Suriye’de Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun uluslararası yardım çağrısıyla bir kez daha ön plana çıkan insanî kriz ve Almanya’daki organ bağış skandalı, bugünkü Alman basınında öne çıkan yorum konuları arasında.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriyeli mülteci sayısındaki artışın getirdiği büyük yükün uluslararası toplum tarafından paylaşılmasını istedi. Davutoğlu konunun Perşembe günkü BM Güvenlik Konseyi toplantısında da gündeme geleceğini belirtti. Frankfurter Rundschau gazetesinin yorumu şöyle:
“Başta Türkiye, Ürdün ve Lübnan olmak üzere komşu ülkeler Suriyeli mültecileri barındırmak için son aylarda son derece ağır bir yükün altına girdi ve yüz milyonlarca dolar harcadı. Artık sınıra dayandılar. Sınır geçişlerini zorlaştırdıkları için Türkleri dayanışma eksikliğiyle eleştirmek ucuz bir suçlama olur. Çünkü şimdiye kadar Ankara ve Amman'dan gelen yardım çağrıları Batı'da boş duvarlarda yankılandı.”
Mannheimer Morgen gazetesinin yorumu ise şöyle:
“BM Güvenlik Konseyi'ndeki aktörler siyasî bir çözümde uzlaşamadı. Bu nedenle Batı da artık sorunun muharebe alanında çözülmesine bel bağlıyor. Kesinlikle acı bir alay içeren bir bakış açısı. Üstüne üstlük tehlikeli de. Çünkü katliamla geçen her gün, iç savaşın kanlı zulmünün yanında mültecilerin sefaletini de artırıyor. Suriyeli halk grupları sorunlarını kaçtıkları ülkelere de taşıyor. Örneğin Lübnan'ın kuzeyi şimdiden kaosa saplanmaya başladı. Batı istesin ya da istemesin, Suriye'nin komşularına yardım etmek zorunda.”
Almanya'da organ bağış skandallarının ardından kontroller sertleştiriliyor. İki üniversite kliniğinde üç cerrahın hastalarının durumuyla ilgili verilerde tahrifat yaparak onları bekleme listesinde öne kaydırttıkları ortaya çıkmış ve soruşturma başlatılmıştı.
Mitteldeutsche Zeitung'un yorumunda, hükümetin planladığı önlemler ile ilgili şu satırları okuyoruz:
“En azından sistemin zayıf yönleri güçlendiriliyor. Kontrol ve cezalar sertleştiriliyor. Artık özel müfettişler klinikleri habersiz bir şekilde teftiş edecek, bekleme listelerinin oluşturulmasında ‘altı göz ilkesi' uygulanacak, doktorlar tek başlarına istedikleri gibi hareket edemeyecek, şimdiye kadar gizli tutulan teftiş raporları kamuya açıklanacak. Bunların hepsi tamam. Kötü olan, bunun şimdiye kadar uygulanmaması ve aslında çok normal olan bu önlemlerin hayata geçirilmesi için bir organ bağış skandalına ihtiyaç duyulmuş olması.”
Bonn kentinde yayımlanan General-Anzeiger gazetesinin yorumu ise şöyle:
“En önemli sayfa kapandı: Halkın güveni. Şu an üzerinde düşünülen tüm önlemlerin, kaybedilmiş güveni geri kazanmaya yönelik olması gerekir. İnsanlar sistemde suistimal tehlikesinin sıfırlandığına inanırsa ancak o zaman organ bağışlamaya yanaşır. Organ bağışçılarının sayısının artması gerekiyor. Bu çok açık. Almanya'daki organ bağışlarının sayısı Avusturya ya da İspanya'dakinden çok daha düşük.” (Deutsche Welle Türkçe)
İngiltere gazetelerinde Suriye'ye ilişkin haberler öne çıkıyor.
Independent gazetesinde, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’le yapılan mülakat dikkat çekiyor.
Gazetenin Ortadoğu Muhabiri Robert Fisk’le Şam’da bir araya gelen Velid Muallim, Suriye’deki şiddetin arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğunu iddia ediyor.
Fisk’in kaleme aldığı makalede Muallim’in şu sözlerine yer veriliyor:
“Avrupalılar söylüyorum: Suriye halkına karşı alınan 17 karara destek verirken, Suriye halkının refahına yönelik attığınız sloganları anlamıyorum. Ve Amerikalılara sesleniyorum: Afganistan ve Somali’de yaptıklarınızı iyi okumalısınız. Suriye’deki bu terörizmi desteklerken uluslararası terörle mücadele konusunda attığınız sloganları anlamıyorum.”
Independent yazarı Fisk, Muallim’le Şam’da bir araya geldiği binadan etraftaki çatışma seslerini duyabildiğini aktarırken, sorulara İngilizce yanıt veren Muallim’in çok yavaş konuştuğunu belirtiyor.
Muallim, ülkesindeki şiddet olaylarının yüzde 60’ının ABD’nin etkisi altında olduklarını ifade ettiği ‘Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’dan geldiğini’ iddia ediyor.
Suriye Dışişleri Bakanı, iki yıl öncesine kadar Katar Emiri ile Beşar Esad’ın çok yakın arkadaş olduğunu belirtirken Katar Emirin Esad’a, Arap Birliği gözlemcilerinin ülkeye girişine izin vermesi karşılığında El Cezire televizyon kanalının yayın politikasını değiştirip Suriye’yi ve taraflar arasında uzlaşıyı destekleyeceği sözünü verdiğini aktarıyor.
