Erdoğan’ın “Sığınmacılara kapıları açabiliriz” açıklaması, Merkel’in Çin ziyareti ve İran Alman basınında öne çıkan konular. FAZ Avrupa’nın sığınmacılar konusunda kendini şantaj yapılabilir hale getirdiğini yazıyor.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölgenin oluşturulmaması halinde sığınmacılar için kapıların açılabileceğini söylemişti. Frankfurter Allgemeine Zeitung konuyla ilgili şu yorumu yapıyor:"Türkiye Cumhurbaşkanı'nın iki sorunu var: Halk Suriyeli savaş sığınmacılarının arkasında birkaç yıl önce olduğu kadar kararlı bir biçimde durmuyor; ayrıca Türk ekonomisi düşüşte. O nedenle de iki şey istiyor: Avrupa'dan daha fazla para ve Suriye'nin kuzeyinde de sığınmacıları yerleştireceği bir ‘güvenli bölge.' Tehditlerinin arka planında ise sığınmacıları tekrar Avrupa’ya bırakmak var. Otoriter bir hükümdarın yüzbinlerce insanı siyasi amaçlar için bir araç haline getirmesinin alaycılığı bir yana buradaki gidişat çok övülen Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki sığınmacı mutabakatının sadece bir geçici çözüm olduğunu gösteriyor. Avrupalılar üç yıl önce güney sınırında Erdoğan’ı geçit bekçisi yaptı, ardından da Suriye sorunuyla ciddi bir biçimde ilgilenmedi. İç savaşın yaşandığı ülkede ne olup bittiği ve oradan kaç insanın kaçtığı her başkentte konuşuldu ama Brüksel, Berlin ya da Paris'te konuşulmadı. Avrupa böylece de kendini şantaj yapılabilir hale getirdi.”Aynı konuda Die Welt'in yorumu şöyle:"Türkiye gerçekten de günün birinde sınırı açacak olursa Yunan iltica sistemi tıkanır. Avrupa Birliği, Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile göç konusunu tekrar ele almak zorunda. Dış sınırların korunması, hem de planlandığından çok daha hızlı bir biçimde ilgili Avrupa Birliği makamı Frontex'e verilmeli. Kimin siyasi iltica hakkı olduğu sınırlarda incelenmeli. Bunlar, gelecek olanların sadece bir bölümünü oluşturuyor. Bu nispeten küçük grup Avrupa içinde dağıtılabilir. Diğer sığınmacılar geldikleri ülkelere geri dönmek zorundalar. Bunun için de kalkınma yardımı karşılığında bir geri gönderme anlaşmasına ihtiyaç var. Göç sorununun bir çözümü bu olabilir. Statükoyu sürdürmek çözüm değil Avrupa’nın siyasi istikrarı açısından bir tehdit oluşturur.”ABD'nin 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesi üzerine İran da anlaşmanın getirdiği yükümlülüklerinden birer birer vazgeçiyor. Südwest-Presse konuyla ilgili yorumunda Avrupa'nın İran konusunda artık kesin bir karara varması gerektiğini dile getiriyor:"Beyaz Saray’ın İran’a karşı en etkili araçları savaş tehditleri değil ekonomik yaptırımlar. Hepsinden önce de petrol boykotu kilit bir role sahip zira bu Şii din devletinin ekonomisini ve toplumunu sıkıntıya sokuyor. Buna karşılık İran'ın hayatta kalması açısından önemli olan ihracatı Emmanuel Macron'un önerdiği 15 milyar euroluk krediyle desteklenirse Tahran'a uygulanan yaptırımların uzun vadede üstesinden gelinebilir. Amerika açısından petrol ihracatında müzakere edilecek bir şeyin olmaması şaşırtıcı değil. Avrupalılar açısındansa bunun anlamı ise artık bir karar vermeleri gerektiği. Nükleer anlaşmayı kurtarmak istiyorlarsa ABD diktesine açık bir biçimde karşı durmaları gerekiyor.”Almanya Başbakanı Angela Merkel bugün Pekin'de Çin Devlet Başkanı ve Başbakanı ile görüşmelerde bulunacak. Münster'de yayımlanan Westfälische Nachrichten konuyla ilgili şu yorumu yapıyor:"Başbakan üzerinde beklentilerin yarattığı baskı aşırı derecede yüksek. Çetin piyasa koşullarında Pekin ile işbirliğinin nasıl sürdürüleceği ürkütücü bir soru. Almanya ekonomisinin öncüleri buna ilişkin şimdiye kadar anlamlı bir sessizlik içinde oldu. Bu zor olacak. Hong Kong'un ağır gölgesi de Pekin'in üzerine düşüyor. … Cuma günü Angela Merkel Çin Başbakanı Li Kıçiang ve Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile buluşuyor. İnsan heyecanlanıyor. Başbakana Pekin'de güveniliyor. Ancak iş ilişkileri pürüzsüz olmaktan, siyaset kontrolden çıkmışsa, Çin iktidar aygıtının dostluğu neye yarar?”DW / EC, JD©Deutsche Welle Türkçe