Avrupa'da sağ popülizmin yükselişi

Avrupa'da sağ popülizmin yükselişi

İtalya

İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini İsveç'teki fikirdaşlarını seçim başarılarından dolayı kutladı. İtalya'daki Kuzey Birliği (Lega) partisi siyasi bakımdan İsveç Demokratlarının çok önünde gidiyor. Mart ayındaki genel seçimlerden üçüncü parti olarak çıkmasına rağmen popülist Beş Yıldız hareketiyle koalisyon kurup partisiz Başbakan Giuseppe Conti liderliğindeki hükümete katıldı. Salvini bakan olduğu günden beri Avrupa Birliği'ni (AB) ve AB'nin mülteci politikasını öyle yoğun eleştiriyor ki, bazen onun asıl başbakan olduğu izlenimi doğuyor. Mültecilere "insan eti" yakıştırması yapan Salvini mültecileri boğulmaktan kurtaran gemilerin İtalyan limanlarına yanaşmasını yasaklayabiliyor ve mülteci koşunu kullanarak AB'ye şantaj yapmayı deniyor. Kışkırtıcı üslubu ve yabancı düşmanı söylemleri Lega'yı yüz günde yüzde 30'luk oy oranıyla birinci parti konumuna getirdi. Genel seçimlerdeki oyu sadece yüzde 17 idi. Ortağı Beş Yıldız ise sendeliyor. Salvini kısa süre önce Deutsche Welle'ye verdiği mülakatta "Almanya'da yüz binlerce göçmene yer olduğunu söyleyen Başbakan Merkel'in sosyal çatışma riskini önemsemediğini" belirtmişti.

Avusturya

Avusturya Özgürlükçü Partisi'nin (FPÖ) siyaset tecrübesi oldukça fazla. 1999 genel seçimlerinde ikinci parti olmuş ve muhafazakâr Avusturya Halk Partisi ile koalisyon kurmuştu. Aynı koalisyon geçen yılın Aralık ayında Sebastian Kurz'un başbakanlığında yeniden kuruldu. Başbakan Yardımcısı ve FPÖ Genel Başkanı Heinz Strache'nin katı mülteci politikası izlemesine gerek bulunmuyor.

Çünkü iyice sağa kayan Başbakan Kurz mültecileri Avusturya'dan uzak tutmak için elinden geleni yapıyor. İçişleri bakanı Herbert Kickl mülteci adaylarını kamplara kapatmak istediği için Nazilerden alıntı yapmakla suçlanıyor. Özgürlükçülerin aşırı sağ fikirleri benimseyen öğrenci birlikleriyle aralarının pek iyi olduğu söylenebilir. FPÖ aynı zamanda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e de oldukça yakınlık gösteriyor. Putin kısa süre önce yapılan FPÖ'lü Dışişleri Bakanı Karin Kneissl'ın düğününe onur konuğu olarak katılmıştı.

Almanya

2017 yılının Eylül ayındaki milletvekili genel seçimlerinde yüzde 12,6'lık oy oranına ulaşarak 94 milletvekili çıkaran Almanya için Alternatif (AfD) parlamentoyla ana muhalefet partisi olarak tanıştı. Taraftarları da sürekli artıyor. Anketlerdeki yüzde 15'lik oranıyla Sosyal Demokrat Parti'yi (SPD) bile geride bıraktığı oluyor. Ana koalisyon ortağı CDU/CSU'nun oy oranı ise genel seçimde aldığı sonucun altında çıkıyor. ARD televizyonunun son kamuoyu araştırmasında AfD yüzde 453358067'e varan oy oranıyla Doğu Alman eyaletlerindeki birinci parti pozisyonuna yükseldi. Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) oy oranı ise Doğu Almanya'da yüzde 24'e geriledi. AfD'nin giderek aşırı sağa yaklaştığı ve Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından izlenmesinin gerektiği şeklindeki söylemler partiye zarar vermedi. 14 Ekimde Bavyera'da, 28 Ekimde ise Hessen eyaletinde yapılacak parlamento seçimlerinde AfD'nin ilk kez bu eyaletlerin parlamentolarına girmesi sürpriz olmayacak. Parti başarısını önemli ölçüde Başbakan Merkel'in başlangıçta liberal davrandığı mülteci politikasının çoğu seçmen tarafından reddedilmesine borçlu.

Fransa

Marine Le Pen'in Ulusal Cephe partisinin 2017 yılının Mayıs ayında Emmanuel Macron'a karşı ikinci tura kalması, bu oylamanın Avrupa'nın geleceğini tayin edeceği şeklinde algılanmıştı. Ancak "Avrupacı" Macron sonunda oyların yüzde 66'sını alarak cumhurbaşkanı seçildi. O tarihten sonra partisi değilse de Le Pen'in kendisi oyun dışında kaldı. Marine Le Pen partinin adını değiştirdi. Yeni adıyla Ulusal Birleşme'nin seçmenleri Le Pen'in yeğeni Marion Marechal'in genel başkanlığa getirilmesinden sonra partinin yeniden yükselişe geçmesini umuyor.

Zaten yabancı aleyhtarlığı ve Avrupa antipatisi Fransa'nın yabancısı olduğu kavramlar değil. Seçim kampanyası sırasında Le Pen ve diğer bazı partilerin adayları da göçmenlere ve Avrupa'ya bol bol hakaret yağdırmışlardı. Macron'un yıldızı da solmaya başladı. 2017 yılında hızla yükselen Macron popülizm dalgasını geçici olarak frenleyebilmişe benziyor.

Hollanda

Hollanda'daki 2017 genel seçimlerinden önce Avrupa'nın yerleşik siyasi partileri sağ popülist Geert Wilders'in Özgürlük Partisi'nin (PVV) alacağı sonucu endişeyle beklemekteydi. Ama korktukları başlarına gelmedi ve PVV yüzde 13'lük oy oranıyla ikinci parti olabildi. Sosyal Demokratlar ise adeta siyasi partiler yelpazesinden silindi. İsveç Demokratları gibi Wilders'in partisi ile de kimse ortaklık kurmaya yanaşmadı. Uzun koalisyon pazarlığının ardından merkez sağ hükümet kurulabildi. Ancak siyasete yine de Wilders'in yabancı ve İslam düşmanlığı yön veriyor. Thierry Baudet'in Demokrasi Forumu adlı yeni partisi Wilders ile aynı çizgiyi izliyor ve bu partinin anketlerde PVV'yi geride bıraktığı da oluyor. Piyano çalan ve Latince bilen Baudet, Wilders'ten farklı olarak sanat ve edebiyatsever politikacı imajıyla kültürlü orta kesime hitap ediyor. Sonuçta iki partinin oylarının birbirini nötralize etmeyip, toplama yoluyla yüksek bir orana ulaşacağı söylenebilir.

Christoph Hasselbach

© Deutsche Welle Türkçe