Atlantik'i tek başına geçen ilk Türk kadın yelkenci Başak Mireli: 'Okyanusun ortası bir rahatlama anı'

Başak Mireli

Yelken sporcusu Başak Mireli, Atlantik Okyanusu'nu tek başına geçen ilk Türk kadın oldu.

12 metrelik "İstanbul" adlı teknesiyle 23 Aralık'ta Cape Verde'deki (Yeşil Burun Adaları) Mindelo marinasından okyanusa açılan Mireli, 24 günlük seyir sonunda, 15 Ocak'ta Karayipler’deki Martinik’e ulaştı.

İkisi de yelken sporcusu olan Mireli ve Ömer Öcel çifti, Temmuz ayından bu yana tekneleriyle dünya turunda. Ancak Mireli, yolculuğun başından beri toplamda 2346 deniz miline ulaşan Atlantik Okyanusu seyrini tek başına yapmayı hayal ediyordu. Bu hayalini gerçekleştiren Mireli, yolculuğunu BBC Türkçe'ye anlattı.

Yolculuğunuzu tamamlayıp döndünüz ve üzerinden birkaç gün geçti. Şu andaki hisleriniz nasıl?

Biraz şoktayım çünkü yoldayken dünyadan haberim yoktu. Şimdi geldim bütün bu ilgi, bütün bu şımartma inanılmaz güzel. Martinik'te şu an bulunduğumuz yerde yüzlerce tekne var ve hepsi hemen hemen benimle aynı rotayı yapmış. 24 gün kimseyle iletişim içerisinde olmadıktan sonra buraya gelip deneyimlerinizi paylaşmak çok enteresan. Bazı şeyleri anlattıkça gerçekten deneyimi sindirmeye başlıyor insan. Ben şimdi bu aşamadayım. Yaptığım stratejik hatalar, sorunları çözme biçimim, başarılı yanlarımı anlatıp üzerinden geçiyorum.

Yolculuk düşündüğümden biraz daha zorlu oldu açıkçası. Ben daha sakin olur diye bekliyordum ama koşullar umduğum kadar sakin değildi. Çok majör bir sıkıntı yaşamamakla birlikte, teknede de tabii ki bazı sıkıntılar yaşadım.

Eşinizle birlikte dünya turuna başladığınızda, bu rotayı tek başınıza kat etmeyi planlıyor muydunuz?

En başından beri planlanmış bir şeydi. Zaten ben çok uzun zamandır yelken sporuyla uğraşıyorum, çok uzun tek başıma seyirler yapıyorum. En başından beri, yıllardır hayal ettiğim bir şeydi. Ve benim bunu mümkün olan en rahat koşullarda yapmam için teknede de bir sürü modifikasyonlar yaptık. Yol boyunca da, özellikle Cebelitarık'tan, Akdeniz'den çıktıktan sonra bu modifikasyonları test etme imkanı bulduk.

Mesela rüzgar dümeni denen bir şey var, mekanik bir otopilot. Bunu Akdeniz'de, bizim kara sularımızda test etmek mümkün değil, çok stabil rüzgarlar isteyen bir alet. Bunları hep eşimle beraber, yol boyunca test ettik.

Eşinizle Yeşil Burun Adaları'nda ayrılırken birbirinize nasıl veda ettiniz?

Çok uzun süre vedalaşamadık, birbirimizden ayrılmaya hazır olamadık ve o süreci uzatabildiğimiz kadar uzattık. En son dedik ki evet artık ayrılabiliriz... Ömer bana el salladı, ben de halatları çözdüm çıktım. Ve sonra yolda kendime dedim ki "Öpmüş müydüm acaba ben Ömer'i?"...

Psikolojik ve fiziksel olarak sizi en çok zorlayan anlar nelerdi?

Gerçekten benim düşündüğünden çok daha stresliydi ve ben zaman zaman bu stresi yönetmekte zorlandım. Fark ettim ki zihnimde ben kendimi hazırlamaya çalışırken aslında bir tarafta, özellikle aldığım geri bildirimlerle, kendimi hazırlayamamaya koşullanmışım.

Çünkü biz sonuçta çok uzun süredir birlikte seyir yapan, bu yolculuğa birlikte çıkmış bir çiftiz. Burada bir iş bölümümüz var. Benim teknede daha çok yelkenlerle ilgili, Ömer'in mekanik aksamla ya da motorla ilgili meşguliyetleri var ve şimdiye kadar gelen sorular hep "Ömer olmadığında sen bunları kendi başına yapabilecek misin?"di. Bu benim bilinçaltıma çok işlemiş. Bunun, özellikle ilk dört gün çok ciddi bir yükünü hissettim. Bu planlamadığım bir şeydi.

Bu kaygı özellikle teknede teknik arızalar yaşadığım zamanlarda çok yükseldi ve ben kendimle dalga geçmeye başladım. İlk önce her şeye panik yapıyordum "Aaa bozuldu, ne olacak?" diye, sonra gidip tamir ediyordum. Sakinleştiriyordum kendimi.

Bunun dışında; uyumamak...24 gün boyunca aralıksız uyuduğum 1 saat olmadı mesela. Her yarım saatte bir, kontroller için uyandım. Bunlara kendimi hem psikolojik, hem de fiziksel olarak çok hazırlamıştım. Dolayısıyla oralarda çok zorlanmadım.

Rotanın ilk yarısında fiziksel koşullar da, rüzgar ve dalga maalesef çok avantajıma değildi. Ticaret rüzgarları henüz oturmamıştı. Kuzeyden sert bir hava ve sert dalgalar geldi. Bu yüzden biraz daha güneye inmek zorunda kaldım. Dalgalar büyüdükçe tekne su yapmaya başladı. Pompalar bozuldu, yedeklerini devreye soktum. Özellikle ilk 10 gün çok zorlayıcı oldu. Bu rotayı birkaç defa yapmış olan teknelerle görüştüğümde onlar rotanın bu yıl her zamankinden daha zorlayıcı olduğunu söylediler.

Okyanusun ortasında tek başınızaydınız. İnsan o noktada neler hissediyor?

Evet, öyle bir an oldu. Eşikler var aslında. Okyanusun ortasında olduğunuz nokta kendinizi "Okyanusun ortasındayım ve çok yalnızım" diye hissettiğiniz bir nokta değil de "Oh, yolu yarıladım. Buraya kadar gelebildiysem bundan sonrasını daha rahat halledebilirim" dediğiniz nokta oluyor. Dolayısıyla aslında okyanusun ortası, tahmin ettiğinizin aksine bir rahatlama anı.

Atlantik Okyanusu'nu tek başına geçen ilk Türk kadın yelkenci olmak size nasıl hissettiriyor, bu bayrağı taşıyacak mısınız?

Şimdi tek bir dileğim var: Benim bu yaptıklarımı görüp, tanıştığım diğer insanları, paylaştığım içerikleri görüp gençler, bunu yapmak isteyenler kendilerinde, içlerinde daha büyük bir enerji bulsunlar. Yani benim göstermek istediğim tek şey kendi hayatıma dair; bunu yapmak isteyen özellikle gençler ve farklı insanlar, bunun yapılabilir olduğunu görsünler ve hayallerinin bir köşesine koysunlar. Bu tabii ki illa yelken olmak zorunda değil.

Bu benim için bir çocukluk hayaliydi. Gerçekleştirebildiğim için, hayatımın bir köşesinde kurduğum bir hayali gerçeğe çevirebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Herkes hayallerine sarılsın.