Aydın Engin: Bir bardak su ver, patlıcansız olsun

Aydın Engin: Bir bardak su ver, patlıcansız olsun

Aydın Engin*

Meşhur fıkradır. Adam lokantada garsona “Yemeklerden neler var” diye sormuş. Garson başlamış: 

- Patlıcan oturtma, patlıcan karnıyarık, patlıcan musakka, patlıcan silkme, patlıcan imambayıldı, patlıcan dolması, patlıcanlı kebap, patlıcan kızartması, patlıcan böreği, patlıcan turşusu…  Adam garsonun sözünü kesmiş:  - Tamam tamam, anlaşıldı. Sen bana bir bardak su ver ama lütfen patlıcansız olsun…  Bugünlerde bizim meslekte durum neredeyse farksız. İster gazeteye yazı yaz, ister gazetelerde bir yazı oku. Dayanamazsın…  - Bana okumak ya da yazmak için bir yazı… Ama lütfen CHP’siz olsun…

Abartmıyorum.  Ne enflasyonun dörtnala kalkmışlığı, ne Trump’ın olası yaptırımlarının sonuçları, ne AKP Reisi’nin cemaatlerle papaz olmaya başlaması, ne lise öğrencilerini ne edip yapıp bir imam hatip lisesine yerleştirme manevraları, ne TBMM’nin göstermelik bir kuruma dönüştürülmesi…  Hayır. Varsa yoksa CHP.  Sorular sağanak olmuş art arda üstümüze yağıyor. Adımız gazeteciye çıkmış ya, sanki CHP’de ne olup bittiğini ayrıntısıyla biliyoruz da soruyorlar. Soruları şurada sıralamaya kalksam patlıcan propagandası yapan fıkradaki garsona dönerim.  Bırakın benim gibi ununu eleyip eleğini asma kıdemine gelmiş gazetecileri, Ankara’nın en acar habercilerinin bile sorulara dişe dokunur bir cevabı yok.  Daha da komiği CHP’nin delegelerinden en tepesine kadar bütün yöneticileri de cevap veremiyorlar. En bilgiç havalarda konuşan CHP’li tanıdıkların söyledikleri de birbirini tutmuyor. Birinin söylediklerini bir başkasından doğrulatmaya kalksanız, taban tabana zıt “parti içi bilgiler” dinlemek zorunda kalıyorsunuz.

Ortalık toz duman: Genel merkez şöyle dedi, muhalifler böyle, dedi…  Arada temel soru, anlam taşıyan soru kaynayıp gidiyor:  - Muhalifler neye muhalif? CHP’nin sorunu “Kılıçdaroğlu ve takımı gitsin, Muharrem İnce ve takımı gelsin” mi?  Bu mu? Bu kadar mı ?

Bir “Yenilenme” tutturulmuş gidiyor. 

Genel merkez de, muhalifler de bir yenilenmenin zorunlu, gerekli yararlı olduğunu inatla, ısrarla, vurguyla yineliyorlar.  İyi de “yenilenecek olan” ne?  Parti programı mı? Altı oktaki ilke ve kabuller mi? AKP’nin ekonomik çizgisine karşı izlenecek halkçı çizgi mi? AB ile ilişkilerin yönü, yönelimi mi? Kürt sorununa önerilecek çözüm mü? Allak bullak edilmiş eğitim sistemine ilişkin çağdaş ve kalıcı düzenleme önerisi mi?  Bugüne kadar benim görebildiğim, duyup okuyabildiğim yenilenme önerisi tüzük değişikliğinden ibaret. Muhalefet, CHP tüzüğünün partide bir tek adam yani genel başkan egemenliği sağlayan bir tüzük olduğunu ve mutlaka değişmesi gerektiğini savunuyor.  Bu kadar mı?  Tüzük değişir ve demokratik bir tüzük olursa CHP düzelecek ve muhalefet bayrağının ana taşıyıcısı mı olacak?

Benim kuşağım hiç unutmaz. Türkiye İşçi Partisi’nin canlı ve şanlı günlerinde, bir kongrede bitip tükenmez bir tüzük tartışması yaşanıyordu. Can Yücel ağabeyim salonun diplerinden o davudi sesiyle gürledi:  - Beyler, beyler! Bize tüzük değil, b.zük lazım…  Okurların “Ne edepsiz gazeteci bu” diye fırça atmalarını göze alabilsem CHP’lilere Can Yücel ağabeyimizin o unutulmaz TİP anısını aktarırdım.  Öyle yapmayayım ve en iyisi ben bu Tırmık’a burada nokta koyayım…"

Bu yazı Cumhuriyet'ten alınmıştır