Dün görülen Gezi Parkı davasında, 708 gündür cezaevinde bulunan ve dosyanın tutuklu tek sanığı olan iş insanı Osman Kavala'nın tahliye talebi bir kez daha reddedildi. Kavala hakkında tutukluluğunun devam kararı ardından bugün avukatları basın açıklaması düzenledi. Avukat Tolga Deniz Aytöre, İlkan Koyuncu, ve Köksal Bayraktar, delillerin tamamen hukuka aykırı yollarla elde edildiğini vurgularken, 17-25 Aralık soruşturmalarına verilen takipsizlik kararları gerekçelerinin şu an Gezi davasının iddianamesini ve Kavala'nın tutukluluk gerekçesini oluşturduğunu söylediler.
Mahkemenin AİHM kararlarını dikkate almadığını belirten Bayraktar, davada sürekli hâkimlerin değişmesinin dosyayı tam olarak kavrayamamalarına sebep olduğunu aktardı. Avukat Köksal Bayraktar şunları söyledi:
“Henüz davalar duruşmalar açılmadan önce avukatlar olarak yapmış olduğumuz tahliye taleplerine karşı mahkemenin bir başkan tarafından yönetildiğini, temsil edildiğini gördük. Daha sonra Silivri’de 15 gün arayla iki duruşma yapıldı. Bu durumda iki duruşmada ikinci bir başkanın başkanlık yaptığını gördük. Dün ise önceki duruşmalarda ve tahliye duruşmalarında bulunmayan bir üçüncü hâkim getirildiğini gördük.
Dolayısıyla Gezi davasında üç ayrı hâkim arka arkaya başkanlık yapmıştır. İkinci başkan özelde Osman Kavala için tahliye lehinde karar vermiştir. Fakat iki ayrı yargıcın buna karşı oy vermesiyle Kavala tahliye edilememiştir. Ceza hukukunda bu bir yerde yeşil ışık yanması demektir. Aynı başkan yeniden tahliye yönünde oy kullandı 15 gün sonraki duruşmada. Ama dün duruşmadaki tüm hâkimler tutuklamanın lehinde ve devamında oy kullanmışlardır. Aralık ayının sonuna gün verilmiştir.
Biz özellikle mahkeme başkanının devamlı olarak değiştirildiğini, hâkimlerden sadece sürekli olarak birinin kaldığını diğerlerinin de değiştirildiğini görüyoruz. Tabii bu hal hâkimlerin olayı tam olarak dosyayı kavrayamamalarıyla sonuçlanmaktadır.
Dünkü husus şudur, aslında eski klasik mahkeme dinamizmi içerisinde ilk duruşmada görülen önemli soruları artık bugün bırakılan ama eskiden ceza yargılamalarında gördüğümüz uygulamaların – yeni hâkimin sorgulamaya geçtiğini ve bu sorgulamayı da ilginç şekilde ‘iddianamede yer alan satır başlıklarının’ müvekkilimize yöneltildiğini görmekteyiz.
Bu arada TCK’nın 312. maddesinin Gezi olayları cereyan ettiği sırada iletişimin denetlenmesi yönünde kanunda bu tip bir hüküm yokken, başka bir değişle 312. maddeye giren eylemlerle ilgili olaylarda telefon konuşmalarını dinlemek yasal değilken, iddianamede bu, yani kanuna aykırı dinlemelerin yer aldığını gören başkanın bir değerli meslektaşımızın uyarısına rağmen sorular sorduğunu, yani yasal olmayan telefon konuşmalarına dayanarak birtakım soruları sorduğunu görmekteyiz.
Açıkça belirtelim bu bir açık haksızlıktır çünkü müvekkilimiz Osman Kavala’ya ‘Sizi Amerikalar Almanlar gelip buluyor, başka konuşacak insan mı kalmadı da sizi buluyorlar‘ sorusunu bizzat başkan yöneltmiştir. 20’ye yakın soru sormuştur, bir saate yakın bir süreyle sorular sorulmuş cevaplar alınmıştır.
Dünkü duruşma 10:00’da başlaması gerekirken, 11:00’i çeyrek geçe başlamıştır. Bir tanığın dinlenmesinde sorun yaşanmıştır çünkü sanık Anadolu’da bir ceza evindeydi. Onun için mahkeme geç başlamıştır. Akşamüstü saat beş olduğunda, sorgulamalar bittikten sonra, sorgulamalar bittikten sonra özellikle sayın avukat Turgut Kazan’ın beyanını geçtikten sonra, tahliye talebinde bulunurken biz, avukat Tolga Aytöğ’e tahliye gerekçesini anlatırken, açıklarken, yer yer okurken, hâkim ‘mümkün olduğu kadar kısa kesmesi yönünde’ ikazda bulunmuş, ikaz denilmez aslında ama ‘Kısa kesin, kısa kesin, kısa kesin tamam, tahliye ile ilgili talebinizi söyleyin’ demiş ve bu nedenle Tolga bey gereken ayrıntılara tam olarak girememiş, arkasından da iddia makamı, arkasından da karar aşamasında karar verilmiştir.
