'FETÖ' soruşturmaları kapsamında gözaltına alınan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun avukatı Celal Çelik, “Kılıçdaroğlu’na yönelik algı operasyonu amacıyla gözaltına alındığını” söyledi.
Cumhuriyet'te yer alan habere göre, Çelik, gözaltına alınışının 14. gününde savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı. CHP lideri Kılıçdaroğlu ile Ankara’da görüşerek gözaltı ve sorgusuyla ilgili bilgi veren Çelik, hakkındaki suçlamaları, yanıtlarını ve gözaltı sürecini anlattı.
Digitürk sorusu: 13 gün boyunca tek bir sorgu olmadan hücrede tutuldum. 14. günde başsavcıvekili ifademi aldı. Avukatlarım ‘Digitürk aboneliğini iptal etmemin de’ suçlama konusu yapıldığını söylemişlerdi. Gerçekten de Digitürk aboneliğini iptal için verdiğim dilekçe karşıma terör örgütüyle ilişki suçlaması olarak getirildi. Sayın Kılıçdaroğlu, başta 17-25 Aralık haberlerini yapan televizyon kanallarının Digitürk’ten çıkarılması üzerine, kamuoyuna ‘Ben Digitürk aboneliğimi iptal ettireceğim. Topluma da bu yönde çağrı yapıyorum’ açıklaması yapmıştı. Digitürk’ün sansürcü tavrına karşı aboneliğimi iptal ettirdim. Bir tüketici olarak bana bu sorunun sorulamayacağını da söyledim. Bu soru, bakkala gittiğinde evine ‘et mi alacaksın tavuk mu’ sorusundan farksız.
FETÖ jargonu: Televizyon kanallarında kullandığım ‘kontrollü darbe’ nitelemesi suçlama konusu olarak karşıma getirildi. “Kontrollü darbe” söyleminin “FETÖ’cü jargonu” olduğu, bu söylemi neden kullandığım soruldu. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu söylemi seslendirdiğini belirttim. Ana muhalefet liderinin söyleminin, avukatına suçlama konusu yapılamayacağını söyledim.
El Kaide tweeti: Reyhanlı saldırısı üzerine attığım tweet de soruldu. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Suriye politikasını eleştirirken El Kaide konusunu çok sık gündeme getirdiğini anlattım.
Kılıçdaroğlu’na operasyon: Gözaltına alınırken Sayın Kılıçdaroğlu beni aradı. Veremeyeceğim, kendisini zora sokacağım hiçbir hesabım ve ilişkim olmadığını, tek üzüntümün kendisine zarar vermek olduğunu söyledim. Hiçbir şekilde kendi geçmişimden, ilişkilerimden bir sıkıntı yaşamadım. Her şeyim açık. Bir tek benim üzerimden Kılıçdaroğlu’na zarar vermek isteyeceklerinden tedirgin oldum. Beni, gözdağı vermek, sindirmek ve korkutmak için Kılıçdaroğlu’na yönelik alçakça bir algı operasyonu yapmak için aldılar.
Bir isim bulun: Bana sorulan sorular karşısında FETÖ bağlantısı suçlamasının saçmalığını anlattım. Hatta “İlk, ortaokul, lise ve üniversite sürecinde benim FETÖ ile ilişkili olduğumu değil, ilişkili olabileceğimi, yani şüphesini dile getiren bir tek arkadaşımı bulun, ben tüm suçlamaları kabul edeceğim” dedim. O yüzden savcılara, “Bu gözaltıyla benim onurumla, saygınlığımla oynadınız. Beni çağırsaydınız gelip ifademi verirdim. Ana muhalefet liderinin avukatıyım. Güpegündüz operasyon yapıyorsunuz, evimi basıyorsunuz. Çocuklarımı hiç mi düşünmediniz? Komşularımın hakkımda neler düşeneceğini hiç mi hesaba katmadınız” diye sordum.
