Aydın Doğan: Ilımlısı, muhalifi, iktidarın azılı yandaşı veya karşıtı; hepsinin derdi bizimle...

Aydın Doğan: Ilımlısı, muhalifi, iktidarın azılı yandaşı veya karşıtı; hepsinin derdi bizimle...

Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, yıllarca yazdığı Hürriyet'ten ayrıldıktan sonra Sözcü gazetesindeki yazılarında Doğan grubunu da eleştiren Emin Çölaşan'a cevap verdi. Doğan, "Çölaşan'ın kininin, Doğan grubundaki kazancı ve popülaritesini yitirmesinden kaynaklandığını" savundu. Aydın Doğan, "İşte görüyorsunuz: Ilımlısı, muhalifi, azılı iktidar yandaşı, azılı iktidar karşıtı... Hepsinin derdi bizimle.. Hepsi bize saldırıyor...Hepsi bize akıl almaz iftira ve hakaretlerde bulunuyor" dedi.

Posta gazetesinin başyazı köşesinde "Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'dan Emin Çölaşan'ın dünkü yazısına kısa bir cevap" başlığıyla yayımlanan (6 Eylül 2015) yazı şöyle:

"Emin Çölaşan adlı şahıs, yayın grubumuzda yıllrca çalışmış birisidir. Şu anda başka bir yayın organında. Fakat ne hikmetse bu şahıs, bizim yayın organını bir türlü unutamıyor. Eline geçen her fırsatta bana ve yayın grubuma akıl almaz iftira ve hakaretlerle saldırıyor. Nankörlükte sınır tanımıyor. 

Bizim grupta meşhur olmuş, bizim grubumuz sayesinde etkili olmuş, bizim grubumuzda iyi paralar almış bu şahıs, bizden ayrıldıktan sonra eski ününü, eski şatafatını keybetmiş durumda. Artık bizden aldığı paraları alamıyor. Bizde kazandığı popüleriteriyi çoktan kaybetti. Bize yönelik bitmeyen hırsının, kininin nedeni tamamen budur. 

Bu şahıs hakkında çok şey anlatabilir, çok şey söyleyebilirim. Ancak, ününü, itibarını çoktan kaybetmiş bu nankör şahsı, muhatap almak istemiyorum. Benim için öyle biri yoktur. 

Ben sadece bu şahsın bize yönelik saldırısını vesile kılarak, bir konunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. İşte görüyorsunuz: Ilımlısı, muhalifi, azılı iktidar yandaşı, azılı iktidar karşıtı... Hepsinin derdi bizimle.. Hepsi bize saldırıyor...Hepsi bize akıl almaz iftira ve hakaretlerde bulunuyor. Bu durumun bizim bağımsız yayıncılık yaptığımızın en büyük kanıtı olduğunu kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum."

 

Çölaşan ne yazmıştı?

 

 

Emin Çölaşan'ın Sözcü gazetesinde "Ertuğrul izne çıkınca!" başlığıyla yayımlanan (6 Eylül 2015) yazısı şöyle: 

Sevgili okuyucularım, Hürriyet gazetesinde tam 22 yıl boyunca (1985-2007) arasında görev yaptım.

Şimdi rahmetli olan ilk patronum Erol Simavi demokrat adamdı çünkü gazetecilikten başka bir işi yoktu.

Gazeteyi 1994 yılında Aydın Doğan satın aldı. İlk yıllarda o da öyleydi. Diğer sektörlerde olduğu gibi basın sektöründe de giderek büyüdü, çok sayıda televizyon kanalı ile gazetenin sahibi oldu.

Elinde yedi gazete ile dört televizyon kanalı vardı. Erol Bey’den sonra medya imparatoru olmayı başarmıştı.

Gazetenin başında olan sağ kolu ise Erol Bey’den devraldığı Ertuğrul Özkök idi.

* * *

AKP iktidarının ilk yıllarında rahattık. Özgürce yazmak mümkün oluyordu. Ancak AKP giderek palazlanmaya başlayınca bu ikili üzerine iktidardan baskı gelmeye başladı.

Hoşa gitmeyen her haber ve her köşe yazısı için azar işitiyor, fırça yiyorlardı.

Önceleri bu durumu umursamadılar. Ama sonra iş ciddiye bindi.

Gazetenin en muhalif yazarlarından biriydim ve üzerimde büyük baskı kuruldu.

“Yazma kardeşim… Yumuşak yaz, başımızı belaya sokacaksın… Hükümeti eleştireceksen haftada bir eleştir… Star TV’yi biz alacağız, sakın Maliye Bakanı hakkında olumsuz bir şey kaleme alma…”

Bunları söyleyen hep Ertuğrul oluyordu ama söyleten Aydın Doğan’dı. İş bununla da bitmiyor, başka direktifler geliyordu: “Bütün arkadaşlara söyledim, Başbakan’ın (Tayyip’in) oğlunun askerlikten çürük raporu bundan sonra yazılmayacak… Zaman gazetesi hakkında da yazma. Dağıtımını biz yapıyoruz ve heriflerden çok büyük para kazanıyoruz. Onları Sabah grubuna kaptırmayalım…”

Ertuğrul bazı yazılarımı haber vermeden sansür ediyordu. Ne yaptılarsa çizgimi değiştirmemiş, geri adım atmamıştım. Baktılar ki adam olmaya (!) niyetim yok, en sonunda beni gazeteden kovmak zorunda kaldılar.