Tabii ayrıntılar üzerinde gene durulacak ama şu var, biz 1995 tarihinde AİHM’nin verdiği bir kararı söyledik. AİHM’nin bazı kararlarını ortaya koyduk tutuklulukla ilgili. Doğrudan doğruya Gezi olaylarıyla ilgili değil, Osman beyle ilgili tahliye talebimizde 1996 yılında AİHM’nin vermiş olduğu bir kararda 26 ay tutuklu kalan kişinin tutukluluğunun artık makul süreye sığmadığını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığın bulunduğunu ifade ettik. Ayrıca gene AİHM’nin daha kısa sürelerde yedi ay ve beş ay gibi sürelerde, bunları AİHM’nin sözleşmesinin ihlali olarak nitelediği iki kararı ortaya koyduk. Bu kararlarda AİHM verilen tutuklama kararının haksız ve hukuksuz olması nedeniyle hak ihlali olarak görmüştür. Fakat mahkeme bu kararların hiçbirini dikkate almamıştır.
Klasik, bildiğimiz, prototip tahliyenin ret sebepleri içinde suçun vasıf ve mahiyeti, bu da ilginçtir cezanın ağırlığının kaçma şüphesini ortaya çıkarabileceği gibi bir sebep de sunulmuştur, bu nedenle tutukluluk üç ay kadar hatta dört aya yakın bir süre tekrar uzatılmıştır. Aralık ayının sonunda Osman Kavala maalesef 30 ayını cezaevinde geçiren bir kişi konumunda olacaktır.”
Köksal Bayraktar'ın ardından avukat İlkan Koyuncu konuştu. Koyuncu, bu kadar kısa zamanda üç celsede üç farklı başkan görmeyi beklemediklerini belirterek, "Özellikle lehine tahliye görüşünü ortaya koyan ondan daha kıymetli olarak suçun vasıf ve mahiyetinin değişme ihtimaline binaen tahliye edilmesi gerektiğini söyleyen başkanın değiştirilmesi son derece düşündürücü" dedi. Koyuncu sözlerine şu şekilde devam etti:
"Biz Kavala’nın tutukluluğunun birinci senesinde bir basın toplantısı yapmıştık ve her zaman yargılamadan umudumuz olduğunu yargılamada her şeyin ortaya çıkması gerektiğini ve Kavala'nın tutukluluğunun sona ereceğine inandığımızı başka da bir şey istemediğimizi söylemiştik. Başka mecralardan da bir şey beklemediğimizi söylemiştik. Biz avukatız bizim işimiz adliyelerde, yine aynı çabamızı sürdüreceğiz ne olursa olsun.
Şimdi birkaç konu var. Bir tanesi duruşma tarihi 24-25 Aralık. 25 Aralık biraz manidar bir tarih malumunuz 17-25 Aralık 2013 soruşturmalarıyla ilgili takipsizlik kararı verildi. Orada soruşturmayı yürüten hâkim ve savcılar hakkında iddianameler düzenlendi ve ne şekilde sahte delil oluşturduklarına ilişkin olarak yargılamaları var. Şimdi o kişiler hakkında topladıkları deliller delil olarak değerlendirilemez hukuka aykırı delillerdir deniyor. 17-25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili olarak. Yine aynı kişiler hakkında sahte delil üretmişlerdir, nöbetçi olmadıkları günlerde karar almışlardır ve bir nevi bu dinlemelerin yapılması için özel olarak görevlendirilmişlerdir deniyor. Ve aynı kişilerin altlarında imzası olduğu kararlar gezi yargılamasının iddianamesinin tamamını oluşturuyor. Tekrar ediyorum tamamını oluşturuyor. Bütün dosya tamamen telefon dinlemelerinden ibaret. Şimdi hal böyle olunca birkaç tane olasılık aklımıza geliyor. Ya İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, yarın öbür gün 17-25 Aralık soruşturmalarını yeniden açacak ve bu davayı örnek olarak gösterecek ve delilleri yeniden kıymetlendirecek çünkü biz neticede alışığız ama aynı hâkimin ve savcının belli dosyalarda topladığı delillere bunlar delil olamaz deyip başka dosyada hayır delildir hatta bu deliller sebebiyle bir kişi 2 senedir tutukludur demek herhalde herkesin vicdanını zedeler. Ya böyle bir hazırlık olabilir ya da dediğim gibi Kavala’ya özel bir muamele olabilir bunun başka bir açıklaması yok.
