Bekçi alımı yönetmenliğinin değiştirilmesini T24’e değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan, daha önce en fazla altı ay olan hapis cezası şartına ilişkin sürenin bir yıla çıkarılmasının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki hükme dayandığını söyledi. “Şunu özellikle belirteyim, bunlar hukuka aykırı düzenlemelerdir. Bu da iktidarın benden olanı alırım, olmayanı almam demektir. Başka da bir anlamı yoktur” diyen Av. Türkdoğan, bekçilik uygulamasının ‘kadrolaşma aracı’ olarak kullanıldığını kaydetti.
Resmî Gazete’nin bugünkü (17 Mart) sayısında “Çarşı ve Mahalle Bekçiliğine Giriş ve Eğitim-Öğretim Yönetmeliği” yayımlandı.
17 Mart 2023 tarihli yönetmelik ile 2 Mart 2018 tarihli yönetmelik arasında, “Başvuru ve Adaylarda Aranacak Şartlar” başlığı altındaki bir dizi değişiklik dikkat çekti.
2018’deki yönetmelikte yer alan “İlkokulu bitirmiş olmak” şartı, yeni yönetmelikte “Son başvuru tarihi itibarıyla en az lise veya dengi okul mezunu olmak” şartıyla değiştirilirken, eski yönetmelikteki “Türk toplum telakkilerine göre kötü şöhretli tanınmamak” şartı da yeni yönetmelikte kaldırıldı.
“Ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanmak, dolanlı iflas veya yüz kızartıcı başka bir fiilden dolayı hapis cezasından hükümlü bulunmamak” şartı ise şu iki şartla değiştirildi:
“d) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile;
1) Kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olmamak.
2) Affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık veya cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan dolayı mahkum olmamak.
2018’deki yönetmelikte yer alan “Adayın kendisinin ve evli ise eşinin; genelev, birleşme yeri, randevuevi, tek başına fuhuş yapılan konut ve benzeri yerlerde çalışmış veya aracılık ve bekleyicilik fiillerinde bulunmamış olmak, genel ahlak ve edebe aykırı mahiyette her türlü yazılı, sesli ve görüntülü eserleri, kaydedildiği materyale bakılmaksızın üretmek ve satmaktan veya kumar, uyuşturucu veya uyarıcı madde nedeniyle, hakkında herhangi bir adli veya İdari soruşturma veya kovuşturma devam ediyor olmamak, bunlardan dolayı İdari yaptırım uygulanmamak veya bu işler nedeniyle hüküm giymemiş olmak” şartı da yeni yönetmelikte kaldırıldı.
“Terör örgütleri ile bu örgütlerin legal veya illegal uzantılarının eylemlerine, toplantılarına, yürüyüş ve mitinglerine karışmamış, desteklememiş ve katılmamış olmak” şartı ise yeni yönetmelikte “legal ve illegal” kavramları kaldırılarak yer aldı.
T24’e konuşan İHD Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan, bekçiler için daha önce en fazla altı ay olan hapis cezası şartına ilişkin sürenin bir yıla çıkarılmasının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yer alan hükme dayandığını belirterek, “Bir yıl ve daha fazla hapis cezası almamak zaten 657’de tanımlanan bir hüküm. Bunu özel bir maddeyle 6 aya indirmişlerdi” dedi.
