Atatürk'e hakaret tartışmasını başlatan programdaki Akit yazarı: Ağzımdan çıkmayan sözler beni bağlamaz

Atatürk'e hakaret tartışmasını başlatan programdaki Akit yazarı: Ağzımdan çıkmayan sözler beni bağlamaz

Albayrak Holding'in sahibi olduğu TVNet'te yayınlanan "Derin Tarih" adlı programın konuğu Süleyman Yeşilyurt'un "Afet İnan Çankaya'nın nikâhsız first lady'sidir" ifadesi ve Yeni Şafak yazarı Mustafa Armağan'ın "Mustafa Kemal ile Afet İnan birlikte yatıp kalkıyorlardı" iddiası ile başlayan tepkiler sürüyor. Tartışmayı başlatan programda yer alan Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu, "O gece birlikte program yaptığımız arkadaşların yanı sıra, tüm yazan-çizen meslektaşlarımın fikir özgürlüğünü sonuna kadar savunmakla birlikte, ağzımdan çıkmayan hiçbir söz beni bağlamaz" açıklamasında bulundu.

Yavuz Bahadıroğlu'nun Yeni Akit gazetesinin bugünkü (12 Mayıs 2017) nsühasında yayımlanan "Milletime arz-ı hâl" başlıklı yazısı şöyle:

Kendimden bahsetmek hiç mi hiç hoşuma gitmiyor. O kadar ki, konferans öncesinde biyografimin okunmasını çoğunlukla engelliyorum. “Yavuz Bahadıroğlu kimdir?” diye başlayan biyografi okumalarını “Hiç kimse” diyerek geçiştirmek bana daha anlamlı geliyor. 

Önemli olan yazarın nerede doğduğu, ne zaman evlendiği, neler yaşadığı değil, neler yazdığı, millete neler bıraktığıdır.

Buna rağmen bugünkü yazımda kendimden bahsedeceğim…

Yetmiş yıllık ömrümün tümü okumak, araştırmak, öğrenmek, yazmak ve birikimlerimi tüm toplumla paylaşmakla geçti.

Çeşitli yayınevleri tarafından yayınlanan kitaplarım kendi boyumu aştı. O kitaplarda tarzım, tavrım, duruşum, olaylara bakışım nettir: İman diyorum, ezan diyorum, vatan-bayrak, millet-devlet, hürriyet diyorum, karınca kararınca elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Çeşitli gazetelerde, dergilerde on binlerce köşe yazısı yazdım, televizyon-radyo programları yaptım, röportajlar verdim. Oralardaki tavrım, bakış açım, fikrim de ortadadır… 

Buna rağmen, hiçbir şey yazmamış, hiçbir iş yapmamış muamelesi görüyor, meçhul biri gibi algılanıyor, Tvnet’teki Derin Tarih programı bahanesiyle “yargısız infaz”a tabi tutuluyorum. O programdaki sözlerim çarpıtılıp “Atatürk’e hakaret” ettiğim yolunda kanaat oluşturuluyor.

Bir sürü FETÖ artığı, ikbalden düşmüş siyasetçi, koltuğunu kaybetmesine ramak kalmış parti yöneticisi bazı samimi Atatürkçüleri de maniple ederek başıma üşüşmüş durumda. Günlerdir bana, eşime, çocuklarıma, hatta cennetmekân anne ve babama hakaret yağdırılıyor. 

Kimisi kendini ispatlamaya, kimisi gündemi değiştirmeye, kimisi de “intikam” almaya çalışıyor. 

Güya ben o programda Atatürk’e hakaret etmişim. Etmedim, etmem!

Muharrirlik geçmişime bakanlar göreceklerdir ki, uzun yazı hayatımın hiçbir yerinde kimseye hakaret yoktur. “Hakaret aczin ve bilgisizliğin çocuğudur” diyen bir insanım. “Atatürk’ü Koruma Kanunu” olarak bilinen 5816 sayılı kanunu ihlâlden hiç yargılanmadım. Kanun olmasa dahi hakaret etmezdim.

Çünkü inancım, tarzım ve üslubum buna izin vermez. Ayrıca, kanunu ihlâl etmeden söylenmesi gerekeni söyleyebilecek kadar da deneyimli bir yazarım.

İfade etmeliyim ki, 5816 sayılı kanunu defalarca eleştirdim. Demokratik bir ülkede bunun hiç olmaması gerektiğini düşünenlerden biriyim. Yine böyle bir kızılca kıyamet günlerinde, mezkûr kanunun rahmetli Başbakan Adnan Menderes tarafından istendiğini de biliyorum. Menderes’i takdir etmeme rağmen, bunu yanlış buluyorum. 

Öte yandan, tarihi şahsiyetlerin kanunla korunmaya muhtaçmış gibi gösterilmesi, onlara da haksızlıktır. Bu haksızlığın düzeltilmesini ve tarihi şahsiyetlerin “milli vicdana” emanet edilmesini daha doğru buluyorum.

Mezkûr programda sözü edilen konu, yani Afet İnan’ın Atatürk tarafından “manevi evlât” olarak alınması konusu, çeşitli kitaplarda tartışılmış, farklı görüşler dillendirilmiştir. Bu konuda benim kanaatim, Derin Tarih programında ifade ettiğim gibidir: “Atatürk, devrimlerini hayata geçirmek için, Afet İnan’ı kadınlara örnek olarak yetiştirmek üzere ‘manevi evlât’ almış olabilir.”

Kanunlarımızda “manevi evlât” diye bir kavram yoktur. Yani mesele tartışmaya açıktır. Atatürk’ün çocukken “karga kovalaması” önemli bulunup ders kitaplarına geçirildiğine göre, Atatürk araştırmacıları açısından, bu konu da önemli bulunabilir. Tabii “hakaret” içermemesi esastır. Ve benim söylediklerimde hakaret kastı ve hakaret asla yoktur!

Zübeyde Hanım’ın adı ise programda hiç geçmemiştir. Başka birinin başka bir yerde söyledikleriyle harmanlayıp insanları töhmet altında bırakmak ahlâki değildir.

O gece birlikte program yaptığımız arkadaşların yanı sıra, tüm yazan-çizen meslektaşlarımın fikir özgürlüğünü sonuna kadar savunmakla birlikte, ağzımdan çıkmayan hiçbir söz beni bağlamaz. 

Milletime saygıyla duyururum.