CHP'nin 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarıyla ilgili il binasına astığı pankarta Bilal Erdoğan'ın açtığı davada manevi tazminat verilmesi üzerine yaptığı itiraz, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından reddedildi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), 2014 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Binası'nda, 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarında adı geçen bakanlar ile Bilal Erdoğan'ın maskeli fotoğraflarının olduğu bir pankart açılması üzerine verilen manevi tazminat cezasına yapılan itirazı değerlendirdi. CHP'nin yaptığı ifade özgürlüğünü ihlali başvurusunu AYM, oy çokluğu ile reddetti. Ret kararına tek karşı oyu AYM üyesi Hicabi Dursun kullandı.
Bilal Erdoğan'ın açtığı davada manevi tazminat verilmesiyle ilgili AYM'nin değerlendirmesinde şu ifadeler kullanıldı:
"Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre faaliyetleri toplumu ilgilendiren, kamunun ilgisini çeken ve toplumda tanınmış olan kişiler olarak anlaşıldığı takdirde müştekinin 5846 sayılı Kanun'un 86. maddesinde yer alan "memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol oynıyan kimseler" deyimi kapsamında kalacağı açıktır. Ancak yukarıda yer verilen belirlemeler ışığında müştekinin aile fertlerine olan ilgi olmaksızın münhasıran söz konusu kapsama girdiğini kabul etmek mümkün olmamıştır. Bu sebeplerle başvuru konusu olayda müştekinin, toplumsal ve siyasal tartışmalarda medyada veya başka düşünce açıklaması araçlarında fotoğraflarının kullanılmasına daha fazla tahammül göstermesi beklenemez. Netice itibarıyla Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir."
Hicabi Dursun ise verilen karara karşı oyunda şunları belirtti:
"İncelenen olayda ilk derece mahkemesi; müştekinin bilinen bir siyasetçinin oğlu olmasına rağmen memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol oynayan kimse statüsünde olmaması nedeniyle herhangi bir surette resim veya portresinin teşhir edilmesi ya da umuma arz edilmesi için müştekinin muvafakatinin alınmasının zorunlu olduğunu değerlendirerek pankartta kullanılan fotoğrafa ilişkin muvafakat alınmadığından bahisle başvurucu aleyhine tazminata hükmetmiştir.
Demokratik bir ülkede ülke yöneticilerinin aile fertlerinin iş ve sosyal ilişkileri her zaman kamuoyunun ilgisini çekmiş, gazetecilerin ve siyasetçilerin yakın takibinde olmuştur. Bu bağlamda, müştekinin çok bilinen bir siyasetçinin oğlu olması nedeniyle kamunun ve muhalif siyasetçilerin yakın takibinde olması olağan karşılanmalıdır. Kaldı ki başvuruya konu davanın müştekisi, iş ilişkileri, kurduğu vakıfların yürüttüğü kampanyalar ve sivil toplum alanında son derece etkin ve bilinen bir kişi olması nedeniyle de olayların meydana geldiği tarihlerde ve halen medyanın, siyaset çevrelerinin ve halkın yakın takibinde olan bir kişidir.
Bu sebeplerle müştekinin, adının karıştığı toplumsal ve siyasal tartışmalarda medyada veya başka düşünce açıklaması araçlarında resimlerinin kullanılmasına daha fazla tahammül göstermesi beklenir.
Açıklandığı üzere ilk derece mahkemesi tarafından müştekinin hakları ile başvurucunun ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulamamıştır. Bu nedenle Anayasanın 26. maddesindeki ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kanaatine vardığımdan çoğunluk görüşüne katılmadım."