Aydın Engin: İçerideki 4 arkadaşımı yakından göreceğim, birbirimize sarılmamız bile mümkün olacak...

Aydın Engin: İçerideki 4 arkadaşımı yakından göreceğim, birbirimize sarılmamız bile mümkün olacak...

Aydın Engin*

İnanmayacaksınız ama tam 80 dakikadır bilgisayarın ekranına bakıyorum. Üstünde tek bir harf bulunmayan ekran da ister istemez bana bakıyor.  Gazete yazıcılığında ara sıra böyle olur. Sebepsiz bir kabızlık gazeteciyi sarmalar ve yazı çıkmaz.  Ancak bugün öyle değil. Siz bu yazıyı pazartesi okuyacaksınız. Biz Cumhuriyet davası sanıkları ise pazartesi günü ağır ceza yargıçlarının karşısına dikileceğiz. İki gün üst üste duruşma var.  Aklım fikrim o duruşmada. Bugün yazmam gereken Tırmık’ı kotarmam için konular kafada uçuşuyor ama yine de ekran bomboş ve seksen (yok, seksen beş olmuş) dakikadır ben ona, o bana bakıyor.  Oysa lüks otelleri kıskandıracak hastanelerin şatafatı ile kamu hastanelerinin yürekler acısı sefaleti üstüne bir yazı yazıp tıbbın ticarileşmesini, sağlık hizmetini bir kâr aracına dönüştüren zihniyetin ahlaksızlığını tırmıklayacaktım. Şehir hastaneleri adı konan AKP projesinin aslında kapitalizm için yeni bir yatırım alanı açmak, yurttaşın sağlığını para karşılığı ve yurttaşın parası kadar korumayı yeğlemiş bir “devlet anlayışı”nı yansıttığını yazacaktım.  Olmuyor ama.  Aklım fikrim bu pazartesi ve salı günleri yapılacak Cumhuriyet duruşmalarında...  Tıbbın ticarileşmesi, sağlık hizmetlerinin parası olana ve parasının yettiği kadar sunulması konusu bir başka güne kalacak besbelli.  Tıpkı eğitimin ticarileşmesinin de bir başka güne kalabileceği gibi. Hani her ilde üniversite açmak gibi saçma sapan bir hedef koyup, yardımcı doçentlerden “kurucu dekan” atayıp, akarbant misali çalışan üniversitelerden ha bire işsiz genç yaratan bir rezil sistemden söz ediyorum.  Vakıf üniversitesi adı altında eğitimi ancak parası olana veren ve parası kadar veren bir sistem sürüp gitmekte. Kamu üniversiteleri ise yüksek lise bile denemeyecek bir kalite çukurunda debelenmekte.  Hemen her meslekte, iş arayan ve işe alınsa neyi ne kadar becerebileceği (yani beceremeyeceği) hemen anlaşılan gencecik kadın ve erkekler umutsuzca kapıları çalıyorlar...  Gencecik insanların sırtından para kazanan bir eğitim sistemi kabul edin ki keyifle tırmıklanabilir ve tırmıklanmalıdır da...  Ancak, ııh, bu da olmuyor.  Aklım fikrim Cumhuriyet davasında.  Bir kere içerideki dört arkadaşımı yakından göreceğim. Gardiyan jandarmalar fazla işgüzarlık yapmazlarsa konuşmamız, birbirimize sarılmamız bile mümkün olacak.  Sonra...  Sonra salı günü akşam saatlerinde ara kararı okuyan ağır ceza mahkemesi başkanının ağzından “Tutuklu sanıklardan Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Emre İper’in tahliyelerine...” diye başlayan bir cümle duyma umudu...  Olmuyor, bu kafayla tırmık mırmık yazılmıyor.  Hoş görün, hak verin...

*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.