Türkiye Cumhuriyeti bu tip davaları yakın tarihte gördü. Ne yazik ki Brunson davasında, Büyükada davasında benzer olaylar oldu. Benzer yönlendirmeler oldu. Ve en sonunda biz gördük ki ülke olarak; bu davalarda ne yazık ki siyasete taraf oldu ama dosyaların içi boş çıktı. İnsanlar haksız yere cezaevinde kaldı ve şu anda bu davalar anılmıyor bile. Biz Kavala dosyasının da böyle olması gerektiğini düşünüyoruz. Kavala dosyasından bazı kişilerin bazı hedefler uğruna bir takım mesajlar verdiğini bir takım çıkarımlar yaptığını bir takım hedefleri olduğunu düşünüyoruz. Ve Osman Kavala’nın da bu hesaplaşmanın, yargı olabilir siyaset olabilir, dışında kalması gerektiğini düşünüyoruz. Geçen hafta doğum günü kutlandı Osman Kavala’nın. 60 yaşını aşkın bir insanın iki senedir Silivri’de tek başına kaldığını ve artık bu sürecin çeşitli çatışmalardan siyasetten uzak bir şekilde sonlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir de bir yargı reformu konusu var. Bazen karşılaştığımız basın mensupları da soruyor. Yargı reformu olursa Kavala çıkar mı faydalanır mı vs gibi. Şunu öncelikle belirtmek istiyorum; yargı reformu ayrı bir konu ama Osman Kavala bir kanuni zorunluluktan ötürü cezaevinde değil Osman Kavala’nın tahliyesi için bir reforma ihtiyaç yok. Osman Kavala uygulayıcıların verdiği kararlar sebebiyle cezaevinde. Herhangi bir kanuni zorunluluk değildir. Reforma da ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla Kavala dün de tahliye edilebilirdi. Bir sene boyunca cezaevindeyken herhangi bir gün de tahliye edilebilirdi. Yarın da tahliye edilebilir. Kavala’nın tahliye edilmesi için herhangi bir yargı değişikliğine ihtiyaç yoktur bunu da söylemek istiyorum.
Bir de son olarak bir AİHM sürecimiz var. Biz hep söyledik, bizi kendi mahkemelerimiz tahliye etsin. Biz hakkımızı başka yerlerde aramak zorunda kalmayalım. Bu konularla gündeme gelmeyelim. Ülkemizi bu tip yargılamalarla boğmayalım ama dün yine, şunu da söylüyorum; heyet yeni bir heyet. Sadece iki tane dosyası var; Adnan Oktar davası, Gezi davası. Ben yargıdaki yükü biliyorum yoğunluğu da biliyorum ama sadece iki tane dosyası olan heyet tutuklu birisine 2 buçuk ay sonra gün vermez, vermemesi gerekir. Gördük ki bir günde zaten duruşmayı bitirebiliyor. Zaten tutuk incelemeleri var. Tutuk incelemelerine duruşma açarsa, açar mı onu da bilmiyorum, zaten dosyayı ele almak durumunda. 6-7 saatlik bir çalışmadan bahsediyoruz. İki buçuk ay bekletmenin gereği de yok çünkü dediğim gibi her gün cezaevinde kalan bir insan için ciddi manada bir işkence ciddi manada bir zorluk. Her bir günün önemi var. Tekrar AİHM sürecine dönüyorum. Biz uzun süredir karar bekliyoruz. Karar beklememizin sebebi de AİHM’in hızlandırılmış prosedürle dosyayı ele alması. Dolayısıyla bu süreçte karar vereceğini ümit ediyoruz. Ama korkumuz şudur ki AİHM kararına rağmen Türkiye Cumhuriyeti devletinin kararı uygulamaktan imtina etmesi ve veya yine başka bir gerekçeyle başka bir dosyadan Kavala hakkında tutuklama kararı vermesi. Artık olamaz diyoruz ama Türkiye’de ne yazık ki olamaz dediğimiz o kadar şey gerçekleşti ki bu endişemizi de paylaşmak istiyorum."
