Aydın Engin*
Artık bakıp okumadan geçtiğimiz, olsa olsa rakama şöyle bir göz attığımız haber başlıkları var: - Dolar yine rekor kırdı... - Avro’dan tarihi rekor... - Dolar rekora doymuyor... - Avro’dan yeni rekor... Bu başlıkları atan yazıişleri editörlerine öğüdümdür: Vazgeçin. Artık bunun haber değeri kalmadı. Eğer o gün dolar ya da Avro’da herhangi bir artış yaşanmadıysa işte size merakla ve hayretle okunacak haber başlıkları: - Dolar bugün artmadı. - Avro’da bugün rekor yok... - Dolar da Avro da bugün yerinde saydı...
***
Gelelim asıl soruya: Dolar ve Avro neden ha bire dörtnala kalktılar? Son dönemde TL neden sürekli “En fazla değer kaybeden para” olarak anılıyor? Soruya AKP Reis’i her fırsatta cevap veriyor. Hepsini aktarmama gerek yok. Rastgele ikisini seçiyorum: 3 Ekim’de partisinin grup toplantısında konuştu: - Faiz lobilerinin yaklaşımları ile adım atamayız. Enflasyonda hâlâ düşüşü sağlayamıyoruz, yüksek faiz sebebiyle. Bu benim iddiam. Yüksek faiz asla enflasyonu aşağı çekmeyecektir. Doğru orantılıdır, faiz düşerse enflasyon düşer. Faiz yüksek olursa o da yüksek olur... 17 Kasım’da AKP il başkanları toplantısında yine konuştu: “... Faizin sebep, enflasyonun netice olduğu kanaatindeyim. Bu konuda benianlamayanlar er veya geç anlayacaklar. Enflasyon, yok hıyarmış yok salataymış bunlardan kaynaklanan bir şey değil. Ana sebep faizdir, faiz. Bunu öğreneceksiniz...”
***
AKP Reis’i iktisat biliminden nasipsiz. Gönülden bağlandığı serbest piyasa ekonomisinin kurallarını, işleyişini anlamıyor. Anlamadığını da anlamıyor ve parça buçuk bilgileriyle ahkâm kesiyor. O bilimden ben de anlamıyorum. Hatta ondan da az anlıyorum. Farkımız: Benim uzmanlarım iyi, onunkiler berbat... O ekonomi biliminde biri “Bulut”ların üstünde dolanan, biri de “sol gösterip sağ vurmuş” uzmanlarına danışıyor. Onların kulağına fısıldadıkları da yukarıda bazılarını aktardığım zırvalar oluyor. Ben ise sakin, sessiz ama bilgi içeren yorumlarıyla meslektaşım Uğur Gürses’i satır satır okuyorum. “Şinasi Abi”min bilge ve bilgin oğlu, Cumhuriyet’te kapı yoldaşım Erinç Yeldan’ın yazdıklarını belleğime kazıyorum. Olmazsa Vedat Özdan arkadaşıma telefon edip “Şunu bana, benim anlayabileceğim gibi anlat” diyorum. O “Bilal’e anlatır gibi” anlatıyor, ben de öğreniyor ve anlıyorum.
***
Eğer bir ekonomi son 15 yılda bacası tüten, çarklarından, akar bantlarından meta akan bir fabrikayı, ihraç edilebilir kalite ve önemde ürünleri ekonomiye katmadıysa; onun yerine bütün ağırlığı çimento ve demir bulamacından insan silolarına verdiyse; tarımı saman bile ithal edecek kadar “yok” kıldıysa ve o ekonomi petrole, doğalgaza, farklı işlevlerdeki motorlara, chiplere, bilgisayar aygıtlarına muhtaçsa ve onları ithal etmek zorundaysa, istese de istemese de uluslararası tefeci kurumlardan borç almak zorunda kalır. Bu kredilerin vadesi gelince ödemek için yeniden borç almak zorundadır ve yeni borç için daha yüksek faiz ödemek zorundadır. Faiz yükselir, faiz yükseldikçe enflasyon da tırmanır. Enflasyon tırmandıkça faiz yükselir. Bu sahte mutluluk zinciri sonunda kopar, ülke 70 sent’e muhtaç hale gelir. Bu kadar kısa, bu kadar yalın...
Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.