Avrupa basınının gündeminde bugün ne var?

Avrupa basınının gündeminde bugün ne var?

İngiliz basınından özetler

Financial Times bu sabah başyazısında Suriye'nin Cuma günü Türk savaş uçağını düşürmesi konusunda Ankara'nın tavrını irdeleyen bir yoruma yer veriyor.

Mayıs 2010’da Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail operasyonundan sonra Başbakan Erdoğan’ın tutumunu hatırlatan yorumda, “Türkiye’nin Başbakanı duygularını bastırabilen biri olarak tanınmaz” diye yazıyor.

Erdoğan baskını “kanlı katliam” olarak nitelemiş ve “Kimse Türkiye’nin sabrını denemesin uyarısında bulunmuştu” diye hatırlatan yazı, bu defa Erdoğan’ın daha temkinli olduğunu vurguluyor.

Analiz, Türkiye’nin NATO toplantısı talep ederek yalnız hareket etmek yerine ortak bir cevap verme tutumunu övgüye değer buluyor.

Görüşmelerin karşı savunma maddesi üzerinden yapılmayacak olmasının, en azından şimdilik Türkiye’nin tepkisinin diplomatik düzeyde devam edeceğine işaret ettiği vurgulanıyor.

Mısır’da Mursi Dönemi

Ilımlı İslamcı olarak addedilen Mısır’ın yeni başkanı Muhammed Mursi ile ülkenin nasıl bir geleceğe yöneldiğine dair analiz haberleri ve yorumlar yine gündemde dikkat çekiyor.

Guardian bu sabah Mursi’nin başkan ilan edilmesinin ardından Tahrir Meydanı gibi piyasalar ve borsaya da bir sükûnet geldiğini yazıyor.

Gazete bu sakinliğin ardından esas mücadelenin kapıda olduğunu da ekliyor.

Karısı ile birlikte ölüm döşeğinde olduğu söylenen devrik lider Hüsnü Mübarek’in 30 sene boyunca yaşadığı başkanlık konutunu gezen Mursi’nin kutuplaşmış bir atmosferde göreve başladığını söylüyor Guardian.

Haberde “Mursi kutuplaşmış bir atmosferde Müslüman Kardeşler’in ülke için planları, farklı görüşler arasında uzlaşma sağlanması ve hastalıklı bir ekonomi konusundaki korkuları dindirme gibi zor görevlerle karşı karşıya” ifadeleri göze çarpıyor.

Bu arada Guardian’da Ahdaf Sueif imzalı köşe yazısı eski rejimin yeniden hortlamasından korktukları için isteksizce Mursi’ye oy verenlerin, Mursi’nin yaptığı ilk başkanlık konuşmasının ardından daha umutlu olduğunu söylüyor.

Sueif yazısında “Hepimiz Pazar günü Mursi’nin ilk ulusa sesleniş konuşmasını dinlediğimiz için sokaklar boştu. Yeni başkan mesajı almış görünüyordu.

Kendisini tüm Mısır’ın başkanı olarak gördüğünü tekrarladı durdu. Müslüman Kardeşler adayı olarak endişelenmeleri için özel bir nedenleri olduğunu düşündüğü Hristiyanlardan ve kadınlardan bahsetti. Yani söylemesini istediğimiz pek çok şeyi söyledi” diyor.

Özetle Guardian hem analiz haberinde hem de Sueif imzalı köşe yazısında Mursi’nin deneme sürecinde olduğuna vurgu yapıyor.

Financial Times da Mursi’nin başkanlığının ilanının ardından Mısır borsalarındaki hızlı yükselişe yer veriyor.

Gazete Mursi’nin karısıyla yaptığı başkanlık sarayı turunun, Mübarek döneminde iktidarın yakınına yaklaşamadan hapishanelere atılan İslamcıların çalkantılı yolculuklarının sonu olduğuna işaret ediyor ve bu durumun borsalar üzerindeki etkisinin sabahın ilk saatlerinde yüzde 6.07’lik bir artışla kendisini gösterdiğini yazıyor.

Bu arada Roula Khalaf imzalı yorum yazısı da Mısır’ın önünde aynen geçtiğimiz yıl boyunca olduğu gibi umut ve umutsuzluk arasında gidip gelen çetin bir geçiş süreci olduğuna işaret ediyor.

