Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevini geçtiğimiz günlerde Fikret Bila'ya devreden Sedat Ergin, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) bireysel başvuru işlevini kaybedebileceğini söyledi.
Ergin, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thırbjorn Jagland'in “Eğer tutuklu gazeteci ve parlamenterlerin dosyaları Türk Anayasa Mahkemesi tarafından yakın zamanda ele alınmazsa, AİHM bunun (AYM’nin) etkili bir itiraz yolu olup olmadığını inceleyecek ve şikâyetleri ele almaya başlayacaktır" dediğini aktardı.
Sedat Ergin'in Hürriyet'te "AYM bireysel başvuru işlevini kaybedebilir" başlığıyla yayımlanan (3 Mart 2017) yazısı şöyle:
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’deki gazeteci ve siyasetçilerin tutukluluklarıyla ilgili başvuruları Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararını beklemeden doğrudan ele alabileceği yolundaki sözleri çok ciddi bir uyarı olarak ele alınmalıdır.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’deki gazeteci ve siyasetçilerin tutukluluklarıyla ilgili başvuruları Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararını beklemeden doğrudan ele alabileceği yolundaki sözleri çok ciddi bir uyarı olarak ele alınmalıdır.
Jagland tehlike çanları çalıyor. Şu nedenle: Meşhur 2010 anayasa referandumunda AYM’nin AİHM öncesinde bireysel başvuru mercii olarak kabul edilmesinden ve 2012’de AYM’nin başvuruları kabul etmeye başlamasından sonra geçen altı yıl içinde bu mekanizma etkili bir şekilde işlemişti. AYM, geçen altı yıl içinde bireysel başvurularla ilgili mesaisinde AİHM kararlarıyla uyumlu bir çizgide geliştirdiği içtihatlarıyla Strasbourg’da bir başarı öyküsü olarak görülüyor, mahkemeye büyük itibar gösteriliyordu.
Gelgelelim Jagland’in önceki gün Strasbourg’da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile görüştükten sonra yaptığı açıklama, bu başarı öyküsü üzerinde soru işaretlerinin asılı durduğuna işaret ediyor.
***
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, açıklamasında özellikle tutuklu gazeteci ve parlamenterlerin durumuna atıf yaparak, “Bu kişilerin durumu kritik, çünkü çoğu yargılama olmaksızın aylardır tutuklu bulunuyorlar” diye konuşuyor.
Ardından, şu uyarıyı yapıyor Jagland:
“Eğer bu kişilerin dosyaları Türk Anayasa Mahkemesi tarafından yakın zamanda ele alınmazsa, AİHM bunun (AYM’nin) etkili bir itiraz yolu olup olmadığını inceleyecek ve şikâyetleri ele almaya başlayacaktır.”
Bir başka anlatımla, AYM’nin bu kişilerle ilgili karar almaması halinde AİHM doğrudan kendisini yetkili görecektir. Bu da AYM’yi bireysel başvurularda işlevsiz kılacak ve mahkemenin tutuklulukla ilgili şikâyetlerde etkili bir itiraz mercii olarak çalışamadığı yolunda bir kanaatin yerleşmesine yol açacaktır.
Nitekim AİHM’deki Türk yargıç Prof. Işıl Karakaş, “Böyle bir gelişmenin ortaya çıkması Anayasa Mahkemesi’nin prestiji açısından olumsuz bir durum yaratır. Çünkü, bu durum bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 2012’deki kazanımdan geriye dönmek olur. Böyle bir şeyi hiç kimse istemez, biz de Strasbourg’da bunu asla istemeyiz” diye konuşuyor.
***
AİHM’nin Başkanvekili de olan Karakaş’a göre, meselenin temelinde şu yatıyor: “AYM’nin tutukluluğun yasal sebebi olup olmadığını incelemesi gerekiyor. Ve AYM’nin bu incelemeyi süratle, bir an önce yapması gerekiyor. Sorun burada yaşanıyor.”
Karakaş, “AYM yakın zaman içinde bu başvurularla ilgili karar almazsa AİHM de bu dosyaları işleme koyacağını Türk hükümetine duyuracak, gerekli süreçleri başlatacaktır. Jagland’in verdiği mesaj bu şekilde okunmalıdır” diye ekliyor.
Karakaş’ın altını çizdiği önemli bir nokta var: “Bir yanlış anlama olmasın, biz 15 Temmuz’da eline silah alıp darbeye karışanları kastetmiyoruz, onların durumunu farklı değerlendiriyoruz. Bizim hassas olduğumuz konu AİHM içtihatları çerçevesinde ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü bağlamındaki uzun tutukluluk uygulamalarıdır. Örneğin Cumhuriyet gazetesi tutuklamalarıdır, örneğin Kadri Gürsel’in durumudur, örneğin Atilla Taş’ın durumudur...”
Işıl Karakaş, dünkü sohbetimizde ifade ve basın özgürlüğü söz konusu olduğunda AİHM içtihatları doğrultusunda tutukluluk süresinin kısa tutulması gerektiğini vurguladı, “Makul süre bizim için gitgide açılıyor” diye konuşuyor.
Peki tutukluluktaki bu makul süre nedir?
Şöyle yanıtladı Prof. Karakaş: “Bizim AİHM olarak ifade özgürlüğüyle ilgili tutuklamalarda 4 ayda ihlal verdiğimiz kararlar var.”
***
Bütün bu açıklamalar, AYM’nin özellikle siyasetçiler ve gazetecilerin tutukluluklarıyla ilgili yapılan başvuruları sonuçlandırmayı daha fazla geciktirmesinin AİHM ve Avrupa Konseyi karşısında ciddi sonuçlara yol açacağına gösteriyor.
AYM’nin bu anlamda kendi prestijini de yakından ilgilendiren kritik bir sınavla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.