'Atatürk, Münir Nurettin plaklarını camdan attı'

1927 - 1938 yılları arasında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi olan Nuri Ulusu’nun “Atatürk’ün Yanı Başında” adlı anı kitabı, oğlu Kemal Ulusu tarafından derlendi.Türkiye Futbol Federasyonu eski Başkanı olan Kemal Ulusu “29 Ekim 1979’da ölen babamın vasiyetini geç de olsa yerine getirdim. Babam son günlerinde anılarını ve hayatını bir deftere yazmaya başlamıştı” diyor. Son dönemde, “büyük devlet adamı”, “dahi”, “başkomutan”, “devrimci” gibi özelliklerinin yanı sıra “insan” Atatürk’ü anlatan ve büyük ilgi toplayan belgeseller çekiliyor, kitaplar yazılıyor. “İnsan” Atatürk’ü anlatan kitaplardan biri de Doğan Yayıncılık’tan çıktı. Kitabın adı, “Atatürk’ün Yanı Başında.” Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun hatıralarından oluşan kitapta Ata’nın ilk kez yayınlanan fotoğrafları da yer alıyor. Kitabı derleyen ise Türkiye Futbol Federasyonu eski Başkanı Mustafa Kemal Ulusu. “Babamın vasiyetini yerine getirdim” diyen Ulusu, “Babam Nuri Ulusu, 1927’den 10 Kasım 1938’e kadar, yani Atatürk’ün vefatına kadar Çankaya Köşkü’nün Kütüphaceliği’ni yaptı. Çoğu zaman onun en yakınındaki birkaç kişiden biriydi. Bize Atatürk’le ilgili çok özel anıları anlatırdı. Biz de bu anılarını yazmasını istedik. Ölümüne kadar hatıralarını bir deftere yazdı. Ben de babamın kaleme aldığı özel anılarla birlikte, gazete ve dergilere verdiği röportajları derledim” diyor. Babasının en büyük arzusunun 29 Ekim ya da 10 Kasım tarihinde ölmek olduğunu söyleyen Ulusu sözlerini şöyle sürdürdü: “Ölüm döşeğinde zaman zaman gözlerini açar bize tarihi sorardı. Son olarak 29 Ekim 1979’da gözlerini açtı, bize tarihi sordu. ‘29 Ekim’ dediğimizde yüzünde tuhaf bir gülümseme belirdi ve son nefesini verdi.” İşte Atatürk’ün en çok vakit geçirdiği Çankaya Köşkü Kütüphanesi’nin 11 yıl sorumluluğunu üstlenen Nuri Ulusu’nun gözünden Atatürk... Köşkün Kütüphanecisi oldum Nuri Ulusu, Atatürk’le askerlik yaptığı Çankaya Muhafız Alayı’nda karşılaştı: “Muhafız Alayı, Çankaya Köşkü’nü, yani Aatatürk’ü koruyan birlikti. Atatürk bu alayda görev yapan tüm askerlerle tek tek konuşur, onları tanımak isterdi. Bir akşamüstü haber geldi, Atatürk beni görecekti. Hemen üstümü başımı toparladım ve Rusuhi Bey’le birlikte Atatürk’ün makamına gittik. Kalbim duracak gibiydi. ‘Yaklaş asker’ dedi ve sordu: ‘Adın ne?’’, ‘Hacı Tevfik Kaptan oğlu Nurettin’. Bir an durdu, düşündü, hatırlar gibi oldu. ‘Ben bu ismi bir yerden hatırlıyorum delikanlı’ dedi. Tüm cesaretimi toplayarak ‘Paşam ben sizi Bandırma Vapuru’yla yolcu etmiştim’ deyince hatırladı. Anamı, babamı sordu. Askerlik görevimden sonra da bana görev verilmesini istedi. Çankaya Köşkü Kütüphanecisi olmam da askerliğimden sonra, 1927 yılında başladı.” Artık, Nuri Ulusu Atatürk’ün hep yanı başında olan birkaç kişiden biriydi. Hatta seyahatlerinde, köşkün dışına çıktığında da hep yanı başındaydı. Atatürk uzun saatler boyunca kütüphanede kalıyor, kitaplarını okuyor, çalışıyordu. En kızdığı şeylerden biri de kitapların sayfasının kıvrılmasıydı. Ulusu, önlemini aldığını söylüyor: “Atatürk kitabı hangi sayfasında bıraktıysa not alırdım. ‘Getir bakalım bizim kitabı çocuk’ dediğinde hemen kaldığı