Khalaf Mursi’nin ordu ve partisinin talepleri arasında bir denge kurmak durumunda kalacağını ve Mısır’ı tarifi ve sınırları net olmayan bir yetki ile yönetmek durumunda olduğunu hatırlatıyor.

Ancak Independent Robert Fisk imzalı yorumda “Mursi’nin zaferi ne Mısırlılar arasında korkuyu azaltabildi ne de orduyu dizginleyebildi” diye yazıyor.

Fisk yazısına Kahire’de bir kahvede Hristiyan bir kadının masasına gelerek “Az önce kilisedeydim. Hiç bu kadar boş olduğunu hatırlamıyorum. Hepimiz çok korkuyoruz” dediğini anlatarak başlıyor.

Mursi’nin dengeleri gözeten başkanlık konuşmasının Batı’da hoş karşılandığını, zira Mursi’nin mesajlarının Batı’nın Orta Doğu tarifiyle uyuştuğunu söylüyor Fisk.

Yazı şöyle devam ediyor: Açıkça söylemek gerekirse, Mursi Mısır demokrasisine giden yolda kuyruğuna bağlanmış teneke kutularla çangırdayarak ve eski Mübarek yanlıları ve iş dünyası elitleri ve elbette ki Hristiyanlar arasında korku ve şüphe iç içe geçerken yürüyecek. Bu arada Ordu’nun Yüksek Şura’sının üniformalı buldogları Mısır’da herhangi bir başkanın sahip olması gereken yetkileri ısırarak azaltmaya devam edecek.”

Arap Baharı İngiltere’yi tehdit ediyor

İngiltere gündeminde öne çıkan bir başka haber ise İngiliz güvenlik teşkilatlarından MI5’in başkanının yaklaşık bir sene önce başlayan Arap Baharı ile birlikte İngiltere doğumlu yeni bir terörist kuşağı yetiştiği konusundaki uyarıları.

Daily Telegraph “Arap Baharı yeni bir İngiltere teröristleri kuşağı doğuruyor” başlıklı haberinde MI5 şefinin El Kaide’nin Libya, Mısır ve Yemen gibi çalkantılı süreçlerden geçen ülkelere yerleşerek Birleşik Krallık’ta olası saldırılar için yeni bombacılar eğittiği konusundaki açıklamalarına yer veriyor.

Gazete Jonathan Evans’ın terörist grubun İngiliz cihat yanlılarının Libya ve Mısır gibi ülkelerde eğitim aldıklarını bildiklerini iddia ettiğini yazıyor.

Daily Telegraph Evans’ın iki sene sonra ilk defa basına yaptığı açıklamada, “Daha yeni ve endişe verici bir gelişme var ki bu kişiler İngiltere’ye saldırı düzenlemek için dönebilirler” dediğini ekliyor.

Daily Mail ise haberi “Arap Baharı’ndan İngiltere’ye terör tehdidi” başlığıyla veriyor ve Evans’ın Muammer Kaddafi rejimine karşı savaşmak üzere İngiltere doğumlu pek çok Libyalı-İngiliz’in bölgeye döndüğünü hatırlattığını söylüyor.

Daily Mail haberinde Eavns’ın Arap Baharı’nın daha demokratik süreçlerin umudu olduğunu ifade ettiğini ve Olimpiyatlarda güvenlik sıkıntısı olmadığını da ekliyor.

Alman basınından özetler

Berlin’de yayımlanan Die Welt gazetesi, bir Türk savaş uçağının Akdeniz'de Suriye tarafından düşürülmesinin ardından iki ülke arasında yaşanan gerginliği yorum sütunlarına şöyle taşıyor:

“Suriye ile iletişim kurmak için Batılı kanallar tıkanmış durumda. Şimdi Moskova’nın Şam’daki iktidar sahiplerine etkide bulunmasının tam zamanı. Bu sırada Türkler haklı olarak ittifakın ve ittifakın gerginliklerle baş edebilme yeteneğinin arkalarında olduğundan emin olmak istiyor. Almanya ölçülü davranma tavsiyesinde bulunacak, ancak Libya’ya yapılan müdahale sırasındaki gibi oportünist bir bağlantısızlık politikasına da düşmemek gerekli. Komşularıyla sıfır sorun politikasını savunmuş olan Türkiye şimdi stratejik bir dayanışmaya muhtaç. Aklı başında olan hiç kimse düşürülmüş bir savaş uçağından hareket ederek durumu savaşa doğru tırmandırmaya girişmez. Ancak Türklerin talep ettiği gibi -ki bu talep Batı’nın da çıkarınadır- NATO’nun dişlerini göstermesi gerekiyor.”

