Aydın Engin: Mücadele artık 'Siyasal İslama hayır' eksenine oturmak zorunda

Aydın Engin: Mücadele artık 'Siyasal İslama hayır' eksenine oturmak zorunda

Aydın Engin*

Siyasal İslam terminolojide yaygın kullanılan bir terim. Onu “dini siyasete alet etmek” olarak tanımlayamayız. Bu siyasal İslam diye adlandırılan hareket(ler) i fazlaca yüzeysel kavramak, fazla yalınkatlaştırmak olur.  Siyasal İslam, dini (İslamı) referans olarak kabul eden, siyasal iktidarı ele geçirmek için örgütlenen, iktidarı ele geçirebilirse devleti tüm kurumlarıylaİslami esaslar, ilkeler, dogmalar üstüne inşa etmeyi öngören siyasal hareketlere deniliyor. En bilinen örneği “Müslüman kardeşler” diye de anılan Mısır’daki İhvan hareketi.  Türkiye’de siyasal İslam, çok uzun süre, bırakınız iktidarı ele geçirmeyi, toplumsal alanda varlığını korumakta bile zorlanan bir “iktidar açlığı” dönemi yaşadı. Sadece Cumhuriyet döneminden söz etmiyorum. Osmanlı’nın son döneminde de siyasal İslam iktidar yarışını kaybetti, yüzü batıya dönük siyasal güçler karşısında yenik düştü.  Cumhuriyetle birlikte varlığını bile koruyamayacak ölçüde bastırıldı. Cumhuriyetin en temel ilkeleri arasında “Laiklik”in başat bir ilke olarak kavranması bunda belirleyici oldu. Halk kitlelerinden laiklik yönünde bu yönde bir talep gelmediği belli. Ancak aynı halk kitlelerinde buna karşı güçlü bir dirence de rastlanmadı. Varlığını güçlü tarikatlarda, siyasal terminolojide “illegal” terimi ile nitelenecek yöntemlerle sürdürmeye çalıştı. Burada Nakşibendi tarikatı ile kendini tarikat olarak tanımlamayan Nurculuk hareketi başı çekiyorlardı.  Siyasal İslam, çekildiği karanlık dehlizlerden gün ışığına Nakşibendi tarikatı mensubu Necmettin Erbakan önderliğinde 1970’in başında kurulan Milli Nizam Partisi ile çıktı. Gerçi bu parti uzun ömürlü olamadı, bir yıl sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Ancak anlaşılan maya tutmuş; toplumsal taban yeterince olgunlaşmıştı. Selamet Partisi, Saadet Partisi gibi farklı adlarla, kapatılarak, yeniden açılarak, seçimlerde koalisyon ortağı olacak ölçüde milletvekili çıkarmayı başararak varlığını 2001 ilkbaharına kadar sürdürdü. Ancak 2001 yazında Türkiye’de siyasal İslam nitel bir dönüşüm ve sıçrama yaşadı. Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu. Bir yıl sonraki genel seçimlerde ise tek başına iktidar olabilecek bir seçim zaferi elde etti.  İlk altı, hatta sekiz yılı iktidarını pekiştirebilecek, devletin kilit kurumlarını kendi zihniyeti doğrultusunda düzenleyecek manevralarla geçti. Geleneksel olarak siyasal İslamın karşı cephesinde yer alan ordu ve laik eğitim sistemi bu manevraların ilk hedefleriydi.  2010’dan bugüne ise devletin dizginlerini tümüyle ele geçirdi. Bugün iktidarının 15. yılını yaşıyor ve olası bir seçimde iktidarı kıl payı da olsa kazanabilecek kadar büyük seçmen tabanına sahip. Şimdi artık siyasal İslam ideolojisinin içerdiği hedefler doğrultusunda devleti ve toplumu yeniden inşa etmek için önünde aşamayacağı engel kalmadığı kanısında, inancında, özgüveninde.  Burada, Cumhuriyet Türkiye’sinin “muasır medeniyetler seviyesine çıkmak”olarak tanımladığı hedefin siyasal İslam tarafından yorumlanışının, algılanışının önemi var. Siyasal İslama göre laiklik ilkesiyle beslenen, desteklenen bu hedef aslında İslamdan uzaklaşma, Hıristiyan Batı’nın değerlerini Türkiye toplumuna devlet zoruyla benimsetmektir. (Erdoğan’ın sık sık “Toplum mühendisliği yaptılar” suçlamasını hatırlayın).  Oysa asıl şimdi siyasal İslam çok ciddi, çok kararlı ve çok tehlikeli bir “toplum mühendisliği”ne girişti.  Yüz yıldan çok sürmüş, 1826’da ordunun Batı modeliyle yeniden örgütlenmesini başlangıç sayarsak 190 yıldır süren bir iktidar açlığı şimdi tıka basa tıkınarak giderilmekte.  Hukukun yok edildiği, çağdaş devletin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığının kelimenin tam anlamıyla iğdiş edildiği, parlamentonun göstermelik bir kuruma dönüştürüldüğü bir dönemdeyiz.  Özetle: Siyasal İslam çağdaş devletten, ille de laisizmden ve çağdaş değerlerden intikam için atağa kalktı. Tayyip Erdoğan siyasal İslamın etkili bir figürü. Ama o kadar...  Başkanlığa açılan anayasa değişikliği referandumu “Erdoğan’a hayır”ekseninde yürümüştü. Ama mücadele artık “Siyasal İslama hayır” eksenine oturmak zorunda...

* Bu yazı Cumhuriyet'te yayımlanmıştır