Independent’a konuşan Muallim, Amerika’nın Körfez ülkelerini İran’ın nükleer kapasitesi konusunda korkutmayı başardığını belirtirtirken, ABD’nin Suriye’deki şiddet olaylarının arkasındaki en büyük güç olduğunu diğer ülkelerin de ona alet olduğunu söylüyor.
Muallim’e göre Suriye’deki kriz, halkın ‘yasama, reform ve yeni bir anayasa gibi meşru talepleriyle başladı ve ‘dış unsurlar’ bu talepleri kullanıp halkın barışçıl isteklerini gasp etti’.
Robert Fisk’in kimyasal silahlarla ilgili bir sorusuna Muallim, “Suriye kimyasal silahlara sahip olsaydı bunları asla kendi halkına karşı kullanmazdı” cevabını veriyor.
Fisk’e göre Suriye Dışişleri Bakanı, ülkedeki şiddetin sorumlusu olarak gösterilen Şebbiha üyelerinin rejimin paralı militanları olduklarını iddialarını reddederken, grup için ‘silahlı gruplara karşı mallarını korumak isteyen silahsız kişiler olabilecekleri’ ifadesini kullanıyor.
Daily Telegraph gazetesi, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Suriye’de tampon bölge kurulabileceği yönündeki açıklamalarını iç sayfalarına taşıyor.
Gazete, Hollande’ın ‘Türkiye’nin sunduğu tampon bölge kurulması yönündeki teklifi müttefikleriyle değerlendirdikleri’ yönündeki sözlerini hatırlatırken, olası bir tampon bölgenin yalnızca siviller için değil sınırın her iki tarafında da operasyonlar düzenleyen Suriyeli isyancılar için de ‘sığınak’ olacağı yorumunu yapıyor.
Daily Telegraph’a göre olası bir tampon bölgenin kimin denetiminde olacağı sorusunun kısa vadede netlik kazanması zor ancak Türkiye ve Arap ülkeleri liderliği üstlenebilir.
Suriye’den kaçanların sayısının son bir ayda ikiye katlandığı belirtilen haberde, Türkiye’nin güneyindeki Suriyeli sayısının da 80 bine ulaştığı ifade ediliyor.
Guardian gazetesinde, Rusya’da bir katedralde yaptıkları Putin karşıtı protesto gösterisi nedeniyle hapis cezasına çarptırılan Pussy Riot punk grubu üyesiyle yapılan yazılı mülakat dikkat çekiyor.
Gazetenin avukatları aracılığıyla gönderdiği sorulara yazılı cevap veren grup üyelerinden 30 yaşındaki Yekaterina Samutseviç, iki yıllık hapis cezasından korkmadıklarını, bu tip bir cezayı beklediklerini söylüyor.
‘Dine yönelik nefretten kaynaklanan holiganlık’ yapmakla suçlanan grup üyesi, mahkeme kararının Putin karşıtı mücadelelerini güçlendirdiğini belirtiyor.
Guardian’a gönderdiği mektupta Samutseviç, üç grup üyesinin her birinin dört kişilik farklı hücrelerde kaldığını ve hücrelerin de farklı katlarda bulunduğunu ifade ediyor.
Grup üyesi, kendi hücresindeki diğer mahkûmların mali suçlardan hüküm giydiğini ve gruplarını desteklediklerini aktarıyor.
Samutseviç, Guardian’a gönderdiği mektupta Putin için şu ifadeleri kullanıyor:
“Putin’in sorunu, artık birçok kişinin elindeki gücü ve otoriteyi değil, Rus halkının kararlılığı karşısında yüzündeki korkuyu ve tereddüttü görüyor olması.”
Guardian gazetesi iç sayfalarında İngiltere ve Galler Bölgesi’ndeki hapishanelerin kapasitesi ile ilgili bir habere yer veriyor.
Habere göre, İngiltere ve Galler’deki hapishanelerin yarısından fazlası kapasitesinin üzerinde tutuklu barındırıyor.
İngiltere Hapishane Reform Vakfı’nın raporunu aktaran gazete, kapasite dışında kalan mahkûm sayısının 7 bin 300’ü bulduğunu yazıyor.
Rapora göre en kalabalık hapishane, Liverpool’da 175 mahkûmu barındırmak üzere tasarlanmasına rağmen 336 tutuklunun kaldığı Kennet hapishanesi.
Gazeteye konuşan vakfın sözcüsü, son beş yılda artan tutuklu sayısı nedeniyle tek kişilik koğuşların iki, iki kişilik koğuşların da üç kişiye çıkarıldığını, gardiyanların da çalışma şartlarının zorlaştığını söylüyor.
Daily Telegraph’ta yer alan bir haberde, İsrail’in olası bir İran saldırısına karşı nasıl tedbirler alınması gerektiğini halka anlatmak için bir kukla kullandığı yazıyor.
Habere göre, İsrail ordusunun evlerin posta kutusuna bıraktığı 15 sayfalık bir broşürün kapağında görünen Susam Sokağı’nın ‘Kırpık’ adlı kuklası İsraillilere, saldırı anında çalan sirenlerden tam 3 dakika 30 saniye sonra sığınak bulmaları tavsiyesinde bulunuyor.
Broşürde, İsrailli ailelerin bir araya gelip saldırı karşısında nasıl hazırlıklı olacaklarını belirlemeleri, bunu yemek yerken veya televizyon izlerken yapmamaları, ayrı bir zaman ayırmaları tavsiye ediliyor. (BBC Türkçe)