Yönetmelikte yer alan “Terör örgütleri ile bu örgütlerin uzantılarının eylemlerine, toplantılarına, yürüyüş ve mitinglerine karışmamış, desteklememiş ve katılmamış olmak” maddesine dikkat çeken Av. Türkdoğan, şunları kaydetti:
“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet nedeniyle hakkında işlem yapılmış herkes bu kapsama alınabilir, halbuki Anayasa Mahkemesi ‘iltisak ve irtibat nedeniyle mensubiyeti’ kavramlarını iptal etti. Ayrıca ‘legal ve illegal’ kavramlarını kaldırıp sadece ‘uzantılar’ kavramını bırakmışlar. Bu ‘uzantıları’ kim belirliyor? Bunlar hep sübjektif kavramlar. Hukukumuzda böyle bir kavram yok. Sonuç itibariyle bu, siyasi iktidarın kendinden olanı bekçi yapıp, bunu kendinden olmayanın hayat tarzına müdahale aracı olarak kullanmasıdır. Nitekim böyle de oluyor. Şunu özellikle belirteyim, bunlar hukuka aykırı düzenlemelerdir. Bu da iktidarın benden olanı alırım, olmayanı almam demektir. Başka da bir anlamı yoktur.”
“Ancak buradaki temel problem şu: Türkiye, çarşı ve mahalle bekçiliğini kaldırmıştı ancak OHAL’den sonra bunun tekrar getirilmesi doğru değildi” diyerek sözlerine devam eden Av. Türkdoğan, çarşı ve mahalle bekçiliği uygulamasını ‘özel hayata saygı hakkına müdahale’ olarak nitelendirdi.
Av. Türkdoğan şu ifadeleri kullandı:
“Yani devlet, sürekli olarak çarşıları, sokakları, mahalleleri, caddeleri sadece elektronik gözetleme aygıtlarıyla değil bizzat bekçilerin dolaştırılması yoluyla da kontrol altına alıyor. Bu, güvenlikçi bir anlayıştır ve insanların özgürlük alanı kısıtlamaktadır. Özellikle kadınlar, LGBTİ+ bireyler bakımından ciddi sorun yaratan, onların özgürlük alanını daraltan bir uygulamaya meydan vermektedir. Çarşı ve mahalle bekçiliğine alınan kişilerin profiline baktığımızda OHAL sonrası dönemde sadece belli bir siyasal anlayışa mensup insanlardan seçildiğini görüyorsunuz. AKP ve MHP referanslarıyla bu görevlere alındılar, sayıları da oldukça fazla. Yani bu aynı zamanda bir kadrolaşma aracı olarak kullanıldı. Maalesef Türkiye’nin İçişleri Bakanları böyle şeyleri seviyorlar. Eskiden Mehmet Ağar ne kadar çok Elazığlıyı polis yaptığıyla övünürdü. Herhalde mevcut İçişleri Bakanı da ne kadar çok kişiyi polis ve bekçi yaptığıyla övünecek ileride.”
Türkiye’nin güvenlik anlayışından çıkıp özgürlükçü bir anlayışa yönelmesi gerektiğini savunan Av. Öztürk Türkdoğan, “Jandarma, polis ve bekçi sayısı 600 bine yaklaşmış durumda. Ücretli asker sayısını da buna eklerseniz 1 milyona yaklaşıyor. 84 milyonluk bir ülkede özel güvenlik şirketleri hariç 1 milyon güvenlik personeli olur mu? Buna rağmen Türkiye’nin suçla mücadelesi başarısız” değerlendirmesinde bulundu.
Av. Türkdoğan, hapishanelerde 340 bin kişinin, dışarıda ise bu sayının iki katı kadar kişinin de adli kontrole tabi olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir sosyoloğun bunu izah etmesi gerekir açıkçası. Hem bu kadar çok güvenlik personeli çalıştıracaksınız hem hapishanelere bu kadar çok insan atacaksınız, hapishaneye atmadıklarınızı adli kontrolle denetim altında tutacaksanız ve suç istatistikleriniz sürekli yükselecek. Burada bir terslik var. İktidarın önce bunu bir izah etmesi gerekir. Demek ki güvenlikçi anlayışlarla bu olmuyor. Sonuç olarak başta söylediğimi tekrar edeyim: Bu uygulamaya tekrar dönülmesi doğru olmamıştır. Türkiye, bekçiliği kaldırmıştı, hatta bu uygulamayı Ak Parti hükümeti kaldırmıştı. Geri getiren de onlar oldu.”