Bielefeld’de yayımlanan Neue Westfaelische gazetesinin yorumu ise şöyle:

“Türkiye ile Suriye arasında Akdeniz üzerindeki hava mücadelesinin yararlı bir tarafı var. O da NATO'yu, konuyu daha derinlemesine ele almaya mecbur etmesi. Ve bu askerî bir gerginliğin tırmanması şeklinde değil, siyasi güçlerin ve olanakların seferber edilmesi anlamında... NATO ile Rusya’nın istişarelerde bulunduğu bir konsey var ve bunun Suriye'deki cinayetlere bir dur demesi mümkün olduğu halde neden bu sorunla yüzleşmek istemediği anlaşılır değil.  

Türklerin, Suriyeliler gibi yurtseverlik gururuna ve silahlı mücadeleye kalkışma yeteneğine sahip olduklarını ispatlamak adına vahim bir çatışmaya girilmesine şimdiye kadar direnmiş olması memnuniyet verici. NATO’daki istişareler en azından Türk tarafı açısından durumun böyle kalmasına katkı sunabilir. Ve NATO için de Suriye şimdilik askerî değil, siyasi bir görev olarak kalmalı.”

Almanya’nın başkentinde yayımlanan Berliner Zeitung gazetesi Mısır’da Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi’nin devlet başkanlığı seçimlerini kazanmasını şu satırlarla yorumluyor:

“Ortada panik yapmayı gerektiren bir durum yok. Ya Müslüman Kardeş Mursi başarısız olacak ve Müslüman Kardeşler de yavaş yavaş batarak yok olacak; ki bu iyi bir haber olurdu. Ya da Mursi ülkeyi krizden çıkarmayı başaracak. Ancak bunun olabilmesi için başkalarıyla işbirliği yapması şart. Mursi ancak tüm Mısırlıların devlet başkanı olabilirse başarılı olur. Fakat bunun için de Müslüman Kardeşler’in ideolojisinin arınması gerek. İşte eğer bu olursa, bu durumdan tüm Mısır kazançlı çıkar. Seçmen bir devlet başkanı yönünde karar verdi ve bundan nasıl bir politikanın filizleneceğini heyecanla izlemek gerekiyor.”

Aynı konuyla ilgili Wiesbadener Kurier gazetesinin yorumu şöyle:

“Ilımlı İslamcı derken kast edilen ne? Mısırlılar, ama aynı zamanda komşuları, Muhammed Mursi’nin seçilmesinin ardından bunun ne anlama geldiğini yakında görecek. Yeni devlet başkanının İran ile yakınlaşması, ülkenin yeni yönelimini gösteren ilk işaret ve bundan herhalde sadece İsrail rahatsız olmayacaktır.  

Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin, Mısır’ın demokratik tercihine saygı gösterdiğini açıklayan bazı dışişleri bakanları, devletin tepesinde askerlerin sivilleri disiplin altına almasından gizliden gizliye memnuniyet duyuyor olabilir. Ancak bu uzun süre böyle devam etmeyecek. Kıl payı da olsa seçim zaferi Mursi’ye otorite ve meşruluk sağlıyor. Ve Arap Devrimi’nin güçlendirilmesi açısından Müslüman Kardeşler gibi örgütlü bir hareket, en az Tahrir Meydanı’nı dolduran öğrenciler kadar elverişli bir konumda bulunuyor.”