* * *

Ertuğrul Özkök’e hep şunu söylerdim:

“Yaa arkadaş, bu baskılara boyun eğip hem kendi onurunuzu, hem de meslek onurunu çiğnetiyorsunuz. Bu kadar korkak olmayın. Elinizde böylesine bir medya gücü varken Tayyip sizden korksun, sizi her sabah arayıp ‘Benden bir isteğiniz var mı’ diye sorsun…”

Ancak onlara laf anlatmak mümkün değildi zira artık korkmuşlardı. Karşı taraf, elindeki devlet gücünü sonuna kadar kullanıyordu.

Hükümet vergicilerini yavaş yavaş Doğan Grubu’nun üzerine salıyordu.

Nitekim sonraki yıllarda Doğan Grubu’na öylesine haksız ve inanılmaz vergi cezaları bindirildi ki, Danıştay iptal etmeseydi şimdi ne Hürriyet kalmıştı, ne de Aydın Doğan!

* * *

Kovulduktan sonra iki yıl boyunca Bilgi Yayınevi’nde oturdum ve birbiri ardına üç kitap yazıp yaşadığım yüz kızartıcı baskı ve sansür olaylarını belgelerle anlattım.

Üç kitabın toplam satışı 250 bin dolaylarında oldu. “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” isimli kitabımı Aydın Doğan mahkemeye verip benden 50 bin lira tazminat istedi, davası reddedildi!

Ama artık korku dağları bürümüştü.

İktidarı eleştiren Tufan Türenç’ten köşe yazarlığını aldılar. Rahmi Turan abimiz dahil aynı nitelikteki köşe yazarları kovuldu.

İşin daha da acı yanı, Ankara’daki yüksek tepelerden (!) gelen baskı öyle boyutlara ulaştı ki, bir zamanlar Türk basınının amiral gemisi olarak tanınan, ancak AKP döneminde iktidarın refakat sandalına dönüşen Hürriyet gazetesinin künyesinden patron Aydın Doğan’ın ismi bile çıkarıldı!

Yazar arkadaşım Selda Terek Bilecen önceki gün ziyaretime geldiğinde sordu:

“Aydın Doğan’a kızgınlığınız hâlâ sürüyor mu?”

Yanıt verdim:

“Artık kızmıyorum. Acıyorum ve ona üzülüyorum.”

* * *

AKP iktidarı basını bu yolla sustururken, kendi medyasını yarattı. İktidar yönetimindeki büyük işadamları tarafından toplanan paralarla havuz medyası denilen yandaş-yalaka-emir kulu medya oluşturuldu.

Ankara’daki “Yüksek tepeler” tarafından yönlendirilen havuz medyası iktidarın resmi yayın organına dönüştü.

Örneğin yandaş Haber Türk gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Fatih Altaylı’nın köşesi bile, iktidarın hoşuna gitmeyen bir yazı yazdığı için elinden alındı. Fatih şimdi kendi gazetesinde spor yazarlığı yapıyor!

* * *

Ben bu yazıyı niçin yazıyorum?.. Ertuğul Özkök önceki günkü yazısında isim vermeden birilerini eleştirdi. Ankara’daki “Yüksek tepeler” derhal tepki koydu. Savcılığa suç duyurusunda bulunuldu ve aynı gün savcılık o meşhur cumhurbaşkanına hakaret maddesine dayanarak hakkında soruşturma başlattı. Ertesi gün, yani dün, Ertuğrul bir yazı daha yazdı ve cumhurbaşkanına hakaret etmediğini vurguladı. Ancak yazının son satırları ilginçti: “Bu yaz yazılarıma ara vermedim. Her gün yazdım. Ama şimdi uzun süredir tasarladığım ve bayramı da içine alan bir yolculuğa çıkıyorum. Bundan istifade, inanç üzerine yazdığım bir kitabı da tamamlayacağım.” İnsan böyle kritik bir ortamda izne mi çıkar be kardeşim!

* * *

Tamam, iş anlaşıldı!.. Ankara’dan gelen emir nedeniyle Ertuğrul yazılarına ara vermek zorunda kaldı. Bilemiyorum, belki de yazılarına temelli son verildi. İnşallah affa uğrar da yeniden yazdırırlar! Aksi takdirde Fatih Altaylı’nın durumuna düşer. Ben bu “İzne çıkma” olayını da iyi bilirim… Ertuğrul bana baskı yaparken güzel seçenekler sunar, kafakola almaya çalışırdı: “Tam maaşla uzun süre izne gönderelim seni, kafanı dinle be kardeşim. Yeter ki yazma, rahatına bak, başımıza bela açma!” Şu Allah’ın işine bakın ki beni izne gazete yönetimi gönderecekti, Ertuğrul’u “Ankara” gönderdi!

* * *

Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök, Türk medyasının bu durumlara düşmesinin iki baş sorumlusudur. Biri patron, öteki ise patronun emirlerini uygulayan kraldan çok kralcı kalfası! Günahları veballeri, korkaklıkları çok büyüktür. Bir süre hafif muhalefet yapmaya kalkıştılar, onun bile altında ezildiler. Atalarımız “Eden bulur” demiş, doğru söylemiş!