Avukatlar ve barolar neden ayakta? Tüm meslek örgütlerini bekleyen akıbet

Avukatlar ve barolar neden ayakta? Tüm meslek örgütlerini bekleyen akıbet

Avukat Ali Galip Yıldız

Toplumun demokratik kazanımları; uluslararası, anayasal ve yasal güvenceleri; kurup geliştirdiği örgütsel yapıların sosyal ve siyasal faaliyetleri; temel hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme kararlılığı, siyasal iktidarın, engel tanımaz keyfi yönetim anlayışının meşruiyetini sarsmaya başladı.

Adalet, hukuk, hak ve özgürlükler temelindeki tutumuları nedeniyle barolar ve Türkiye Barolar Birliği (TBB); şehircilik, çevre ve doğa talanı konularındaki faaliyetleri nedeniyle mimar-mühendis odaları ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB); toplumun ve bireylerin ruh ve beden sağlığının korunup geliştirilmesi konularında tabip odaları ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri artık siyasal iktidarın huzurunu kaçırmaya başladı.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, oraya seçilmesine neden olan söz ve eylemlerinden çark ederek iktidara yakınlaşması da iktadarı teskin edecek bir etki yaratmadı. Aksine, avukatların ve baroların, hukuku ve bağımsızlıklarını koruma konusundaki kararlılıklarını artırdı, artık onu da bir “sorun” olarak görüyorlar.

Hükümetin, TBB Genel Kurul Delegeleri’nin nispi temsil esasına göre belirlenmesini sağlayarak, kendisine sadık TBB Başkanı’nı korumaya yönelik girişiminin, istenen sonucu vermeyeceği anlaşıldı.

Şimdi, baroların parçalanması, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde, birden fazla baro kurulmasını mümkün kılacak bir düzenleme yapılması gündemde.

Çoklu baro sisteminin, avukatları ve avukatlık mesleğini nasıl etkileyeceği ve ne büyük sorunlar yaratacağını gözler önüne seren ayrıntılı yazılar yayımlandı. (*)

Ama, avukatların ve meslek örgütlerinin bağımsız olması gerektiğine dair ulusal ve uluslararası belge ve bilgilere rağmen, hükümetin, tamamen siyasal saiklerle “çoklu baro” sisteminde ısrar edeceği ve kendisine bağlı barocuklar kurmaya çalışacağı anlaşılıyor.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin yapıları ve seçim usulleri konusunda yapılması düşünülen değişikliklerin hukuk devleti ilkelerine ve evrensel demokratik değerlere uygunluğunun denetiminde de bir güvencenin bulunduğu söylenemez.

Anayasa Mahkemesi’nin Diş Hekimleri Birliği ile Türk Eczacılar Birliği genel kurullarına delege seçimleri konusunda birbirine tamamen zıt kararlar vermiştir ve meslek kuruluşlarının yönetim ve işleyişlerinin, demokratik esaslara uygun olmasından ne anladığı belirsizdir.

Ayrıca, 2008 yılında, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununu'nda yapılan değişiklikle "nispi temsil esasına göre seçim" getirildiğini de hatırlatmakta yarar var.

Barolar ayakta, başkanları Ankara’ya yürüyorlar. Hükümetin “çoklu baro”yaratma ve seçim sistemini kendine bağlı yönetimler oluşturacak şekilde değiştirme girişimlerinin hukuka ve avukatların bağımsızlığına açık bir saldırı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Hükümet, baro başkanlarının bu meşru eylemlerini dahi kaba güçle bastırmaya çalışıyor.

Sorunu sadece avukatların meslek örgütlerine ve bağımsızlığına müdahale ve hükümetin kendine bağlı hukuk yapıları oluşturma girişimi olarak görmek, bugün öyle görünse de eksik ve hatalı olacaktır. Diğer meslek örgütlerinin de sırada olduğu açıktır. Doktorlar, mimarlar, mühendisler, mali müşavirler, eczacılar, diş hekimleri ve tüm sivil toplum kişi ve kurumları avukatlarla birlikte, hükümetin bu antidemokratik girişimine karşı tutum almaları, demokratik kazanımların korunmasında hayati önemdedir.

(*) Haluk İnanıcı

https://www.hukukpolitik.com.tr/2020/06/14/herkesin-kendi-barosu-olabilir-mi/