sayfayı açar verirdim. Çok hoşuna giderdi. O hangi kitabı okursa, ben de o kitapları okurdum.” Asım Us adıyla  yazı yazdı“(...) Atatürk Cumhurbaşkanlığı döneminde de yazarlığını devam ettirmiş; fakat yazdığı yazıların ve makalelerin çoğunu gazete ve mecmualarda kendi adına yerine o gazete ve yazarlarının adı ile yayınlattırmıştır. Hatta bazılarını ise bazı kurumlara mal ederek yayınlattırmıştır. Bilhassa Hatay davası sırasında yazdığı önemli makalelerde bunu çokça yapmıştır. Benim yakinen ve bizzat şahit olduğum olay ise Vakit adlı gazeteye yazdığı yazılardır. Bu yazılarını Asım Us adı ve imzasıyla yazmış ve gazetede yayınlanmıştır. ” Satırları kalemle çizerdi “(...) Kitap okurken altını muhakkak kırmızı kalemle çizerek önemli hususları belirtirdi. Önemli olmayan yerleri ise ya mavi ya da kurşun kalemle çizerdi. Ama müthiş hızlı okuma tekniğine sahipti. Normal kalınlıkta bir kitabı başkası iki günde okur bitirirse, o bir gecede bitiriverirdi. Kütüphenemizdeki kitapları arkadaşları ve başkası okurken kibarca sayfalarını kıvırmamaları için bizzat ikaz ederdim. Çünkü sayfa kıvırmaya çok kızardı.” Adını değiştirmeyi düşündü “(...) Atatürk’ün Arapça kökenli kelimelere karşı müthiş alerjisi vardı. Arapça harfleri, eski hukuki terimleri, hiç kullanmak ve kullandırmak istemezdi. O kadar ki, kendi adı Kemal’i bile Arapça kökenli olduğu için değiştirmeyi düşünmüştü. Bu mevzuda kütüphanede bayağı kafa yorduğuna bizzat şahit olmuşumdur. ‘Kemal mi Kamal mı?’ diye kendi kendine konuşur, sorardı. Hatta bir ara Kamal adını kullanarak kendine az miktarda kart dahi bastırmış, ama pek kullanmamıştı. 1934’teki yasayla aldığı Atatürk soyadının başına sadece K harfini koyarak K. Atatürk olarak imzalarını atarak bu probleme çare bulmuştu.” Münir Nurettin’den Atatürk’e: “Siz söylemeyin şarkıyı bozuyorsunuz” “(...) Atatürk Münir Nurettin Selçuk Bey’i sever, taktir ederdi. Bir tren seyahatimizde yanında Fahrettin Altay Paşa da vardı. Kahvelerini içerken beni çağırdı, ’Gramafona bir plak koy da dinleyelim’ dedi. Ben de Münir Nurettin Selçuk’un bir plağını koydum. Daha ilk ses çıkar çıkmaz, ’Çabuk kapat bunu, yerine başka koy’ dedi. Safiye Ayla’nın bir plağını koydum. ’Tamam güzel oldu şimdi’ dedi ve ’Münir Nurettin’in ne kadar plağı varsa getir’ dedi. Üç dört plağı vardı, hepsini Atatürk’e verdim. Camı açtı ve tüm plakları attı. Sonra da ’Oh be’ dedi. Şaşkın bakışlarımız içinde bir şey sormadık. Ta ki Ankara’ya gelinceye kadar. Keyifli bir anında plakları niye attığını sorduk. Gülmeye başladı. ’Münir Nurettin hani bir gece Dolmabahçe’ye gelmişti, sofrada şarkı söylerken, ben de keyifliydim söylediği şarkılara iştirak ediyordum. Bir müddet sonra şarkısını kesti ve yanıma gelip kulağıma, ’Lütfen benimle beraber söylemeyin, şarkıyı bozuyorsunuz, ben rahat söyleyemiyorum’ dedi. Belki kimse sezmedi ama kendime mani oldum, ters bir şey söylemedim. Tabii şarkı bizim işimiz değil ama keyiflenmişiz, söylemeye çalışıyoruz. Beyefendiyi pek rahatsız etmişiz. O gece ona çok kırıldım, gücendim. Ama yine de plaklarını atmamalıydım, yanlış yaptım’ dedi. Münir Nurettin’i bir başka gece yine davet etmişti ama o gece nedense Münir Nurettin’den hiç şarkı istemedi.” (Vatan Gazetesi, Bizim Kahve eki)