İngiltere gazetelerinin tümünde bugün ilk sayfaları Olimpiyat Oyunları'nda madalya alan atletlerin resimleri süslüyor.
İngiltere, oyunların ikinci gününde ilk madalyalarını kazanmış, bisikletçi Lizzie Armitstead gümüş, yüzücü Rebecca Adlington da bronz madalya almıştı.
Guardian'ın manşeti: "Altın yok ama kutlanacak çok şey var".
Gazete, alınan bu ilk madalyaların ardından İngiltere'nin olimpiyat takımının iyi bir ivme yakalaması ve 1908 oyunlarından bu yana en iyi performansını göstermesi yönündeki umutları da haberine taşıyor.
Independent'ın ilk sayfasında Olimpiyat Oyunları'ndaki boş koltuk skandalı işlenmiş.
Biletlerinin tükendiği söylenen karşılaşmaların canlı yayınlarında yüzlerce boş koltuğun görülmesi kamuoyunda tepki yaratmıştı.
Independent, bu boş koltukların şimdi askerler, öğretmenler ve öğrencilerle doldurulacağını yazıyor.
Gazetenin Olimpiyat Oyunları için hazırlanan ekinde yazan James Lawton ise boş koltuk skandalının "halkın oyunları" fikrine bir ihanet olduğunu ifade ediyor.
Lawton, sponsor firmalara ticari anlaşmalarının gerektirdiğinden daha fazla ayrıcalık tanınmaması gerektiğini söylüyor.
Boş koltuk skandalı Times'ın da manşetinde... Gazete iç sayfalarda devam ettirdiği haberinde, atletlerin tribünlerin boş olmasına tepki göstermeye başladığını da yazıyor.
Haberde, Kuveytli yüzücü Faye Sultan'ın Twitter hesabından yaptığı şu açıklama yer alıyor: "Olimpiyatlar'da boş koltuklar mı? Ve ailem beni yüzerken görmek için bilet bulamamışken... Saçmalık!"
Olimpiyat Oyunları'nın resmi açılış töreniyle ilgili tartışmalar da sürüyor.
Muhafazakar Partili bir milletvekili, töreni sol eğilimli bularak sert bir dille eleştirmiş, ardından sözlerinin yanlış anlaşıldığını savunmuştu.
Liberty örgütünün direktörü Sami Chakrabati, Guardian için kaleme aldığı yazısında, "Açılış töreni sol kanat ya da sağ kanat bir gösteri değil, Britanya'nın gerçekçi bir hikayesiydi." diyor.
Independent da başyazısında, Danny Boyle'un Shakespeare'den replikler, Sanayi Devrimi'nden öyküler, İkinci Dünya Savaşı sonrası göçmen akını, JK Rowling'in romanlarından karakterlerle Britanyalı olmanın ne demek olduğu hakkında bir fikir verdiğini belirtiyor.
Times da Boyle'un modern Britanya'nın kimliğiyle ilgili bir yanıt verdiğini ve bunun "yaratıcı, hoşgörülü ve çoğulcu ve kendisiyle barışık bir ulusa" işaret ettiğini yazıyor.
Times'ın iç sayfalarında, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev'le yapılan özel mülakat yer alıyor.
Rusya'nın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'agösterdiği sabrın tükenmek üzere olduğunu ima ettiğini yazan gazete, Medvedev'in şu sözlerini manşete taşıyor: "Özetleri gördük. Şimdi dünya Suriye'de bir iç savaş çıkmasını önlemek zorunda."
Mülakat, Times'ın başyazılarından birinde de işleniyor.
Medvedev'in "Gelecekte siyasi dengeler nasıl şekillenir, Esad bu dengelerde hangi konumda olur bilemem. Buna karar vermesi gereken Suriye halkıdır." şeklindeki sözlerini hatırlatan yazıda, Rusya'nın bile Esadsız bir Suriye ihtimaline işaret ettiğini öne sürüyor.
Guardian'ın başyazılarından birinde ise Amerika Birleşik Devletleri'ndeki başkanlık yarışında Cumhuriyetçiler'in adayı olan Mitt Romney'nin İsrail'de yaptığı ve "İran'dan gelen nükleer tehdide son vermek için Amerika'nın elinden geleni yapması gerektiği" şeklindeki açıklamaları hakkında değerlendirmeler yer alıyor.
Romney'nin İsrail'in İran'a saldırması halinde buna "saygı göstereceği" şeklindeki sözlerine dikkat çeken Guardian, Cumhuriyetçiler'in adayının başkan seçilmesi halinde ne yapabileceğini soruyor:
"İran'a ek yaptırımlar uygulanması için bastırır ve Tahran'la ilgili sert tutumunu savaş noktasına kadar götürür mü? İran'a bir saldırı öngörülemeyecek sonuçlar doğuracaktır. Ama bir şey kesindir: Bu sonuçların çoğu kötü olacaktır. Ya da kötüden de kötü."
Guardian gazetesinde, Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikoliç'le yapılan bir mülakat aktarılıyor.
Buna göre, Kosova'daki Sırpların "soykırım" tehdidi altında yaşadığını öne süren Nikoliç, Kosova'nın etnik Sırplar ve Arnavutlar arasında bölünmesi fikrini ise reddetmiyor.
Nikoliç, mülakatta ayrıca Kosova'yla Sırbistan arasındaki gerginlikte sürekli Belgrad'dan tavizler beklendiğini, sıranın artık Priştine'ye geldiğini de ifade ediyor.