Avukat Tolga Deniz Aytöre de bu toplantıların, duruşmadaki tavırlarının ve açıklamaların hukuki zeminde olduğunu ve bu bağlamda çözüm arayışında olduklarını ancak davanın böyle yürümediğini belirtti. Davanın hukuki bir süreçte veya çerçevede yürüdüğünü söylemek için olabildiğince iyimser olmak gerektiğini kaydeden avukat Aytöre şunları söyledi:
"Bu celsede aynı şey oldu geçen duruşmada da olmuştu; eğer bir davada, davanın bir gün öncesi ya da davanın ilk günü siyasiler kalkıp Osman Kavala hakkında bu dava hakkında konuşuyorlarsa eğer 3. Celsede 3. Mahkeme başkanı 3. Üye 2. Savcıyla duruşmaya çıkıyorsanız. Eğer kalkıp sizin hakkınızda tahliye kararı veren hâkim göreve atandıktan 15 gün sonra görevden alınıyorsa hiç kusura bakmayın bir hukukçu olarak burada çok fazla konuşacak bir şey kalmıyor. 3.5 milyon kişi katılmış 80 ilde, Osman Kavala tek tutuklu. Gezi davasının tek tutuklusu. Başka tutuklu olsun diye söylemiyoruz tabi ki. Gezi’deki kimsenin tırnağına taş değmesin o ayrı. Ama arkadaşlar bunu neyle açıklayacağız hangi hukukla açıklayacağız. Kaçma şüphesinden bahsediyorlar Osman Kavala’nın. Yahu ülkede bir sürü siyasinin bir sürü hukukçunun kaçma şüphesi varken Osman Kavala’nın yoktu kaçma şüphesi. Kimse böyle fütursuzca konuşamaz. Hukuki şeyler değil bunlar.
Osman Kavala’nın tutuklanması için önümüze hukuki şeyler konulmuyor. Delil diye bahsettikleri şeyler bir dönem birilerinin takipsizlik kararlarının gerekçesi. 17-25 Aralık’ın takipsizlik gerekçelerine bakın, Osman Kavala’nın tutuklama gerekçeleri. Sonra bana diyorsunuz ki toplantı yapalım hukuki bir şeyler söyleyin Tolga Bey. Mümkün değil.
Biz hukukçular bazı iddianamelerden nefret ederiz bazı iddianameleri sevmeyiz; bi acayip bir ruh hal içerisindeyim bu iddianameye karşı, uygulayıcılara karşı. Bakın kalkıyoruz diyoruz ki FETÖ’nün delilleri uygulanıyor. FETÖ’den kaçanların delilleri yeniden kıymetlendiriliyor. Tamam verin bari FETÖ yargılasın bu iş de bitsin. Siz sağ biz selamet. Türk aydınını,Türk entellektüelini, Türk solcusunu, Türk barışçısını, demokratını, cumhuriyetçisini bir şekilde yargılamak bir şekilde torbaya atıp bu torbada eritme süreci bitmedi mi daha? Bitmediyse bilelim. Ya da FETÖ/PYD mücadelesi, birileri bundan muafsa mesela bizler gibi bilelim bunu. Bunlar bize uygulanmayacaksa, FETÖ/PYD’nin kuralları ve uyguladıkları hukuka aykırılıklar bize karşı geçerli olmayacaksa sorun yok.
Neyi konuşalım, hangi hukuki uygulamaları konuşalım. Osman Kavala gibi bir adamı içerde tutmak Osman Kavala’nın özgürlüğünü almak değil ki burada özgürlüğü günbegün tükenen bağımsızlığı günbegün tükenenyargıdır, yargı sistemidir, hukuk sistemidir. Osman Kavala’nın içeride kaldığı her gün bizim hukuk sistemimiz biraz daha tükenmektedir. Çünkü bu kadar suçsuz bu kadar delilsiz bu kadar hukuka aykırı uygulamalarla içeride tutulan benim bildiğim başka hiçbir dosya yoktur. Demin İlkan Bey bahsetti başka dosyalar başka davalar, ben katılmıyorum. Hiç benzer dosya yok. Osman Kavala dosyasına benzer dosya yok. Bu dosya gezi dosyası. Gezi dosyası da Osman Kavala’ya kenar süsü yapılıyor. Kimin Osman Kavala’yla ne sıkıntısı varsa bir an önce söylesin. Osman Kavala’nın barışçı, demokrat o naif, şiddetle alakası olmayan insanın 2 yıl içeride yatmasını ben hazmedemiyorum. Bir hukukçu olarak değil bir insan olarak hazmedemiyorum. Bu yapılanlar hukuken yanlış değildir bu yapılanlar ayıptır. Bu linçtir. Bu hukuki tecrittir. Osman Kavala’ya uygulanan budur arkadaşlar"