Economist dergisi, bugün piyasaya çıkan sayısında 'Türkiye'nin Kürtleri-Şiddet dolu bir dönem' başlıklı bir makaleyle, son dönemde artan PKK saldırılarını değerlendiriyor.
PKK'nın Tunceli'de CHP milletvekili Hüseyin Aygün'ü kaçırıp, 48 saat sonra serbest bıraktığını hatırlatan dergi, Aygün'ün serbest bırakıldıktan sonra, kendisini kaçıran PKK militanlarının barış arzusundan bahsettiğini aktarıyor ve şöyle devam ediyor;
"Ama PKK'nın gündeminde barış varmış gibi görünmüyor. Örgüt, geçen ay boyunca şiddet eylemlerini arttırdı. Şemdinli yakınlarındaki bir dağda iki hafta boyunca orduyla çatıştı. Foça'da iki asker öldü. PKK saldırısı haberi duyulmayan gün neredeyse geçmiyor. Terör eylemlerindeki artış, daha sonra otonomiye razı olacağını ilan eden PKK'nın 28 yıllık silahlı bağımsızlık mücadelesinin başlamasının yıldönümü olan 15 Ağustos'la bağlantılı olabilir. Ama Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, suçu Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a yüklüyor. Erdoğan, Beşar Esad'ın, 1998'de Türkiye'nin savaş tehdidi üzerine babası Hafız Esad'ın kestiği PKK'ya desteği, yeniden vermeye başladığını söylüyor. Erdoğan'ı eleştirenlerse, suçun kendisinde olduğu yanıtını veriyor. Türkiye'nin Suriye'deki isyancılara verdiği sıkı destek, Esad'ın yanı sıra birkaç PKK kampına ev sahipliği yapan İran'ın da düşmanlığını kazandırdı."
Beşar Esad'ın Kürtler'in çoğunlukta olduğu bölgelerin denetimini bıraktığını söyleyen dergi, bu durumun Türkiye'nin sınıra daha fazla asker kaydırmasına yol açtığını belirtiyor. PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi PYD'nin vakit geçirmeden bölgede denetimi ele aldığı belirten Economist, hükümet binalarına Kürt bayrakları ve hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin asıldığını söylüyor. Dergi şöyle devam ediyor;
"Ama yine de, Suriye'de PKK yönetimindeki, yarı bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye topraklarını yutacağı korkusu aşırı. Suriye'de sayıları 3 milyon kadar olduğu düşünülen Kürtler ülke geneline yayılmış halde. Çoğunluktaki Sünni Araplar da, büyük olasılıkla bölgesel özerklik taleplerine izin vermeyecektir. Ayrıca Türkiye, PYD ve rakipleri arasındaki anlaşmanın arabuluculuğunu yapan Iraklı Kürt lider Mesud Barzani'yle yakınlaşıyor. Barzani Türkiye'yle bu yeni ittifakını korumaya istekli. Özellikle de Iraklı Kürtler'in büyük petrol zenginliğinin tek çıkış noktası Türkiye olduğu için. Geçen ay Türk tankerleri petrol taşımaya başladı ve Irak'ın Şii Başbakanı Nuri el Maliki Türkiye'yi Kürt ayrılıkçılığını teşvik etmekle suçladı."
Dergi ticari bağların geliştiği bir ortamda, Türkiye ve Iraklı Kürtler arasında gayriresmi bir konfederasyondan gidirek daha sık bahsedildiğini, hatta Erdoğan'ın Irak'ın olası bir saldırısı durumunda Türkiye'nin kendilerini savunacağına dair kişisel garantiler verdiğini belirtiyor. Economist'in makalesi şu satırlarla sona eriyor;
"Türkiye 14 milyon Kürt'e Irak'taki kuzenlerinin yararlandığı haklardan bazılarını verse, PKK'nın terör taktikleri ve Nuh Nebi'den kalma Marksist doktrini kesinlikle çekiciliğini kaybedecektir. Ama sorun şu ki, Arap Baharı'yla umutlanan bölgedeki 30 milyon Kürt giderek artan oranda sınırlarının ötesine, hepsini birleştirecek bağımsız bir devlete doğru bakıyor."