Sırp lider, "Priştine şimdiye dek ne taviz vermiş? Hiç. (AB'yle yapılan) Tüm müzakereler, Sırbistan'ın kabul etmesi gereken şeyler üzerine.. Sırbistan hiçbir koşul öne sürmüş değil." diyor. Alman basını
Suriye krizi, ABD'nin Cumhuriyetçi Partisi’nin başkan adayı Romney’in İsrail ziyareti ve Euro krizi bugünkü Alman gazetelerinin öne çıkan yorum konuları.
Frankfurter Allgemeine Zeitung Halep'in Suriye hükümet kuvvetlerince bombalanması ve Rusya'nın krizdeki rolünü konu alan yorumunda şu satırlara yer veriyor:
“Halep için verilen mücadelede Suriye birlikleri, Birleşmiş Milletler'in barış planına göre büyük yerleşim merkezlerinden çekilmesi gereken ağır silahları kullanıyor. Bu silahlara başvurulması, rejimin halk arasındaki can kaybına önem vermediği anlamına gelir. Halep'te taş taş üstünde bırakılmıyor. Batı'nın ‘büyük bir suç' olarak tanımladığı bu gaddarlığa Moskova'nın haklı çıkartıcı açıklamalar yapması bir skandaldır. Ama kimse buna şaşırmasın. Kendi topraklarındaki Çeçenistan savaşında hiçbir ölçüyü dikkate almayan bir yönetimden başka yerlerdeki diktatörleri dizginlemesi beklenemez. Rusya, yapabildiği kadar Şam'ı himaye etmeyi sürdürecektir.”
Neue Osnabrücker Zeitung, dünya devletlerinin Suriye'deki kıyıma seyirci kalmasını eleştiriyor:
“Suriye'den gelen felaket haberleri, durumun bundan da kötü olamayacağı izlenimini uyandırıyor. Kesilmek bilmeyen çatışmalar, yüzlerce ölü, katliamlar, intikam eylemleri, ne yapacağını bilemeyen bir muhalefet ve en küçük tavize bile yanaşmayan bir muktedir. Durum bundan daha karmaşık olamazdı. Tüyler ürpertici haberlerin artması, henüz dehşetin sonuna gelinmediğini gösteriyor. Birleşmiş Milletler, Suriye krizine seyirci kalıyor. Askerî güç kullanmayı reddettiği için bu rolü isteyerek üstlenmiş oldu. Rusya ve Çin de her türlü diplomatik müdahale imkânını vetosuyla bloke ediyor. Devletler topluluğu böylesine zayıf bir konuma düşmekle Suriye krizindeki inandırıcılığını kaybetmiş oldu. Annan ve onun barış planına artık kimse şans tanımıyor. Böyle olunca da, BM'nin nezaretinde oluk gibi kan akmaya devam ediyor.”
Düsseldorf'ta yayımlanan Rheinische Post gazetesi Beşar Esad'ın rejimi kurtarmak için her şeyi göze alabileceğini yazıyor:
“Suriye'de tayin edici iktidar mücadelesi başladı. Şimdiye kadar üstünlüğünü koruyan Beşar Esad da bunun bilincinde. Asilere boyun eğmemek ve iktidarda kalabilmek için her yolu deniyor. Halep için verilen savaşta Esad'ın ordusu bütün imkânlarını seferber etmiş bulunuyor. Çünkü devlet başkanı Halep'te alınacak yenilginin rejimin yıkılması anlamına geleceğini biliyor. Halep, Şam için verilecek savaşın provası yerine geçiyor. Suriye'deki krizin tırmanması aynı zamanda komşu ülkelerde de huzursuzluk tehlikesini artırıyor. Lübnan'da Esad taraftarlarıyla düşmanları arasında silahlı çatışmalar başladı bile.”
Kasım ayındaki Amerikan başkanlık seçiminde Barack Obama ile çekişecek olan Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Mitt Romney'in İsrail ziyaretini Süddeutsche Zeitung şöyle değerlendiriyor:
“Gezmek, bilgiyi arttırır. Obama'nın Cumhuriyetçi Partili rakibi Mitt Romney'in de, İsrail ziyareti sırasında bilgisini arttırması beklenirdi. Nafile! Aday'ın Kudüs'teki davranış ve sözleri, onun Ortadoğu'daki durumun ne kadar karmaşık olduğunu anlamak bile istemediğini gösteriyor. Aksine Romney bu kriz bölgesini akla karaya ayırıyor. Ona göre İsrail iyidir, diğerlerine ise, yani Filistinlilerle İran'daki mollalara boyun eğmek düşer. İsrail ziyareti kısa bir süre Romney'e yarar sağlayabilir. Uzun vadede ise Cumhuriyetçilere ağır zarar verir. Orta Doğu'nun arabulucu olarak ABD'ye ihtiyacı var. Ama başkanlık heveslisi bu şahıs arabulucu olamayacağını şimdiden kanıtlamıştır.”
Braunschweiger Zeitung İspanya'nın borç krizine ayırdığı yorumunda, muhafazakâr Madrid hükümetinin tasarruf önlemlerini halka benimsetebilmek için yaptıklarını ele alıyor:
“İspanya'nın dayanışmayı esirgediği gerekçesiyle Almanya'ya yönelttiği eleştiriler içi boş lâflardır. Almanya samimiyetle Euro'yu kurtarmaya çalışıyor ve bunun bedelini de ödüyor. Başbakan Mariano Rajoy'un Halk Partisi kemerleri iyice sıktığı için seçmenin gözünden düştü. Başbakanın Almanya'yı eleştirmesi, halkın dikkatini dağıtmak istemesinden. Ama bu tasarruf rotasının doğruluğunu ve hükümetlerin anket sonuçlarını değil sorumlulukları ölçü alması gerektiğini değiştirmez.”