Avusturya gazetesi Die Presse, muhabirlerinden Josef Hans Lazar'ın Mustafa Kemal Atatürk'le 23 Eylül 1923'te yaptığı röportajı yeniden yayınladı. İşte 90 yıl sonra yeniden yayınlanan o röportaj:
Ankara'ya gönderdiğimiz özel muhabirimiz Josef Hans Lazar'ın (die Presse) röportajı.
Atatürk ile röportaj. Çağdaş Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve o dönemde zor olan Avrupa ilişkileri üzerine.
23 Eylül 1923.
Yeni Türkiye'nin kurucusunu görmek pek de kolay değil, onunla konuşmak daha da zor. Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Ankara'ya gidip, Hiçbir şey yapmadan geri dönmemek için şans ve tesadüflere bağlıdır. Yazar, Türk basın bürosunun çabaları sayesinde yeni Türkiye'nin iktidar sahibinin makamında kabul edilmeyi başardı. Röportaj TBMM'nin Başkanlık odasında gerçekleşti.
Gücü ve içine dönüklüğüne rağmen Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın kişiliği sade, özgür ve kibirsiz. Çok az zamanı olmasına rağmen, heyecan ve feyiz veren açıklamalarına 45 dakika ayırdı.
Kelimeleri iyi seçilmiş, sakin ve iyice düşünülmüş bir fikir zincirinin sonucu. Yüzünde zayıflık, bezginlik, hedefsizlik ve bir şeyleri saklı tuttuğu izi yok. Yüzünde zayıflıkların ve sıradanlığın hakim olduğumu dönemimizde, çok iyi gelen olgunlaşmış, konsantre olmuş bir enerji, gerilmiş bir güç var.
Mustafa Kemal tarihi önem taşıyan açıklamalarda bulundu:
Milli Türk hareketinin başlangıcından bu yana titizlikle kullanılmayan Cumhuriyet kelimesini kullandı:
“Size Türk Anayasası'nın ilk maddesini tekrarlamak istiyorum. ‘Egemenlik, sınırsız ve koşulsuz halkındır. Yönetim tarzı, halkın geleceğini bizzat kendisi ve gerçekten belirlemesi ilkesine dayanır.’ Bu iki cümlenin yorumu bir kelimenin şüpheye yer bırakmayan tanımlanmasıdır: Cumhuriyet!”
Yeni Türkiye'deki gelişme henüz tamamlanmadı. Bu yol sonuna kadar gidilmeli. Değişiklikler, düzeltmeler ve iyileştirmeler gerekli, son en iyi hali için. Ancak çok kısa zamanda Türkiye, tüm şekliyle ruhen zaten olduğu yapıya kavuşacaktır: Cumhuriyet!
Avrupa'nın ve Amerika'nın diğer cumhuriyetleri gibi, temel ilkelerdeki birliği rağmen çok farklı olmaları gibi, bugünkü Türkiye'de sadece bazı dış çizgilerde diğer cumhuriyetlerden farklı. Ama ilkesel yapı olarak değil. Tüm diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi burada bir bağımsız parlamento var, tüm bakanlar kendi alanlarından sorumlu.
Türk ve diğer bilinen temel yönetim biçimlerini akıl dolu şekilde analiz ettikten sonra Atatürk şu sonucu çıkarıyor:
“Biz Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve sorumlu Bakanları olan bir cumhuriyet olacağız. Yeni Türkiye'nin başkenti hakkındaki soruda böylelikle kendiliğinden ortaya çıkıyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'dır!”
Açıklamalarının diğer bölümlerinde Mustafa Kemal Paşa, Avrupa basınında çok kez gündeme gelen, Türkiye'nin Avrupa ve Batı medeniyetine nefretle sırtını dönmesi konusu üzerine de konuştu:
“Yüzyıllardan beri düşmanlarımız, tüm ellerinde olan imkânlarla Türklere karşı kin duyguları ve aşağılama hisleri beslemeyi alışkanlık haline getirdiler. Bu beyinlerde kök salan duygu ve düşünceler, bizim yorulmadan mücadele ettiğimiz bir Batı mantalitesini oluşturuyor. Tüm değişikliklere ve olaylara rağmen halen bu duygular tamamen yok olmadı. Halen Türkleri, her türlü ilericiliğe karşı, düşman olan, entelektüel ve ahlaki gelişmeye kapalı, barbar insanlar olarak görmek istiyorlar. Bizi batmaya mahkûm ulus olarak gören Batı, bizim çöküşümüzü hızlandırmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Doğrudur, padişahlık döneminde hükümetler Türk halkının Avrupa ile temasını engellemek için çabaladılar. Böylece halkı baskı altında tutup, her türlü özgür düşünce beyanını engellemeleri daha kolay oluyordu; ama biz Türk milliyetçiler çevremizi, içte ve dışta olanları açık ve net bir şekilde gözlüyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, insanlarımızın başka uluslarla temasa geçmesi, bizim öz menfaatimizedir. Biz zaman kaybetmeden, hızlıca Avrupa ile ilişkileri geliştirmek için çalışarak elimizden gelen her şeyi yapmak istiyoruz.”