Suçlama değişti: Beni ‘FETÖ üyeliği’ suçlamasıyla almışlardı. Sorgudan sonra bu suçlamaya yer vermediler. Terör örgütü propagandası ve Cumhurbaşkanı’na hakaret olduğunu belirttikleri tweet’ler nedeniyle adli kontrol talebiyle sulh ceza hâkimine sevkettiler.
YARSAV'a bağış: YARSAV’a yaptığım 17 bin lira dolayındaki bağış da soruldu. Bu bağış da yine FETÖ ile ilişki, iltisak için karşıma getirildi. Oysa bu bağış konusu daha önce dava konusu edildi. Ben o davada tanık olarak ifade verdim. Bağış sorulunca, o dönemde HSYK seçimleri için kampanyalar yürütüldüğünü, YARSAV’ın kampanya için yeterince maddi kaynağı olmadığı için bu bağışı yaptığımı anlattım. O dönemde ben FETÖ’nün yargıdaki baskısına karşı çıkarak kendi isteğimle emekli olmuştum. Eğer emekli olmasaydım YARSAV listesinden HSYK üye adayı olacaktım.
Şaşırtan soru: Beni en çok şaşırtan, telefon görüşmelerim nedeniyle Hamza Kaçar’ı sormalarıydı. Hamza Kaçar, Yasin El Kadı soruşturması yaptığı için görevinden alınıp, işine son verilen Maliye Bakanlığı müfettişi. Bana Hamza Kaçar’ın bazı siyasi liderlerin malvarlıklarıyla ilgili bilgilerini başka bazı siyasilere iletmesi soruldu. Ben bu soruya da karşı çıktım. Hem FETÖ suçlaması yapıp, hem de hayatta FETÖ ile ilgisi olmayan, yolsuzluk soruşturması nedeniyle zarar gören bürokratları bana sormalarını kabullenmeyeceğimi söyledim.
İsim şaşkınlığı: Benim telefon görüşmesi yaptığım 20’ye yakın ismi sayarak, bu isimlerle neden görüştüğümü sordular. Bu isimler arasında Mehmet Hamzaçebi ile Ali Kılıç dikkatimi çekti. Bu iki ismi sordum. ‘Kim bunlar’ diye. Bana, ‘FETÖ’cü hâkimler’ olduklarını söylediler. Ben de Mehmet Hamzaçebi’nin TBMM Başkanvekili Akif Hamzaçebi olduğunu, ön isminin de Mehmet olduğunu söyledim. Ali Kılıç’ın da Maltepe Belediye Başkanı olduğunu. Bunun üzerine, bu iki ismin üzerini çizerek sorgudan, listeden ve sorgu metninden çıkardılar.
Günler yarı aç geçti: 13 gün boyunca Emniyet hücresinde sorgusuz sualsiz tutuldum. Orada tutulmanın kendisi eziyet. Ama ben kişisel olarak en çok vejetaryen oluşum nedeniyle sıkıntı yaşadım. Ben et yemiyorum. Getirdikleri yemeklerde az da olsa et parçaları oluyordu. Ben etsiz yemek istediğimi söyleyince yemeğin içinden etleri ayırıp yememi istediler. Daha sonra ısrarlarım üzerine kendi kantinlerinden etsiz yemek getirmeye çalıştılar ama o da sorunun çözümünü sağlamadı. Zaten verilen yemekler çok az. Günler yarı aç ve zaten uykusuz geçti.
Hücreler kalabalık: Belli bir süre hücrede tek başıma kaldım. Sonra büyük operasyonlar yapıldığında küçücük hücrede 5 kişi kalmaya başladık. En zor durumlardan biri de bu. Yanınıza getirdikleri kişilerin kimliklerini bilmediğiniz için kaygılanıyorsunuz. Ayrıca her gün doktora götürülüyorduk. Doktor yakında olmasına karşın gidiş gelişler çok sıkıntılı oluyordu.