Aydın Engin*
Bu yazı dün değil, bir önceki günün (pazartesi) akşam saatlerinde yazılıyor. Siz çarşamba günü okuyacaksınız. Böyle oluyor, çünkü size göre dün, bana göre yarın bir Tırmık yazmak için hiç vaktim olmayacak... Biliyorum, referandum atağının ardından Barzani’nin başına gelenler, ardından Kürt siyasal hareketlerinde açılan yaralar üstüne ciddi bir Tırmık yazılabilirdi... Biliyorum, Melih Gökçek’in istifasından sonra onun AKP’deki “hasm-ı biaman”ı Bülent Arınç konuştu ve “O bana siyaseten zarar vermek istedi ama ben siyaseten daha da güçlendim, sabrettim ve kazandım” dedi. Tutup onu “Bu nasıl güçlenme, bu nasıl kazanma sayın Arınç” diye keyifle tırmıklamak vardı... Biliyorum, Rıza Sarraf’ın cezasını hafifletmek için bülbül gibi öteceği günler yaklaştıkça kaygıları paniğe dönüşen AKP Reisi üstüne bir Tırmık döktürmenin tam zamanıydı. Gel gör ki... Gel gör ki benim aklım fikrim size göre dün bana göre yarın sabah Çağlayan Adliye Sarayı’ndaki duruşmalarda. Size göre dün, bana göre yarın “Adalet” Sarayı’nın bir ağır ceza mahkemesi salonunda Özgür Gündem gazetesinin Yayın Kurulu’na ve Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya’ya karşı açılan davanın duruşması var. İnan Kızılkaya adını aklınızda tutun. Bu genç meslektaşım tastamam 440 gündür tutuklu. Silivri mapushanesinin bir hücresinde tek başına. Herhangi bir hüküm kurulmadan bir gazetecinin 440 gündür, hem de tek başına bir hücrede tutuklu oluşunu bana, bize, insanlığa açıklayabilecek bir hukuk bilgini var mıdır acaba? Aynı gün, yani size göre dün, bana göre yarın, İstanbul’da Çağlayan Adalet Sarayı’nın bir başka ağır ceza mahkemesi salonunda Cumhuriyet gazetesi sanıkları bir kez daha yargıçların karşısına dikilecekler. Bu dördüncü duruşma. Bencileyin tutuksuz sanıklar için çok önemli değil. Karar duruşmasına daha vakit var. Ancaaaak... Ancak dört arkadaşımız, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Emre İper hâlâ tutuklu. Dört arkadaşımız hâlâ gökyüzünü tel kafesin altından ve yakınlarını, çocuklarını, eşlerini kirli bir camın ardından görebiliyorlar. Size göre dün, bana göre yarın 31 Ekim. Terörle mücadele bölümünden polis ekiplerinin sabahın köründe kapılarımızı vurup, içeri dalıp, bizleri gözaltına aldıkları günün yıldönümü. Yıldönümleri kutlanır... Biz dört arkadaşımızı jandarma barikatının ardından da olsa görebilmenin, ellerini zorlayarak da olsa tutabilmenin ve duruşma bitince onları da alıp gazeteye dönebilmenin umudunu kutlayacağız. AKP Reisi ve onun adamları ve onun gazetecileri de Cumhuriyet adlı baş belalarını içeri tıktıkları günün yıldönümünü kutlasınlar...
***
Biliyorum, Cumhuriyet okuru olarak adeta ezberlediğiniz bir öyküden söz ettim yine. Ama n’olur hoş görün. Aklım fikrim bana göre yarın, size göre dün Silivri’deki dört arkadaşımla iken, güncel bir konuyu tırmıklayan bir yazı yazamam. Yazmaya kalksam aklımla fikrimle değil, profesyonel yazı tekniğinin hileleri ile bir yazı çıkarırdım ve bu her şeyden önce size saygısızlık olurdu. Mesleğime de, sizlere de saygım buna engel. Beni anlayın, bizi anlayın. Aklımız fikrimiz orada, Silivri’de...
*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.