Türk kadını olmak demek, Güvensizlik Dağları’na konforlu bir kulübe yapmaya çalışmak ve o kulübede sevdikleriyle birlikte yapayalnız bir hayat geçirmek demek. Kocaman anlamsızlıkların içinde varoluşunu ve doğurganlığını sağlam bir mantık ve maneviyat kayasına bağlamak demek. ‘Neden’ sorusunun cevabını iyice yoğurup tuzlayarak (fazla uzatmadan,) uzun süre kalıcı hale getirmek demek. Bazı şeyleri kabullenmek, sineye çekebilmeyi bilmek ve torunlarının geleceğinin, kendi özgürlüğük ve haklarını korumakla mümkün olacağı gerçeğini ileriki nesillerin üstüne yıkmak demek. Bu sorumluluktan kaçmak demek. Bütün güvensizliklerine rağmen, içinde yaşadığın güvensizlik tecavüzünü belli etmemen demek. Eğer okumuş etmiş kesimin biricik kızlarındansan da, hayatın boyunca bu güvensizliği alt etme iç savaşının, sosyal, iktisadi, seksi durumunu düzeltmek için olmazsa olmaz bir savaş olduğunu bilerek, bu gereksiz cenke bir koca ömrü harcamak demek. En basitinden; bir yaştan sonra saçlarını topuz yapmıyor olmanın baskısıyla (hanfendü dediğin topuz yapar) ‘deli’ damgası yiyip, ona göre hafifliğini kabul etmen demek. Hayatınızın yarısını devirip, eziklikleriniz ve öz saygınızı kurtarma arasında gidip gelen son derece zaman kaybettirici fakat gelin görün ki, ‘yaşanmışlıklar’ adı altında toplanan kadınsal maceralarınızla ortaya çıkan acıklı, sinir bozucu manzaraya dışardan bir gözle gülmeyi becerebilmek demektir, ki, bu da Türk kadını humoru kategorisinden sayılsın. Bir yaşa kadar cariye, sonrasında da Rabia-ül Bedevi affından yararlanarak yaşamayı kabullenmeniz demektir. İçinizdeki deli dolu anarşist genç kızı yaşlı bir bedende yaşatırken uzaktan sevilmenin aşkların en güzeli olduğunu, en iyi ihtimalle, Aysel Gürel sabrıyla kabullenmen demektir. Erkekler bir yaştan sonra baba şefkatiyle genç kızları araklarken, annelerine doymuş Türk erkeklerinin öksüz kalmışlarını kovalaman demektir. Bunlar da ‘ayıp’ işlerdir. Bir kadının kocasından gizli para biriktirmesi son derece hafif meşrepken, erkeğin kazandığı parayı kadının bilmemesi en ‘arrkeksi’ davranışlardandır. Buna mukabil, maaşını getirip kadının eline veren erkeğin de latan gey olma olasılığı yüksektir. Toplumun en kendine güvenli kabul edilen kadınlarının güvenleri de o parayı eline alıp evin idaresini kendisine devretmiş ‘kılıbık’ erkekler sayesindedir ama kadirleri kıymetleri bilinmez uygarlık mücadelesinde bu adamların. Onlar birer gizli kahramandırlar oysa. Türk kadınının eşinin, kocasının, sevgilisinin (ne ise artık) eşcinsel olup olmadığını bile anlayamayacak kadar hayattan uzak saflıkta olması da akıllara sezadır. Çünkü ancak eşcinsel birini gözünden anlayacak olan, yine bir erkektir ve bu, erkekliklerine de erkeklik katar, ne hikmetse. İlkokuldayken memleketin adının Anadolu olmasının hikâyesinde zaten kadınlar kafadan kastre edilmiştir. Hayat Bilgisi dersiydi sanırım; sıcaktan bunalmış askerlere canla başla ayran dağıtan teyze (kırklarında ama çökmüş olduğunu tahmin ettiğim bir kadın) hamle yapıp bir bardak daha ayran vermek istiyor ama asker ‘Ana, dolu’ diyor ve yaşadığımız yerin adı, bir rivayete göre bu şekilde Anadolu oluyor. Ve bereket tanrısı heykelciklerinin memelerinin sızladığı bu topraklarda, ay bir saniye, balkona çok acaip yemyeşil bir kuş kondu, ürkütmeden yanına gitmeliyim. Olsun olsun, hayırlısı olsun. Ayça Şen / Radikal / 11 Eylül 2008