İngiltere basınının geniş yer verdiği konulardan biri, Wikileaks internet sitesinin kurucusu Julian Assange'ın İngiltere ve Ekvador arasında yarattığı diplomatik gerginlik.
Assange, tecavüz ve cinsel saldırı suçlamaları nedeniyle İsveç'e sınırdışı edilmemek için, geçen Haziran ayında Londra'daki Ekvador Büyükelçiliğine sığınmıştı.
Ekvador hükümeti dün, Assange'ın siyasi sığınma başvurusunu kabul ettiğini duyurdu.
Ancak Assange hala büyükelçilikte sıkışmış halde.
Çünkü İngiltere Assange'ın elçilik binasından Ekvador'a nakledilmesine izin verilmeyeceğini açıkladı.
Guardian, Assange'ın tutuklanmadan Ekvador'a nasıl gidebileceğini dört soruyla değerlendiriyor. Sorular ve yanıtları şöyle;
Ekvador Assange'a diplomatik pasaport verebilir mi?
-Bu tür pasaportlar, seyahat kolaylığı sağlamak için veriliyor ama diğer ülkelerin yasalarından muaf tutmuyor.
Ekvador Assange'a diplomatik statü verebilir mi?
-Bu Ekvador açısından cesur bir hamle olur. Viyana Anlaşması'nın 29'uncu maddesine göre diplomatik statü, ev sahibi ülkelerin yasalarından muaf tutuyor. Ama Ekvador'un da İngiliz yasalarına saygı gösterme ve içişlerine karışmama zorunluluğu var.
Assange diplomatik bir araca bindirilip, havaalanına götürülebilir mi?
-Diplomatik araçlar ev sahibi ülke tarafından aranamıyor. Ama Assange, araca bindirilebilse bile, uçağa binmek için bir aşamada İngiliz topraklarında araçtan inmesi gerek. Bu durumda da, İngiliz yasalarına tabi olur ve tutuklanabilir.
Assange diplomatik kargoya konulup, kaçırılabilir mi?
-Bu senaryo çok akla yakın gelmese de, bu daha önce İngiltere'de denendi. 1984'te ülkesinden kaçıp, İngiltere'ye sığınan Nijeryalı siyasetçi Umaru Dikko bayıltılıp, diplomatik bir kutunun içine konularak Nijerya'ya kaçırılmak istendi. Ama gerekli evrak hazırlanmadığı için, İngiliz gümrük görevlileri şüphelendi ve kutuyu açtıklarında Dikko'yu baygın halde buldular. Viyana Anlaşması'na göre diplomatik kargo açılamıyor ve el konulamıyor. Ama kargo, elektronik cihazlarla taranabiliyor. Bu durumda kutuya konulan Assange fark edilebilir ve tutuklanabilir.
Konuya başyazılarından birini ayıran Financial Times ise, İngiltere'nin de, Ekvador'un da gereksiz bir diplomatik sıkıntıya girdiği görüşünde. Dikkat çeken satırlar şöyle;
"İngiltere de, Ekvador da kendilerini köşeye sıkıştırdı. Ekvador, uygulamada sağlayamayacağı bir sığınma hakkı vererek, İngiltere de sonuna kadar götüremeyeceği hukuki bir hamle tehdidinde bulunarak. Oturup beklemek, çok daha basit bir strateji olabilirdi. Komünizm karşıtı Macar Kardinal Josef Mindszenti, Amerika Birleşik Devletleri'nin Budapeşte Büyükelçiliği'nde 15 yıl yaşamıştı. Assange, eldeki tüm verilere göre zor bir karakter. 15 yıla kalmadan ev sahiplerinin sabrını taşırabilirdi"
Daily Telegraph'ta Finlandiya Dışişleri Bakanı'nın Euro'nun kaderiyle ilgili açıklamaları dikkat çekiyor. Bakan, Erkki Tuamioja Avrupalı liderlerin ortak para biriminin çöküşüne hazırlanması gerektiğini söylüyor.
Finlandiyalı bakan, "Bu, bırakın hükümeti, Finlandiya'da hiç kimsenin istediği bir şey değil. Ama hazırlıklı olmalıyız. Euro'nun çöküşü Avrupa Birliği'nin sonu anlamına gelmiyor. Avrupa Birliği böyle daha iyi işleyebilir" diyor.
