Aylin Nazlıaka, Silivri'den mesaj getirdi: Haklılığın verdiği özgüven içindeler

Aylin Nazlıaka, Silivri'den mesaj getirdi: Haklılığın verdiği özgüven içindeler

Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Silivri Cezaevi’nde tutulan Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerini ziyaret etti. Nazlıaka, "Haklı olduklarına inandıkları için özgüvenliydiler. Beş aydır devam eden bu belirsizliğin bir an önce sonlanmasını, iddianamenin yazılıp yargılama sürecinin başlamasını istiyorlar" dedi.

Nazlıaka'nın açıklamaları şöyle:

"Silivri Cezaevi’nden Murat Sabuncu’nun ve Kadri Gürsel’in Cumhuriyet gazetesi emekçilerine ve okurlarına selamı var. Öncelikle şunu belirteyim; her ikisi de oldukça moralli ve sağlıklı görünüyordu. 'Ne şanslıyız ki arkamızda gazetemizin ve Cumhuriyet severlerin desteği var' diyorlardı.

"Yaklaşık beş ayda, avukatlarıyla sadece 19 saatlik bir görüşme yapabilmişler. Üçer kişilik koğuşlarda kalıyorlar ve başka hiç kimseyle iletişimleri yok. Murat Sabuncu, Akın Atalay ve Mustafa Kemal Güngör ile aynı koğuşu paylaşıyor. Kadri Gürsel ise Musa Kart ve Turhan Günay ile kalıyormuş. Gürsel, odasında her gün bir saat yürüyormuş. Sabuncu ise öğün sayısını ikiye düşürmüş. Haklı olduklarına inandıkları için özgüvenliydiler. Beş aydır devam eden bu belirsizliğin bir an önce sonlanmasını, iddianamenin yazılıp yargılama sürecinin başlamasını istiyorlar. 'Ne ile yargılanacağımızı bilmek istiyoruz' diyorlar.

"Sabuncu, 'Yargılama bir başlasa zaten beraat edeceğime inanıyorum. O zaman burası bir demokrasi müzesi olacak. Çoluk çocuk gelip gezeceğim. Buna inanıyorum' diyor. Gürsel ise haksız ve keyfi bir şekilde cezaevinde olduğunu, tutuklu yargılanmalarının şimdiden bir bedel ödetmeye, cezalandırmaya dönüştüğünü ve bunun Türkiye’nin itibarına çok zarar verdiğini söylüyor. Ben kişisel duyarlılığım ve merakım nedeniyle cezaevi koşullarına dair bazı sorular sordum. Kadri Gürsel, 'Buradaki koşulların iyi ya da kötü olması benim için fark etmiyor, asıl sorun özgürlüğümün haksız yere gasp edilmesi' dedi. Murat Sabuncu da 'Benim bireysel bir talebim yok. Burada benden çok daha uzun zaman haksız, hukuksuz yere yatanları düşününce, koşullardan yakınan biri olmak istemiyorum, öyle de değilim zaten' yanıtını verdi.

"Gökyüzü tedbiri!"

"Oysa ki onlara gökyüzünü bile yasaklamışlar. Hava almak için bahçeye çıkıp baktıkları gökyüzünü artık tel örgünün arkasından görebiliyorlarmış. Gardiyanlara gerekçesini sordum; 'Yan koğuştakilerle havadan haberleşme ihtimali nedeniyle yaptılar bu tel kafesi' dediler. 'Bir kâğıda not yazıp top haline getirip duvarın üzerinden atılmasın diye alınmış bir tedbir' diyorlar. Kadri Gürsel, 'Bu siyasi kumpastan kurtulmanın yolunun, buradan hem fiziksel hem de zihinsel olarak yıpranmadan çıkmak olduğunu düşünüyorum. Onun için herhangi bir yoksunluk duygusu içinde değilim. Cezaevi koşullarının benim düşünce dünyam üzerinde herhangi bir tesiri yok. Beni buraya hukuksuz ve haksız yere tıkanlar, sakın bana ıstırap çektirdiklerini düşünmesinler; onlara bu hazzı yaşatmayacağım' dedi. Murat Sabuncu da 'Aslında ülkemizle ilgili böyle bir konuyu AİHM’ye taşımak istemezdik. Ancak burada hukuk bu kadar tıkanınca, mecbur kaldık' diyor.

"Meclis’e taşıyacağım"

"Bir gazeteci kendini okuyarak, yazarak, gelişmeleri takip ederek var edebilir. Bu haklardan mahrum kalan her gazeteci bir değil binlerce kez tutuklanmış, tecrit edilmiş gibi oluyor. Bu konuda bir çalışma yaparak Meclis gündemine taşıyacağım. Ve tabii Silivri’ye en yakın zamanda tekrar gideceğim. Umarım çok fazla gitmemize gerek kalmadan hak yerini bulur. Hepimiz göğe bakalım. Nerede olursak olalım gökyüzü bizimdir; yasaklanamaz. Türkiye’de 'dokunanın yanmayacağı' günleri hep birlikte kuracağız! 'Hayır'lısı..."

Gürsel'den mektup var

Kadri Gürsel'in mektup şöyle:

"Cumhuriyet’in yönetici ve yazarlarına karşı operasyon birden çok hesap güdülerek yapıldı. Bunlardan biri de referandum süreci boyunca susturulmamız, konuşamaz ve yazamaz hale getirilmemizdi. lakin uzayıp giden hukuksuzluk bir cezalandırmaya dönüştükçe, savcının bir türlü yazamadığı iddianame yüzünden yargısız infaza maruz bırakıldık. Bu durum sonunda Türkiye’nin uluslararası itibar ve saygınlığına da zarar vermeye başladı. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Makul süreyi aşan tutukluluk halimiz AKpM’nin (Avrupa Konseyi parlamenter Meclisi’ni) Türkiye hakkında vermesi muhtemel izleme ve denetleme kararında bir faktör olarak rol oynayabilir. Anlaşılıyor ki referandum sürecinde bizleri hapsetmek, susturmak ve bu yolla başkalarını da korkutarak sindirmek isteyenler için Türkiye’nin itibar ve saygınlığı evet oylarını arttırmak maksadıyla böyle kolayca harcanabilmekte ve bunda beis görülmemektedir.”