Avrupa basınından özetler

Liberal çizgideki Avusturya gazetesi Der Standard yorum sütununda, Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesinin ardından Ankara ile Şam arasında iyice gerginleşen ilişkileri ele alıyor:

“Türk hükümeti, Beşar Esad’ın kendi halkına karşı taviz vermesi için geçmişte yoğun çaba sarf etti. Ancak Suriye lideri bu fırsatı kaçırdı. Türkler de komşuları üzerinde sandıkları kadar nüfuzları olmadığını kabullenmek zorunda kaldı. Ancak Suriye’deki iç savaşta coğrafyanın da ağırlığı var. Kimse Ankara’yı görmezden gelemez. Savaş uçağının düşürülmesi ile 15 aylık krizde yeni bir dönemece girildi. Türkiye sınırında bir tampon bölge oluşturulması giderek daha olası bir hal alıyor. Türk jetinin düşürülmesi bunun ne kadar zor olacağını da gözler önüne seriyor. En azından Türkiye ve uluslararası topluluk, şimdi tehditlerini birlikte dile getirebiliyor.”

Mısır'daki devlet başkanlığı seçimlerinin galibi Müslüman Kardeşler'in adayı Muhammed Mursi oldu. Mursi böylece, Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden sonra demokratik yollarla seçilen ilk devlet başkanı ünvanını kazandı. İsviçre’de çıkan Neue Zürcher Zeitung adlı gazete Mursi’nin seçim zaferini şöyle değerlendiriyor:

“Mursi’nin devlet başkanlığı seçimlerini kazanması, Mısır’daki iktidar kavgasının sonuçlandığı anlamına gelmiyor. Sandıktan çıkan devlet başkanı, askerî cunta ve Mübarek rejiminin adamlarının denetiminde olan devlet kurumlarına karşı tek başına. Mursi ve Müslüman Kardeşler'in iktidarı da ele geçirmesi gerekiyor. Seçimleri az farkla kazanmış olmaları da, bu hedefe ulaşmak için müttefik edinmeleri gerektiğinin bir göstergesi. Mursi ve rakibi Şefik arasındaki seçim, sadece eski rejimden kalan yapısal düzen ile mücadelenin çerçevesini çizdi. Seçimi Şefik kazansaydı, bu mücadele yine sokaklara ve meydanlara yayılacak ve ordu ile göstericiler arasında huzursuzluk olacak, kan dökülecekti. Mursi’nin seçimden galip çıkması, bu mücadelenin öncelikli olarak kurumların içinde sürdürüleceği anlamına geliyor.”

Rusya’nın başkenti Moskova’dan Kommersant adlı gazetenin aynı konuyla ilgili yorumu ise şöyle:

“Geçtiğimiz haftalar şunu gösterdi: Askerî Konsey gayet sert önlemler almaktan çekinmiyor. Konsey’in Mursi’nin zaferine onay vermiş olması, ordunun kayıtsız şartsız teslim olduğu anlamına da gelmiyor. Generaller ve Müslüman Kardeşler ile müttefiklerinin barışçıl bir şekilde bir arada var olması giderek daha sorunlu bir hale geliyor. Mübarek’in devrilmesinden 1,5 yıl sonra İslamcılar hedeflerini çok açık bir şekilde ortaya koydu: Parlamentonun denetimi ve adaylarının devlet başkanı seçilmesiyle ülkedeki tüm gücü ele geçirmek, ordunun nüfuzunu mümkün olduğu kadar kısıtlamak ve Mısır’ın adım adım şeriat düzeninin geçerli olduğu ve Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez ülkelerini örnek alan bir İslam devleti olmasını sağlamak.”

Paris'ten Libération gazetesinde de Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi’nin Mısır Devlet Başkanı seçilmesine ilişkin şu satırları okuyoruz:

“Müslüman Kardeşler hareketi 1920’li yıllarda Mısır’da başladı ve aradan geçen neredeyse yüz yıllık süre içinde giderek daha fazla destek kazandı. Şimdi ise çelişkili bir durum içindeler: Adayı Arap dünyasının en büyük devletinin zirvesindeki koltuğa oturmaya hak kazandı. Ancak bu devlet başkanlığı koltuğu, her geçen gün daha sembolik bir konuma geliyor. Zira ordu, devlet başkanının yetkilerini kısıtlamak için elinden geleni yaptı. Öte yandan Mursi’nin zaferi, ordu ile Müslüman Kardeşler arasında daha düne kadar imkânsız gözüken bir uzlaşmanın belirdiğinin de işareti.”