"Avrupa Birliği belki kısmen belki bütünüyle yeniden kurulacağı bir türbülansa girmiş durumda"

"Avrupa Birliği belki kısmen belki bütünüyle yeniden kurulacağı bir türbülansa girmiş durumda"

Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet İnsel, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı ve yaşanan gelişmelerin ardından Avrupa Birliği’nin kısmen ya da bütünüyle yeniden kurulacağı bir türbülansa girmiş durumda olduğunu belirtti. İnsel, neo liberal politikaların Avrupa Birliği’nde yayılmasının nedeninin Birleşik Krallık hükümetleri ve onların AB Komisyonu’ndaki temsilcileri, bürokratları olduğuna da dikkat çekerek, “Bugün AB’den çıkmak isteyenlerin ileri sürdükleri en önemli nedenlerden biri, yitirdiklerini ifade ettikleri güvenlik duygusu” dedi.

Ahmet İnsel’in bugün (28 Haziran 2016) yayımlanan “Güvensizleşen AB’de insani güvenlik ihtiyacı” başlıklı yazısı şöyle:

Birleşik Krallık’ta halkoylamasından AB üyeliğinden çıkma kararı çıkmasının hemen ardından, 25 Haziran’da AB’nin dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilcisi Federico Mogherini, üye ülkelere yirmi sayfalık bir doküman iletti. Metnin amacı, 2002’de AB’nin kabul ettiği ve 2008’de gözden geçirilen güvenlik stratejisini yeniden tanımlamak. 2002’de kabul edilen strateji, “Daha iyi bir dünyada güvenli bir Avrupa” başlığıyla yayımlanmıştı. Mogherini ve ekibinin hazırladığı yeni dokümanın başlığı, “Paylaşılan vizyon, ortak eylem: Daha güçlü bir Avrupa”. Brexit sonrası ne yapılacağı tartışmasından geriye vakit ve akıl kalırsa, metin 28/29 Haziran’daki AB zirvesinde tartışılacak. 

Ortalığın altüst olduğu bir ortamda, AB’nin güvenlik stratejisini yeniden değerlendirmesi hem bir rastlantı hem değil. Tarih olarak bir rastlantı elbette ama içerik olarak değil. Bugün AB’den çıkmak isteyenlerin ileri sürdükleri en önemli nedenlerden biri, yitirdiklerini ifade ettikleri güvenlik duygusu. Esas olarak bir devletin yurttaşı olma, bir millete ait olma ayrıcalığı nedeniyle elde edilmiş bir güvenin yitimi hissi bu. Milliyetçi reflekslerle ifade ediliyor. Bunu “yerli ve milli” bir çerçeveye dönerek, onun içine kapanarak güvensizliği çözme arayışı olarak tarif etmek mümkün. 

15 yıl önce var olan gelecekle ilgili iyimser hava, bugün yok. 2002’de, “Avrupa hiçbir zaman olmadığı kadar müreffeh, güvenli ve özgür” diyerek başlıyordu strateji belgesi. 20. yüzyılın ilk yarısına hâkim olan şiddetin yerini Avrupa tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir barış ve istikrara bıraktığı tespitini büyük bir özgüvenle dile getiriyordu. Bu çerçevede AB, 2003’te güvenliği insani odaklı ele alma önerisini benimsedi. İnsani güvenlik yaklaşımı, geleneksel güvenlik devleti yaklaşımının yerini almalı, güvenliğe insanların somut sorunları, algıları, endişeleri seviyesinden yaklaşmalıydı. 

2008 krizi AB üyesi devletlerin mali olanaklarını esas olarak banka kurtarma, kısmen de iç talebi destekleme harcamalarına tahsis etmesine yol açtı. Yapısal politika önerileri güme gitti. 2002 Avrupa güvenlik stratejisi AB semalarında hoş bir seda olarak kaldı. Yeni metin, “Avrupa Birliği projesinin hatta varlığının tartışmalı hale geldiği” tespitinden artık hareket ediyor. Birleşik Krallık’taki halkoylamasıyla bunun daha güncel bir sorun olduğunu belirtiyor. Buna karşılık sorunların tek tek devletlerin çözeceği boyutları aştığını ve birliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu iddia ediyor. Ardından hep tekrarlanıp hemen hiç uygulanmayan politika önerilerini sıralıyor. Güvenlik sorununun insanların somut yaşamları seviyesinde ve onların katılımıyla nasıl çözülebileceği sorusunu yanıtsız bırakıyor. 

Birleşik Krallık’ta kimin AB’den ayrılma yönünde oy verdiğine bakınca, büyük çoğunluğun küreselleşmeden ve daha somut olarak AB içi serbest dolaşımdan bir şekilde endişe duyanlar olduğu görülüyor. Yani yeni üretim yapısına mesleki vasıfları artık uymayan orta yaş üstü emekçiler, kasaba ahalisi ve yaşlılar. Onlar açısından güvenlik geçmişte bildikleri, içinde büyüdükleri, yerli ve milli devlet ve kurumlarının sadece sağlayabileceği bir şey. Halbuki Britanyalıların kendilerini içinde hissettikleri bu güvensizlik ortamının oluşup gelişmesinde en büyük sorumlu kendi yerli ve milli hükümetleri idi. Muhafazakâr veya İşçi Partisi yönetimleri tam bir sosyal güvensizleştirme projesi olan neo-liberal politikaları 1980’den beri kesintisiz uyguladılar. Hatta bu politikaların AB kurumlarında hâkim olmasına en fazla neden olanlar, Birleşik Krallık hükümetleri ve onların AB Komisyonu’ndaki temsilcileri, bürokratlarıydı. 

Şimdi AB belki kısmen belki bütünüyle yeniden kurulacağı bir türbülansa girmiş durumda. Bu krizin güvensizlik hissini pekiştireceğini ve barış dönemini torpilleyeceğini biliyoruz. Tam bu nedenle güvenlik konusunu bütünüyle devletlerin tekeline bırakmayan, içe kapanarak, kapıyı, pencereyi ve perdeleri sıkı sıkıya kapayarak güven aramak yerine, işbirliğini, diyaloğu ve insanların yüz yüze ilişkiler içinde sorunlarına birlikte çözüm aramasını teşvik eden insani güvenlik politikalarına, müşterek yaşam ilkelerine ve idealine çok daha fazla ihtiyacımız olacak.