'Atatürk'ün ölümüyle ilgili bile kuşkular var'

'Atatürk'ün ölümüyle ilgili bile kuşkular var'

Abdülkadir Selvi (Yeni Şafak, 19 Haziran 2012)

 

Çankaya seçimi

 

"Atatürk'ün vefatı sürecinde bir defter tutuluyor. Kimler geldi, saat saat var. Ayrıca doktorların kullandığı ilaçlar var. Bunların hepsini inceledim. İkisi de bende mevcut. Fotokopilerini aldım. O döneme dair ilginç şeyler tespit ettik. Ben hoca olan arkadaşlarımla oturdum ilaçları tek tek konuştuk. O dönemde neden bu ilaçları kullandılar, başka ilaç yok muydu? Ciddi bir araştırma yaptık. Fakat neticede biz sirozun... Mesela karın yıkanıyor. Karında asit birikmesi neden asit birikti, neden bu şekilde bıraktılar, bunun gibi birçok şey."

Bu sözler Ecevit'in doktoru Mücahit Pehlivan'a ait.

"Devletin beni aydınlatmasını istiyorum" diyor Mücahit Pehlivan.

Peki devlet hangi konuda aydınlatacak?

"Bazı evraklar kayıp. İmha edilmiş. DNA yapılmasına kadar gidilmeli. Ben doğruları öğrenmek istiyorum. Kütüphanelerde birçok bilgi var ama (dosya) 3 ten 7'ye geçmiş."

Ecevit'i kurtaran doktor biliniyor Mücahit Pehlivan.

Ecevit'in tedavisini üstlendiği sırada Çankaya Köşkü'nde Atatürk'ün ölümüyle ilgili yaptığı araştırma sırasında bu kuşkular oluşmuş kendisinde.

Özal'ın vefatıyla ilgili soru işaretlerinin gündemde olduğu bir sırada Atatürk'ün ölümüyle ilgili bir polemik başlatmak amacında değilim.

10 Kasım'da öldü Atatürk. Ama cenazesi henüz 1 günlükken Ankara'da Meclis toplandı, cumhurbaşkanı seçimi yapıldı, İnönü yemin edip göreve başladı. Ne bu acele?

Daha da ilginci, Türkiye, Atatürk'ün ölüm haberinin şokunu yaşarken, o saatlerde Genelkurmay karargahında Fahrettin Altay, tümen ve kolordu komutanları ile birlikte aldığı kararı, Fevzi Paşaya tebliğ etmekle meşguldü.

Atilla İlhan süreci şöyle değerlendirmişti: "Babıali baskını neyse, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı seçilmesi de odur. Ordu ağırlığını koymuş ve tamamiyle iktidardan tasfiye edilmiş olan İnönü, cumhurbaşkanı seçilmiştir"

Yani öyle,

"Doktor doktor kalksana Lambaları yaksana Atam elden gidiyor Çaresine baksana" durumu yok.

Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ün ölümüyle ilgili bile kuşkular varsa, Özal'ın ölümü araştırmalara konu oluyorsa, bu ülkede Cumhurbaşkanlığı uğruna darbeler yapılıp, muhtıralar veriliyorsa, Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerini çok dikkatli bir şekilde izlememiz gerekiyor.

"11 Eylül günü akan kan 13 Eylül günü nasıl kesilmiştir?" diye soran da, "Kanlar Evren'i Çankaya'ya taşımak için aktı" cevabını veren de Demirel'di...

Darbe komisyonuna bu sözlerinin ne anlama geldiğini anlatmadı Demirel, ama Özal'ın ölümüyle ilgili şu sorunun yanıtını vermeli:

Gazeteci Emin Çölaşan, Özal'ın ölümünden 1 yıl önce TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'la aralarında geçen bir diyaloğu, 1997 yılı Aralık ayında yayınlanan "Yasemin'in Penceresi" programının editörü Jan Paçal'a anlatmıştı.

"Cindoruk'la bir gün Meclis başkanının konutunda konuşuyoruz. Laf Turgut Özal'a geldi. Bana dedi ki: 'Turgut Özal gidici' ben de, 'Bu ne demek, nasıl, nereye gidici?' dedim. 'Ölecek' dedi. Ben de, 'Hepimizi götürür, sapasağlam bu adam' dedim. 'Kesin gidecek,5-6 ay falan ömrü var' dedi. 'Bu devlet bilgisi ve aramızda kalacak' dedi. 'Bu nasıl devlet bilgisi' dedim. 'Baba'dan duydum' dedi."

Çölaşan," Gerçekten de aradan birkaç ay geçti ve Turgut Özal aniden öldü gitti" diyor.

Darbeleri Araştırma Komisyonu'na masal anlatan Demirel'i ya da Cindoruk'u, bu bilgiyi nereden aldıklarını açıklamaya davet etmiyorum. Sadece Özal öldükten sonraki süreci kimlerin yönettiğine, değişimci devletin, nasıl statükocu devlet haline geldiğine dikkat çekmekle yetinmek istiyorum.

Bu tür Ali Cengiz oyunlarına son vermek için Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi sistemine geçildi.

Tehlike sona erdi mi?

Asla.

Bizans'ta entrika bitmez.

Bu kez de seçim öncesi süreci yönetmeye çalışıyorlar. Bunun ilk adımını 12 Haziran seçimleri öncesinde, YSK'nın parlamento aritmetiğini doğrudan etkileyen kararlarıyla attılar.

AK Parti'nin tek başına iktidar olacağını onlar da biliyordu. Ama tek başına anayasa yapacak çoğunluğa ulaşmasını engellemeyi hedefliyorlardı. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi, yurtdışındaki Türklerin oy kullanmasının engellenmesi ve BDP'lilerle ilgili kararla bunu başardılar.

Uludere'de Kürtlerle, MİT olayında Cemaat'le AK Parti arasına fitne sokmak için ikinci adımı attılar.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini kim yönetirse, Türkiye'nin geleceğine de o damgasını vuracak.

Çankaya seçimi demek, aslında Türkiye'nin geleceğinin seçimi demek...

Şimdi safları sıklaştırmanın zamanı...