Aydın Engin*
28 Şubat Davası sonuçlandı. Kararın üstünden günler geçti. Ancak bırakın toplumu, medyada bile yankısı pek güdük kaldı, üstünde neredeyse durulmadı. Oysa Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar, hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak, öğrencilere “İşte çocuklar hukuk bu değildir. İleride yargıç, savcı, avukat olduğunuzda sakın böyle kararlar vermeyin, gülünç olup hem kendinizi hem ülkenin hukuk sistemini maskara etmeyin” denecek. 21 yıl önce, kendilerini ülkenin asıl sahibi sanan dört ve daha az yıldızlı generaller, “Demokrasiye balans ayarı verdik” gibi berbat bir Türkçe ile marifetlerini tanımlamışlardı. Oysa demokrasilerde memurların “balans” vermeye kalkışmaları, hele hele vermeleri suçtur. Ancak dönemin savcıları suçu görmezden gelmeyi tercih etmişlerdi. Yani 21 yıl önce Türkiye Cumhuriyet yargısı gücün karşısında diz çökmüş, kör kalmış, bağımsız yargı kavramını “hukuktan bağımsız yargı” olarak tanımlama pişkinliğine sığınmıştı. İşlenen suçu yargıya taşımak için yargı erkinin 14 yıl beklemesi gerekti. Yıllardan 2013 idi ve devletin üç temel bileşeninden bağımsız yargı hızla AKP yargısına dönüşmekteydi. Yargılama süreci 5 yıl sürdü ve birkaç gün önce ilk aşaması tamamlandı. Şimdi konu ve sorun Yargıtay’ın kucağına konacak. Oradan ne çıkacağını da bekleyip göreceğiz... Ayrıntıya gerek yok: Sonuçlanan 28 Şubat davasında aralarında dönemin en ünlü generallerinin de bulunduğu 21 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Ardından ceza müebbed hapise çevrildi ve… Ve müebbet hapse mahkûm edilenler adli kontrol koşuluna bağlanarak serbest bırakıldılar. Yargıtay sürecini tutuksuz olarak yaşayacaklar.
***
Hiç lafı gevelemeden söyleyeyim: 28 Şubat sanıklarının yaptığı bütün demokrasilerde suçtur. Yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerekir. Ancak 21 yıl sonra değil. “Geciken adalet adalet değildir” diyen temel hukuk ilkesi burada da geçerlidir. Artık herhangi bir yetkiye sahip olmayan mütekait generalleri ve bürokratları 21 yıl sonra hapse atmak ilkel bir intikam duygusunun ürünü olmaktan öte anlam taşımaz. AKP iktidarının, özellikle Reislerinin bu intikam duygusuyla dolup taştığını, intikama doymadığını bilmeyen kalmadı. 28 Şubat’ın intikamını AKP yargısı eliyle alıyorlar. Ancak davanın açılışından bugüne geçen 5 yılda önemli ve ilginç siyasal gelişmeler oldu. İktidarı paylaşan AKP ve Cemaat önce bozuştu, ardından pek sert kapıştı. Biri darbe yapmaya kalktı; öteki darbeyi bastırıp darbeye kalkışanları devletin tüm alanlarından kazımaya başladı. Büyük ölçüde başardı da. O güçlü AKP - Cemaat koalisyonu bozulduktan, üstelik “Barış süreci” denen müzakerelerin sürdüğü masa AKP Reisi’nin tekmesiyle devrilip Kürt halkı ve siyasal örgütleri düşman kılındıktan sonra AKP’ye yeni müttefikler gerekiyordu. O müttefikler Türk milliyetçileri ve onların bir türü olan ulusalcıları arasında bulundu. Bir yandan MHP ile kader birliğine geçildi; bir yandan da Ergenekon davaları sırasında hayli hırpalananlar hızla tahliye edildi, aklandı, itibarları iade edildi. Onlardan boşalan hücrelere, onları mahkûm eden Cemaat yargıç ve savcılarının ele geçirilebilenleri kondu. Siyasal dengelerdeki bu köklü değişikliklerde 28 Şubat sanıklarının bu yaşlarında sahiden de tutuklanıp hapse atılmaları beklenemezdi. Nitekim öyle oldu. Hem cezalandırıldılar hem de hapse girmelerinin de önüne geçildi. Yani AKP Reisi’nin burun sürtme operasyonu başarıyla uygulandı. AKP yargısının hesabında da “müebbet hapse mahkûm tutuksuz hükümlüler” gibi bir hukuk garabeti yazıldı. İleride hukuk fakültelerinde okutulacak dediğim işte bu…
Bu yazı, ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.