Aydın Engin*
Biliyorum biliyorum, gazetede günlük yazı yazanlardan güncellik beklenir. Mesela Trump – Putin görüşmesinin hemen ardından önceki gün Soçi’de buluşan Putin ve AKP Reisi’nin ortak açıklamalarından söz etmesi beklenir. Her iki liderin “çok şey söyleyip hiçbir şey söylememeleri”nin ardındaki “hikmet”ten söz etmesi istenir. Ama öyle olmayacak... Putin ile Trump’ın Suriye’de askeri değil siyasal çözüm gerektiği üstüne anlaştıklarını söyleyip, bununla yetinmeyip PYD üstüne tek kelime etmemelerinden sonra, bir zamanlar “Şam’ın Emevi Camii’nde cuma namazı kılma” nutukları atanların sus pus kalmalarını tırmıklayıp yazarken bile keyif almak var... Ama öyle olmayacak... İran ve Irak toprakları içinde kalan Kürdistan bölgesini yerle bir eden depremin ardından sosyal medyada salyaları akarak Twitter’da mwitter’da “Hepsi Kürt onların, gebersinler” yazan “insansı yaratıklar”a hiç olmazsa gazete sayfalarında iki çift laf etmek gerekir. Ama öyle olmayacak... Sözcü gazetesinden haberci meslektaşımız Veli Toprak nice habercinin ağzını sulandıracak bir haber yakaladı. AKP iktidarında Adalet Bakanlığı koltuğuna oturmuş, sonra gözden düşmüş siyasetçi Sadullah Ergin’in oğlunun düğününde bir zamanlar AKP’nin “A takımı”nda yer almış, sonradan Reis tarafından üstleri çizilmiş ağır top AKP’li siyasetçiler, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Cemil Çiçek, Ali Babacan, Beşir Atalay tam takım boy göstermiş ve bugün AKP’nin tepelerinde yer alan “Reis gözdeleri”nin hiçbiri düğüne katılmamışlardı. Bunun bir anlamı olsa gerek. Tırmıklamak için avuçların kaşınır... Ama öyle olmayacak...
***
Bu Tırmık’ta Şinasi Ağabeyim’den söz edilecek. Birkaç gün önce bizi bırakıp giden Şinasi Yeldan’dan. Yaşınız tutmuyorsa tanımayabilirsiniz. Ama 1960’lı yıllarda, sosyalizm rüzgârlarının püfür püfür estiği, Türkiye İşçi Partisi sözcülerinin “İşçiler, köylüler, emekçiler, marabalar” diye başlayan çağrılarının dört bucakta yankılandığı, Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu’nun (DİSK) sendika seçme özgürlüğünü mızmız yakınmalarla değil fabrika işgalleriyle, 15-16 Haziran’larla ete kemiğe büründürdüğü günlerde yolunuz Kocaeli’ne düştüyse Şinasi Yeldan’ı mutlaka tanımışsınızdır. Ben onlardan biriyim.
***
Tek bir yazıda Şinasi Ağabeyimi anlatamam. Hoş, üç yazıda, beş yazıda da anlatamam ya. Öyleyse bugün bile gözlerimi yaşartan bir anı: Pirelli Lastik Fabrikası’nda DİSK’e bağlı Lastik-İş’in grevinin, fabrika önünü bayramyerine çevirdiği ilk gün “yasadışı propaganda” yapan TİP bildirisi dağıttığımız için iki arkadaşımla birlikte gözaltına alındık. Kocaeli Emniyet Müdürlüğü’nün sidik kokulu, karanlık nezarethanesine konulduk. Birkaç saat sonra kapı açıldı; gardiyan polisin “Sadece beş dakika bey. Bizi zora sokma n’olur” ricası eşliğinde Şinasi Yeldan girdi. Sırtında avukat cüppesi. “Avukatınız benim çocuklar. Korkmayın” dedi. Genciz; korktuğumuz filan yok. Sadece “Bizi sırf nezarette mi tutacaklar, yoksa bir de falaka var mı ucunda” sorusuna cevap arıyoruz. Cevabı verdi: - Yarım saat, bilemedin bir saat sonra bırakacaklar. Akşam geç vakit de olsa evinizdesiniz yani... Ardından gözlerinin içi gülerek ekledi: - Ama bugün eve gitmeyin çocuklar, Pirelli’nin önüne gelin. Grev çadırındaşenlik var...
***
Sosyalizmin ne olduğunu bile pek bilmeden girdiğimiz TİP’te iyi öğretmenlerimiz oldu. Cemal Hakkı Selek, Behice Boran, Sadun Aren bizi Marksizmle tanıştırdılar; bize “Sosyalizmin fakir fukaraya duyulan merhamet olmadığını” öğrettiler. Şinasi Yeldan Ağabeyim ise işçiler, emekçiler arasında, grev çadırında, mitingde, yürüyüşte bir sosyalistin ödevlerini öğreten, anlatan, gösteren öğretmenlerimizden biriydi. İşçi yatağı Kocaeli’nin çınarıydı. 87 yaşında bizi bırakıp gitti. Bana da yazarken sık sık gözlüğümü silmek zorunda kaldığım bu Tırmık’ı kotarmak düştü...
*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.