Gazete, bu sözlerin gelecek hafta Berlin'e gidip, kurtarma kredileri karşılığında talep edilen kemer sıkma hedeflerine ulaşılması için daha fazla zaman isteyecek Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras'a darbe vuracağını kaydediyor. (BBC Türkçe)
İsrail’in İran’a saldırma planları, Almanya’da aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti’nin devlet yardımlarından yararlanması ve Köln'deki bilgisayar oyunları fuarı Gamescom Alman basınında yer alan yorum konuları arasında.
Süddeutsche Zeitung, İsrail'in İran'a ait nükleer tesislere askerî operasyon tehdidini konu alıyor yorumunda:
“Bir savaşı kazanmanın en garanti yolu, savaşa hiç girişmemektir. Bazı savaşlar yoğun tehdit ve yaptırımlarla da kan dökmeden yürütülebilir. Zafer ise soğukkanlılık ve stratejik beceri ile kazanılır. Bomba ve füzelerle değil. İsrail de savaşın güvenlik ve planlamanın sonu anlamına geldiğini, yani kontrol edilemeyecek riskler doğuracağını biliyor. İsrail yönetimi zeki ise, Tahran’a doğru atılan bu savaş çığlıkları, azamî tehdit gücüyle bir savaşı önlemeye yönelik demektir. Soru, bu yönetimin gerçekten zeki olup olmadığı.”
Emder Zeitung ise görevinden ayrılmak üzere olan İsrail İç Güvenlik Bakanı Matan Vilnai’nin İran ile olası bir savaşın bilançosunu çıkardığı raporunu ele alıyor:
“Matan Vilnai'nin raporu tüyler ürpertici. Senaryo neredeyse ekonomik bir fayda-masraf hesabı gibi. Savaş 30 gün sürecek, kendi ülkene yüzlerce roket düşecek, 500 İsrailli ölecek. Son dönemde saldırı olasılığının giderek somutlaştığı hissi güçleniyor. Saldırı için ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin bekleneceği izlenimi de artık kalmadı. Diplomatik çözüm devredışı kalmış gibi. Ortadoğu’nun önünde sıcak bir sonbahar var.”
Almanya’da aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti'nin kapatılması tartışmaları sürerken, parti Federal Meclis İdaresi'ne devlet yardımlarıyla ilgili açtığı davayı kazandı. Meclis İdaresi, NPD'nin, aşırı sağcı Alman Halk Birliği Partisi'nin hukukî halefi olduğu gerekçesiyle bu partinin borçlarını NPD'ye ödenen devlet yardımından düşmüştü. Konu, aşırı sağcı partinin hazineden aldığı yardımlarla ilgili tartışmayı yeniden alevlendirdi. Berliner Zeitung'un yorumu şöyle:
“Berlin İdare Mahkemesi, Federal Meclis İdaresi'nin NPD’ye devlet kasasından parti finansmanı çerçevesinde 50 bin euro ödemek zorunda olduğuna hükmetti. Meclis’in hatalı bir hesap raporu nedeniyle partiden geri istediği 2,5 milyon euro ile karşılaştırıldığında küçük bir miktar. Ancak NPD’nin kapatılmasına yönelik tartışmaların yeniden patlak verdiği bir dönemde mahkeme kararı konunun özünün ne olduğunu bir kez daha gösterdi: Demokratik ve çoğulcu toplum düzenimize karşı savaşan bir parti devlet tarafından finanse edilmeli mi?”
Nürnberger Zeitung ise Köln'de düzenlenen bilgisayar oyunları fuarı Gamescom vesilesiyle, oyun sektörünün içinde bulunduğu durumu ele alıyor:
“Konsolidasyon sürecinin tam ortasında şimdi de akıllı telefonlar bir patlama yaşıyor. Bu her işin üstesinden gelebilen küçük aletler, PlayStation ve benzerlerine her alanda giderek daha ciddi bir rakip oluyor. Ancak oyunların da dönüşüm yaşaması gerekiyor. Basit yapıdaki oyunlar yine büyük rağbet görüyor ve yazılım devleri yeni kolaylıklar için acilen taze reçeteler arıyor.” (Deutsche Welle Türkçe)