesih” yetkisi veren 25. Madde, 127 ret, 2 kabul ve 1 geçersiz oyla reddedilmiştir.

Atatürk'ün tavrı ne olmuştu? Ayrıca teklife karşı çıkan milletvekilleri “bir daha seçilemem, işim biter” gibi kaygılar yaşamıyor muydu?

Hem vekillerin böyle bir kaygısı yoktu, hem de Atatürk'ün o yönde tavrı yoktu. O meclis, bugünkü meclisin AKP Grubu'na göre çok daha demokrattı. Falih Rıfkı Atay'ın yazdığına göre, Atatürk, 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanına fesih ve veto yetkilerine karşı çıkan Mahmut Esat Bozkurt ile Şükrü Saracoğlu'nu köşke çağırıp sabaha kadar onlarla tartışmış ve sabah bu yetkilerden vazgeçmişti.

Daha sonra her iki milletvekilini de bakan yapmıştı. Sonuçta 9 Mart-20 Nisan 1924 tarihleri arasında yapılan meclis görüşmeleri sonunda oy birliğiyle 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir. Maddelerin çoğu tartışılarak kabul edilmiş, reddedilmiş veya düzeltilmişti. Tek partili o TBMM, 1924 Anayasası'nı kabul ederken çok sesli olmayı başarmıştı.

Peki 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanının yetkileri ile bugün getirilmek istenen başkanlık anayasası arasında yapılan kıyaslamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

1924 Anayasası'na göre cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz ve Meclis karşısında çok etkisizdir. 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanının, yani Atatürk'ün, ne fesih, ne veto, ne tek başına kanun çıkarma, ne yargıya müdahale etme, ne -siyasi temsilciler dışında- kamu görevlilerini atama, ne bakanları yargıdan koruma yetkisi vardır. 1924 Anayasası'nda Cumhurbaşkanlığı'nın yanında bir de Başbakanlık kurumu vardır.

1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanının tek başına kanun çıkarma yetkisi yoktur. 1924 Anayasası'nın 39. maddesinde “cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlar başbakan ile birlikte ilgili bakan tarafından imzalanır” denilerek, cumhurbaşkanının tek başına kanun çıkarmasının önüne geçilmiş ve 41. maddede, “Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlardan doğacak sorunlar 39. madde gereğince bu kararı imzalayan başbakanın ve ilgili bakanındır” denilerek cumhurbaşkanı, başbakan ve ilgili bakanlarla dengelenmek istenmiştir.

Atatürk de partili cumhurbaşkanı değil miydi?

Evet. Ancak 93 yıl önceki Meclis'te sadece Atatürk'ün kurduğu tek parti vardır. Tüm milleti o tek parti temsil etmektedir. 1924 Anayasası'nın 31. maddesine göre cumhurbaşkanı, Meclis üyeleri arasından seçilmektedir. Milleti tek partinin temsil ettiği bir ortamda cumhurbaşkanının partili olması doğaldır. Tek partili sistemde, ikinci bir parti olmadığı için cumhurbaşkanının “tarafsızlık” sorunu diye bir sorun da yoktur. Ancak bugün çok partili sistemde, partili cumhurbaşkanının, doğal olarak “tarafsızlık” sorunu vardır. Bugünkü sistemde cumhurbaşkanı Meclis içinden milletvekilleri tarafından değil, doğrudan halk tarafından seçilmektedir. Dolayısıyla tek partili sistemin partili cumhurbaşkanı ile çok partili sistemin partili cumhurbaşkanı birbiriyle karşılaştırılamaz.

Meclis'teki o oylama sırasında milletvekilleri nasıl sınav verdi? Birkaç örnekle anlatır mısınız?

İzmir Mebusu Mahmut Esat (Bozkurt) Bey, “Efendiler en mutlak meşrutiyetlerde bile kral, hükümdar, tacidar, behemehâl bir ayan meclisinin reyini almak mecburiyetindedir. Nerede kaldı ki, biz; cumhuriyetimizin en asri bir şekilde olduğunu iddia ediyoruz ve ‘Bilâkaydüşart hâkimiyet, millete aittir' diyoruz ve sonra bu kadar büyük bir kuvvet için de seçtiği reisicumhuruna, seçtiği kabinenin reyini alarak Meclis'i feshedebilme yetkisi veriyoruz.

Rica ederim. Bundan büyük darbe; bütün Teşkilâtı Esasiye, bütün hukuku esasiye tarihi içinde, ne vakit rastlanılmıştır” demişti. Bravo sesleri yükseldi. 16 Mart 1923 tarihli görüşmelerde söz alan İzmir Mebusu Şükrü Saracoğlu ise “Kuvvetlerin bölünmesi hatta birleştirilmesi diye bir şey yoktur, tek bir kuvvet vardır, tek bir millet vardır” diyerek başladığı konuşmasında cumhurbaşkanına veto ve fesih yetkisinin verilmesine karşı olduğunu açıklamıştı.

23 Mart 1924 tarihli görüşmelerde en etkili konuşmalardan birini Saruhan Mebusu Reşat (Kayalı) Bey yapmıştı. Reşat Bey, söz konusu 25. maddenin Atatürk'ün milli egemenlik konusundaki düşüncesine tamamen aykırı olduğunu bizzat Atatürk'ün sözleriyle ortaya koymuştu ve “Gazi Paşa, katiyen emin ve müsterih olsunlar ki, millet yine kendi tâbir ve tavsiyeleri veçhile hâkimiyesinden bir zerresini ismi ve mevkii her ne olursa olsun ve kim olursa olsun hiçbir makama hiçbir ferde tevdi ve teslim etmeyecektir” demişti.

“Yaşa” sesleri ve alkışlar eşliğinde sürdürdüğü konuşmasında, cumhurbaşkanına fesih ve veto yetkisi isteyenleri “Halk, halkçılık bekliyor, iş bekliyor, hakikat bekliyor, siz ferdi saltanat peşinde koşuyorsunuz” diye uyarmıştı. Karesi Mebusu Ahmet Süreyya Bey de fesih ve veto yetkilerini eleştirirken Atatürk'ün milli egemenlik konusundaki sözlerine gönderme yaparak, “Muhterem Paşa Hazretleri bu kürsüde ifade buyurdukları gibi; ‘Bilâkaydüşart tabiriyle ifade edilen hâkimiyeti milletin uhdesinde tutmak, bu hâkimiyetin bir zerresi, sınıfı, sıfatı, ismi ne olursa olsun hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir” ifadelerini kullanmıştı.

Ahmet Süreyya Bey, Atatürk'ün bu sözlerinin hâkimiyeti milliyenin ruhunu meydana getirdiğini belirtmiş, milletin ve vekillerinin bu ülkede yeniden saltanat kurulmasına asla izin vermeyeceğini vurgulamıştı. Ahmet Süreyya Bey, 25. Maddeyi, o gün devletin başında bulunanlardan endişeleri olduğu için değil, bu devletin ve milletin hâkimiyetini ebediyen korumak için reddetmeleri gerektiğini ifade etmişti.

Ahmet Süreyya Bey, sanki 93 yıl sonra bugün gündemde olan Başkanlık Anayasası'na karşı çıkıyor gibiydi. “Fesih hakkının bir şahsa verilmesi milletin hâkimiyetine aykırı ve vatan için büyük bir tehlikedir. İşte bu, milletin hâkimiyeti değil padişahın saltanatıdır” diyordu.